Başörtüsü ve üniversite kavramlarının aykırılığının kafamda yer etmeye başladığı ilk günü hayal meyal hatırlayabiliyorum. O zamanlar bu konunun yıllardır tartışıldığını nereden bilebilirdim ki? Pespembe dünyamın içerisinde çizgi filmler ve yapmakta zorlandığım ilkokul ödevlerimden başka bütün bu karışık düşüncelere yer var mıydı? Hiç sanmıyorum. Baş örtüsü üzerine tek bildiğim ailemdeki kadınların çoğunun yıllardır başörtüsü taktığı idi. Gazetelerde türbanlı öğrencilerin büyükçe bir kapı önünde -tahminimce bir üniversitenin kapısı- eylem yaparken çekilmiş büyük resmi zihnimi epeyce kurcalamıştı. Türbanlı bir öğrenci elleri havada slogan atarken.. Bugün bile hatırlarım. Şu anda üniversite öğrencisi olduğuma göre aradan uzunca bir zaman geçmiş olmalı. Gazetelerde türban ve üniversite tartışması hala yapılıyor. Peki, nedir bu işin iç yüzü? Neden üniversitede türban istenmez? Neden bu ülkede türbanlı türbansız ayırımı var?Küçüklüğümde memleketimdeki köylere çok sıklıkla giderdim. Her yıl tatil olduğunda karnemi aldığım ilk hafta sonunda doğru memleketime, babaannemlerin yeşillik içindeki üç katlı sobalı evine koşardım. Sürekli gidilmezdi elbette ancak tatilden tatile ve ailenin bütçesi elverdiğinde. Muhafazakâr bir yer olduğunu ancak şu an idrak edebiliyorum; köyde ya da kasabada gördüğüm yaşlı ninelerin, teyzelerin çoğunun başı örtülü idi namazlarını muntazaman kılarlar oruçlarını da hiç aksatmazlardı. Çocukluk yıllarımdan beri kafama kazınmıştır görüntüleri. Şu an bile yaşlı bir kadın denildiğinde aklıma başı örtülü hafif kambur nur yüzlü köylü kadınlar gelir.Yıllar sonra o köyde kasabada gördüğüm kadınları düşündüğümde anlıyorum ki başörtüsü ve Türk kadını ayrılmaz bir bütündür. Hayır, bunun çağdışılıkla, gericilikle bağdaştırılacak bir noktası yoktur. Bu, daha çok bir kültürdür, inanıştır, yaşamın bir parçasıdır. Başörtüsü takan saf, temiz Anadolu kadını bunu bir siyasi düşünceyi temsil ettiğinden değil, içine doğduğu ortamın gerekliliklerinden gördüğü için takmaktadır ilginç yanı ise bunu yaparken zorlandığı bir şey olarak değil yaşamının bir parçası olarak görüp benimsemiştir.Ne yazık ki ülkemizde başörtüsü sorunu hala kanayan bir yara.. Keşke el birliğiyle başörtüsü takan ya da takmayan şeklinde ayrımcılığın, kutuplaşmanın hatta sadece başörtüsü değil hiçbir şekilde ayrımcılığın olmadığı güzel bir ülke yaratabilsek.. Keşke bazı kesimler türbanı siyasi emellerine alet etmek için değil de gerçekten inancı gereği, aynı küçüklüğümün yaşlı ninelerinin o saflığı ve inanmışlığı içinde kullanabilse.. Keşke türban takmayanı da takana karşı gerektiği kadar saygı gösterebilse ve ön yargılı olmadan yaklaşabilse..Belki de türbanlı ve türbansızın el ele verebildiği, aynı fotoğraf karesine girebildiği ve bez parçasından çok düşüncelere, fikirlere değer verildiği gün kendi Rönesans’ımızı ilan edeceğimiz gün olacaktır.Hayat keşkeler ile yaşanmıyor ve yaşanmamalı da. Hayatı güzelleştirmek her zaman olduğu gibi yine biz insanların elinde.. Mutlu ve huzurlu bir toplum, daha çabuk gelişir, büyür..Ne yazık ki biz kendi içimizde sorunlar ile uğraşmaktan Ata’mızın belirttiği o muasır medeniyetler seviyesine bir türlü ulaşamıyoruz.Herkesi bu konuda biraz da olsa düşünmeye davet ediyorum.