Babacığım, bakma öyle yüzüme! Sübyancı terimini kullandım ama o kadar da küçük değiller. Yüreğine inmeden duralım bir soluklanalım. Yüzündeki donmuş ifade çözülene dek bekleyebilirim. Yalnız bırakayım mı seni biraz? Sen köpürmeden önce ben de kaçış planımı kurayım.Önce hangisine daha çok kızdığını merak ediyorum. Kadın olduğum için mi seçmemeliyim kendimden küçükleri, yoksa gerçekten küçük oldukları için mi? Bana sadece küçük oldukları için dersen pek inandırıcı olmayacak çünkü. Neden mi? Eh, senin de eşin kendinden on altı yaş küçük değil mi? Sen hala demiyor musun “on sekizlik birini istiyorum” diye şakayla karışık? Hah, benimki de öyle şakayla karışık bir sübyancılık… Sanırım biraz da genetik bu işler. Senin dışında da ailemizde arada ciddi yaş farkı olduğu halde evlenen birçok erkek ve kadın var.Yo, yeni fark etmedim tabii ama yeni itiraf ettim sanırım kendime. Belki de karşımdakinin çekiciliği ile değil de kendi yaşlılığımla alakalıdır. Bugün, masada otururken fark ettim. Hayır, hayır, sevgilim yok şu anda. Sübyancı olmam ille bir ilişki içinde olmam anlamına gelmiyor. Belli miydi? İlk kocamdan mı? O sadece iki yaş küçüktü benden. Evet, tüm ailesi bana yüklenmişti ama inkar ediyordum o zamanlar. Hem o yıllarda ikimiz de çocuktuk, birimiz birimizden büyük sayılmazdı. İkimizden de birkaç yaş düştün mü reşit bile sayılmıyorduk! Konuya gelebilir miyim?Masadaydık diyordum. Hayır baba, sevgilim falan değil! Sadece tenini ve saçlarını gördüm. Gördüğüm anda yıllardır anlamlandıramadığım anaç tavrımın, pek de öyle pûr-u pak niyetler içermediğini sezdim… Bazı ilişkilerim olmuştu, yaşları benden küçüktü. Yaptığımdan utanıp kimselere söylememiştim. Artık itiraf edeceğim, gerisi sanırım daha kolay olur…Tenleri baba… Bilirsin meyveyi de sert severim ben. Tenleri; kusursuz yaratılıp, herkesin olgunlaşması için biraz beklettiği kayısılar gibi. Evet, tuhaf bir benzetme oldu, farkındayım. Fark ettiğim anda kalktım baba masadan, tuvalete gittim. Aynada cildimi inceledim. Hani sizin ‘çok güzel’ dediğiniz cildimi. Gülümsedim aynada kendime, gözlerimin kenarlarındaki kırışıklıkları fark ettim, sinir oldum. Cildime bakmak için daha da yaklaştım, daha da asabım bozuldu. Yakınlaştım, uzaklaştım, ışığa küfrettim ama sonuç aynı!Hayır, sigaradan değil baba, yaştan! Bir daha asla tenim o kadar taze olmayacak. Geri döndüm masaya… Konu benim için çözümlendi. En azından asıl kilit noktası.Eve dönünce düşündüm. Daha önce yaşadıklarımda neden tercihlerimin bu yöne kaydığını…Eh, sadece tenleri değil elbette baba!Sanki onlar duruyor da biz eskiyoruz. Enerjileri, hayalleri var daha onların. Dönen bir ton katakulliden haberleri var sanıyorlar mesela ama pek de bilgili oldukları söylenemez. Yani sanki daha temizler… Elbette sütten çıkma ak kaşık değil ama biz kadar da kurdu olmamışlar dünyanın.Yahu, en fazla 10 yaş diyorum, daha yaşım ne! O kadar da ölmedik be baba!Tamam, erkek en az yedi yaş büyük olmalıdır diyorsun. Biliyorum. Olanını da gördük! Sadece yedi değil, on yedi yaş büyüğünü de gördük! Canıma okudular baba. Onlar da benim yaşam enerjimi götürdüler. O öğrendikleri kurallarla beni vurdular. Üstelik ben, hiçbirinin karşısında tehdit oluşturmuyorken… Az canım yanmadı. Evet, kendimden gençlerle de yanacak, biliyorum. Onlar istemeyecek mi onlar gibi taze tenler? Ama bu konu sanırım edinilen bilgelikle aşılabilir.Velhasıl babacığım, çok uzatmayacağım. Yaşlandığımı hissettirip tüketen yaşlılardansa, yaşlandığımı hissettirirken enerji veren gençleri tercih ederim.On sekizime takılı mı kaldım? Belki de… Büyüyünce düşünürüz o zaman, şimdilik hala hata yapmak için vaktim var.Anlatırken utanıyorum. Aslında pek suçluluk duymamam gerek, sonuçta kimseyi kandırmıyorum ben. Sadece yaşıyor ve yaşatıyorum. Aslında… Yaşıyor da sayılmam çünkü gerçekten biri yok hayatımda.Babam benim, yaşadığın nasılsa gerçek değilse, bunun yaşlısı genci mi var ki? Aşk yoksa bedenler kalıyor geriye ki bunu da sanırım seninle paylaşmamayı yeğleyeceğim…Dinleyip hala kalp krizi geçirmediğin için sağol babacığım. Bir ara hatırlat da sana hayatıma girmiş kızlardan da bahsedeyim…