Geçen sene ITU inşaat mühendisliği, inşaat jeolojisi dersine girdiğimde diğer derslerden almadığım zevki burada aldığımı farkettim. Hocamız 1 saat ders yapar 2 saat bizle geyik yapardı. “Hah!” dedim, işte özlediğim lise ortamı. Kişiliğine şahsına çok güvendiğim, şu anda halen maden mühendisliği dekanlığı yapmakta olan hocamız Mahir Vardar bu derslerden birinde ilginç bir olay anlattı. Ben onun yalancısıyım.

İstanbul büyükşehir belediyesinden bir şahıs, kendini geliştirmiş etmiş, nasıl olmuşsa tüm İstanbul’un alt yapısını ezbere biliyormuş. İnsan beyni sınırları dahili içinde dedim garipsemedim. Benim garipsediğim başka bir olay. Kesinlikle bunları herhangi bir şekilde belgeleme gereği duymuyormuş, bunları kağıda aktarmayı teklif etseler de kabul etmiyormuş. Elleri mahkum birşey de yapamıyorlarmış. Herhangi bir kazı olacağında bu adama gidilip soruluyormuş. Bu adam aha burada kanalizasyon var, burada su borusu var dediğinde çıkıyormuş. İşini garantiye almak için geleceğe yatırım olsun diye böyle yapıyormuş. “Peki bu adam yarın bir gün hayata gözlerini yumsa ne olacak?” diye soruyor insan kendi kendine.

Bunun cevabı da var. Oğlunu ya da bir yakınını bu gibi duruma hazırlıyormuş. Tıpkı coca colanın formülünün birkaç kişi tarafından bilinmesi gibi, İstanbul’un alt yapı haritası da iki şabalak tarafından biliniyor.

Bu ciddiyetsizlik, daha önceden haritanın çizilmemiş olmasının sebebi nedir? Sevdiğim bir yazarın İlhan Selçuk’un köşe yazısından çalarak söylüyorum:

Ey Türk! Titre ve kendine gel, uyan bu gabı hafletten, sıyrıl bu meskenetten!