Sabah evden çıktım on buçuğa geliyordu saat. Cihangire gideceğim. Hava güzel olunca ve işim dağınık yerlerinde değilse İstanbul’un, yürüyorum bu aralar. Yolun karşısına geçiyorum, büfeden soda alıyorum, Harbiye askeri müzenin yanındaki parkın içinden geçip açık havanın arkasındaki ağaçlı yoldan fındıklıya inip oradan çıkıyorum Cihangir’e… seviyorum ben o yolu.
Yolun karşısına geçeceğim, ışıklarda bekliyorum. Birden yeni ayakkabımın ayağımı acıttığını hissettim, bir iki ayak hareketi yaptım… yürünmez, açılması lazım, taksiyle gideyim dedim. 1 dakika kadar sonra tam taksiye biniyordum… ve işte o anda o büfede olan oldu…
Belki de şu anda ayakkabı ayağımı vurduğu için hala buradayım… bilmiyorum, zor sorular!
yorumlar
geçmiş olsun; sıkan ayakkabıya her zaman küfredilmiyor demek ki.
bence o ayakkabıları ayandan hiç çıkarma.. uğurun olsun…
tekrar tekrar geçmiş olsun.
heberlerde dinledim bende. Çok geçmiş olsun NuMB. Allah seni sevenlerine bağışlamış.
herşey de seni mi buluyor NuMB’ım anlamyorum ki,.. büyük geçmiş olsun,..
Bazı insanlar böyledir. Bu konuda bir küçük öykü yazıp senaryosunu düşünmüştüm “başına herşey gelen adam” diye.. Ama sanırım bu benim başıma gelmesinden çok oturduğum yerle de ilgili. Bir acaip yer gerçekten burası her gün mutlaka bir kaza, her gece mutlaka adli bir vaka oluyor…
Geçmiş olsunlara büyük teşekkür ama çok da abartmamak lazım, ben sordurduğu sorular üzerinde duruyordum aslında…
Ne garip şey şu hayat, yani havalar ısınınca botları emekli etme vakti gelmiş. Yeni aldığın ayakkabında seni uyarırcasına ayağını dürtmüş. Sende mesajı algılayıp yürümekten vaz geçmişsin. Sonrada işte burdasın. Bu açıdan bakınca bayaa garip oluyor hayat.
Şöyle güzel bi film vardı, tesadüflerle ilgili.
Geçmiş olsun. Ha bu arada kafa toplarına çıkabiliyormusun artık 🙂
yeni ayakkabılarını güle güle kullan NuMB
sliding doors..
‘sliding doors’ güsel filmdi be. gwyneth abla ne de güseldi ve bence oscar’ı orda haketmişti.
Cok gecmis olsun, kaza deyip gecmek lazim. Pamuk ipligine bagli derler ya, biraz oyle hakikaten. Trafikte icinde aldigimiz risk cok daha fazla. Otoyoldaki herhangi bir terslik aninda toptan zarar goruyoruz, yapacak fazlaca bir sey yok, hayat bu.
Haberde soyle denmis:
” … İstanbul Valisi Muammer Güler, patlamanın yüzde 80-90 ihtimalle gaz patlaması olduğunu belirterek, “Siyasi ya da sabotaj olma ihtimali yok … ” dedi.
Vali Bey bu yuzdeyi nasil hesaplamis acaba ? Belli ki sallamis. Cem Uzan modeli bir insan oldugunu dusunmek bile istemem. Ideal olan liderlerin insanlari ‘lead’ etmesi, ornek olmasi degil mi ? Bizim isler nedense hep ortalamaya yonelik. Vatandasin duymak istedigini soylerim diyorlar. Gorevimi yapar, basimi sallar, alirim maasimi. Bu kadar mi vatandasa hizmet anlayisimiz ?
şşş atanın pohunun üstüne poh yapmak düşer mi lan sana :)))
(ya uff canım sıkıldı böyle saçmalıyom işte! ttnet’in yurtdışı çıkışını da, denizaşırı fiberoptik kablolamasını da…)
Puslu Kıtalar Atlası’nda da böyle bi adam vardı, neydi ki adı?
eskiler hep derler zaten, ayakkabının sıkısı makbuldür diye 🙂
sorular zor, cevaplar da …
dikkat, dikkat olay yerinden sekerek uzaklaşan ve taskiye binen şüpheli bir şahıs eşgali bildirilmiştir.
geçmiş olsun numb, benim de parkurum dahilindedir elmas büfe, hatta olaydan bir gün önce kendisinden taze sıkılmış greyfurt suyu almış ve dahi içinde 10 dakika kadar bulunmuştum. iyi adamlardı oradakiler, üzüldüm, kalanların başı sağolsun, yaralananlara da acil şifalar diliyorum.
ben de bu olay sırasında bir ulusal haber kanalının haber merkezinde yaşananları aktarayım:
donuk suratlı, tok sesli ve alnı hafif açık erkek spiker (adına tokses diyelim), haber bültenini sunmayı henüz tamamlamıştı, stüdyoyu terk etti ve kafeteryaya doğru ilerledi. haber merkezinin köşesinde bütün gün telsiz dinleyen istihbarat biriminden bir arkadaş “patlama! patlama!” diye editörlere doğru koştu, “Harbiye’de patlama oldu, yaralılar varmış” diye bağırdı. daha sonra haber müdürünün odasına koşup durumu bildirdi. haber müdürü odasından çıkıp editörlere doğru yürüdü. istihbaratçı arkadaş bir iki kere daha “patlama oldu!” diye bağırıp telsizin başına döndü. editörlerden biri “tokses, tokses’i bulun!” diye feryat etti. istihbaratçı arkadaş “ağır yaralılar varmış, şişli etfal’e kaldırılmışlar, enkaz altında hala insanlar bulunuyormuş” dedi. tokses yaklaşık 45 saniye içinde kafeteryadan koşarak geldi, üstünde gömlek-kravat olmasına rağmen altında her zamanki gibi kot pantolonu vardı. kafeteryaya doğru yola çıktığında çıkarmış olduğu ceketini giyip yerine oturdu. bu sırada rejiden “haydi, sıcağa giriyoruz, sıcağa!” nidası yükseldi. bu sırada haber bülteninden sonra yayına giren sağlık programının jeneriği tamamlanmış, sunucu günün konusunu açıklamıştı. tokses masasına oturup “ben hazırım” dedi. istihbaratçı arkadaş son verdiği, üç cümleden ibaret olan bilgiyi vermesinin şimdilik yeterli olacağını söyledi. o kafeteryadan gelene kadar editörlerden biri bu cümleleri yazıp prompter’a göndermişti. sağlık programı sunucusunun cümlesini yarıda keserek sıcak haber jeneriği girildi, tokses “harbiye’de bir patlama olduğu haberleri geldi, ağır yaralılar olduğu, bu yaralıların şişli etfal’e nakledildiği öğrenildi” cümlesini iki kez tekrarladı, jenerik tekrar girdi ve tokses “burada oturayım mı, geliyor mu bişeyler” dedi. haber müdüründen “gerek yok” yanıtını alınca tekrar kafeteryaya yöneldi, ancak spiker masasını aydınlatan spotlar her ihtimale karşı açık tutuldu. sağlık programı sunucusu kadın “evet sıcak bir haberden sonra yayınımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz” dedi.