Babam, kardeşlerimin ve benim isimlerimizi kısaltırdı. Ama ne kısaltma, beni ‘feyzuş ‘diye çağırırdı. İsmim zaten 6 harfli, kısaltması da aynı. Obu kısaltmaları yaparken , bizi özelleştirdiğini düşünür ve sizi nazlatıyorum derdi.Onun, bana feyzuş diye seslenmesini özledim, şimdi duysam daha farklı sevinirdim herhalde, kendimi çok daha özel hissederdim.Her akşam, elinde alışveriş poşetleriyle eve gelirdi .Bizde beklerdik, o poşetlerden ne çıkacak diye. Eğer hepimiz için ayrı ayrı bir şeyler yoksa pek üzülürdük. Ne olduğu önemli değildi. Mesela, market alışverişi bile yapsa, işte bana sevdiğim çikolatayı alırdı da kardeşime başka bir şey.Yine böyle bir akşam geldi, ellerinde poşetler, kardeşim o zaman küçük, bana bir şey getirmedin mi baba dedi. Adamcağız da onu hayal kırıklığına uğratmamak için, getirmez miyim babuş dedi ve anneme aldığı (lacivert emaye üstü çiçekli) çorba tenceresini sana aldım diye kardeşime verdi.O da pek memnun oldu aylaca onunla oynadı.Annem zaman zaman kardeşimden izin alarak tenceresini kullanırdı. Sonra oynamaktan bıktı da annem tenceresine kavuştuÇok sigara içerdi babam (Maltepe) o kadar ki sağ elinin işaret parmağı sarıydı. Şimdi bile fotoğraflara bakarken, hayret ediyorum. Her fotoğraf ta elinde sigara öyle poz vermiş. Yani sigarasını hiç elinden düşürmemiş. Bazen, akşam eve gelirken getirmesi için, bir şeyler ısmarlardık. O da sigara paketime yazın, sabah ilk iş alırım sonradan unuturum derdi. O Maltepe paketinin üzerine, isteklerimizi sığdıracağız diye, bayağı bir uğraşırdık. Paketin çoğu kırmızı renkteydi, üstünde bir parça beyaz yer vardı.Bir keresinde de küçük kardeşim dükkanına telefon etmiş. Ona yakın, çok güzel bir gazete bayii vardı. Akşam gelirken bana blue jean ( dergi ) alır mısın diye. Akşam geldi kardeşim aldın mı baba blue jean imi dedi .O da alım aldım babuş dedi, kızının isteğini yerine getirmiş bir baba olarak ve poşetten bir kot pantolon çıkardı .Blue jean’ in dergi olduğunu anlamamış kot almış gelmiş. Kardeşim hem sevinmiş, hem üzülmüştü biz de çok gülmüştük.Herkese bu hikayeyi anlatıp durduk.Kışın, akşam eve gelince, bütün gün dükkanda çok üşüdüğü için sanırım, sobayı deli gibi yakardı. O kadar ki, zaman zaman sobanın üstü renk değiştirip, kor rengini alırdı. Biraz sonra da çok ısınır’ ufunet’ bastığını söyler balkon kapısını açtırırdı.Çok sakar bir adamdı. Elinden de hiçbir iş gelmezdi.Yazlıkta bir gün misafirlere mangal yapmaya karar vermiş, gitmiş çalı çırpı toplamış, onları minicik mangalın üstüne koyup resmen ateşe vermiş, bizde misafirleri deniz kenarına indirmiştik.Dönüşte, bizim evin oradan dumanlar çıktığını gören misafirler telaşlandı, gerçekten de çıkan dumanlar göğü kaplamıştı. Ben tabi babamı bildiğimden, bir şey olmaz dedim, babam mangal yakıyordur.İnsanlar, benim sakinliğim karşısında şaşıp kaldılar. Ama eve gelince onlarda durumu gördüler.Hani çizgi filmlerde bahçede yerde duran çapaya basarlarda, sapı kalkıp çizgi film kahramanının alnına’ tonk’ diye çarpar ya, işte babam aynen bahçede duran, çapa ya bastı ve sapı alnına çarptı. Canı çok acıdığı için, hemen yanına koştuk, ama gülmeden duramıyordukBazen sabahları bizi okula bırakırdı. Pazartesi sabahları da tören olurdu, istiklal marşı her çalındığında, gözleri bulanırdı. Askerleri görünce de çok duygulanırdı. Vatan caddesinde, resmi bayramlarda, mutlaka törenlere giderdik . Askerlerin resmi geçidi başladığında, yine çok duygulanır gözleri dolardı.Çok zevkli bir adamdı, giyimden kuşamdan çok anlardı. Annem, kararsızlar kraliçesi olduğu için, genellikle çarşıya babamla çıkar, babamın beğendiği şeyleri alırdı. Sonra da eve gelince senin yüzünden bunu aldım, ben öbürünü de beğenmiştim diye babamı suçlardı. Anneler günü geldiğinde, ben evin büyük çocuğu olarak, babamla birkaç gün önceden çarşıya çıkar, anneme babamla beraber hediye seçerdim.Çok merhametli ama, çok ta gergin bir adamdı, aniden bir parlar, bağırır, çağırır sonra da üzülürdü. Onunla cadden karşı karşıya geçerken, mesela diyelim o ve çocukları o demeden kaşıya geçemezdik. Ancak, caddenin bizim geçebileceğimiz kadar, güvenli olduğuna karar verdiğinde geçerdik. O yüzden, birimiz hamle yapar, babam kıpırdamadıysa tekrar geri geçer, böyle öne, arkaya komik hareketler yapar, en sonunda, tam teslimiyetle kendimizi ona bırakır caddeyi geçerdik.Hiçbirimize fiske vurmadığı halde, anneme baba otoritesini çocuklara öğretmediğini ve baba eve gelince çocukların, hizaya geçmesi gerektiğini, anlatır dururdu. Bizimki, hareketli bir evdi. 4 kardeş olduğumuzdan, devamlı devinim halindeydik biraz sakinlik isterdi sanırım Ama biz ondan çekinmezdik . Bize sevgisini hep bir şeyler getirerek gösterdi hiç öpmezdi . Ben evlendiğimde, hemen balayına gittik . Oradan dönüşte annemi de babamı da çok özlemiştim tabi o zaman ben sarılıp öptüm babamı.Oysa ki, ben evlerinden gittim diye, annemle beraber, babam da çok ağlamış. Ama bilirdik babamın bizi çok sevdiğini ve eğer biz bir şey istersek onu ne yapıp edip yerine getireceğini. Çok güvenirdik babama.Bir gece, gecenin bir yarısı acıktık, bizim orada da bir fırın var, gece açma yapmaya başlamış. Kalktı, gitti bize sıcak açma aldı.O geceden sonra da, ne zaman istesek, hemen alır getirirdi Ben, bir seferinde babama, yorgun argın gelmişsin, gece gece hiç üşenmez misin, her istediğimizde gidiyorsun açma almaya dedim de, üşenmek ne demek çocukları için üşenir mi insan demişti.Öte yandan bu dünya da kırmaktan çok korktuğum adına yaraşır bir şekilde yaşamaya çok özendiğim tek erkektir.Uzun tabi bunlar, yaz yaz bitmez, özledim onu çok .Böyle işte.