Az ilerde duran dolmuşların gölgelerini ve yol istikametini hesab ederek oturdum otobüsteki yerime.Gölge olacaktı yerim.O çok sevdiğim güneş vurmayacaktı yüzüme.Çünkü güneş yüzüme vururken değil gölgenin yanına iliştiğinde güzeldi.Yapacak bir şeyim yok bari camdan dışarıdaki hayatı seyredeyim.Ve cümleler kurayım aklımda.En azından denerim amatörce.Yaz gelmiş ağaçlar yeşermiş.İçerisi sıcak olduğundan camları açmışlar.Gözlerimi kapadım.Rüzgar boğazımı gıdıklayarak cilve yapıyor.İlk başlarda yüz vermemek için direniyorum lakin mümkün değil.Öğle güzel dans ediyor ki.Hele bide boğazımı okşayarak süzülüşü yokmu insan hakim olamıyor kendine.Gülümsüyorum kendi kendime:Eminim çevredekiler hakkımda pekte iyi şeyler düşünmüyorlar.Derken gözlerimi açtım.Güneş belikli kıskanmış rüzgarı, yurdum asfaltına öyle bir vuruyorki.Tüm hünerini sergiliyor adeta.İşini biliyor güneş.Gölgelerin yanına serilmiş serpilmiş.Mest ediyor beni.Sonra bir kelebek otobüs camının az ötesinden geçiyor.Bu yaz gördüğüm ilk kelebek mi bu? Bilmiyorum ama hatırladığım ilk kelebek. Otobüsün üzerinden yolun diğer tarafında doğru uçuyor ve otobüsün hızıyla onu geride bırakıyorum.Yol kenarına belediye çiçek neyin ekmiş.Güzel, küçük rengarek çiçekler.Belediye işçileri iki gündür uğraşıyorlardı.Nihayet bitirmişler.”Bunların yerine ağaç dikselerdi daha iyi olurdu.Kış gelince ölecek bu güzelim çiçekler” diye bir düşünce geliyor aklıma.İnsanlara dikkat ediyorum.Şehir akıp gidiyor sanki ayaklarımın altında.İnsanların her biri bir başka yöne gidiyor sanki.Hiç düzenli değiller.Ve hepsinin aklında başka dertler, başka heyecanlar,başka zevkler.Biraz yükselip hepsini aynı çehrede görecek oluyorken, “haddini bil” diye söz söylüyor birisi.Bende haddimi bilip “her insanın bir dünya” olduğunu olduğunu düşünüyorum.Ben düşüne dururken otobüs son durağa gelmiş bile.İnsanlar hala dizlerini kırmıyormuş gibi yürüyor ve hala önüne bakan sadece yaşlılar.Diğerlerinin gözü yükseklerde..