Zamanın nasıl daha güzel dondurulabileceğini öğrenmek için, özlediğimi hissettiğim tek kişilik bir sıranın üzerinde kağıdımın ince ipine diziyorum satırlarımı.Tam zamanında bu işe girişmiş gibiyim; zamana herkesten başka yüklediğim farklı anlamı tam zamanında süslemeye yeltenmiş gibi. Sanki avucumun içinde bir sabun da burada olduğum an; ben, yağmur yağmasın, an’larım ayalarımda,akıp giderlerken haberime seslenmeyen anılarıma karışmasınlar diye, 18-55 mm’lik bir objektiften, yakaran sağ gözümü Tanrı’nınkine değdirmeye çalışır gibiyim. Öyle 55’e falan yeltenmeden ama,yaşımın gözçukurlarıma sığdırdığınca; 18’den biraz fazla,55’ten epey uzakta.Ulaşmak için yakınlaşmanın fayda etmediğini anladığım zamanlarımdayım.Ne kadar uzaktan bakarsan o kadar iyi gözüktüğünü yaşayarak öğrendiğim zamanlarda,çok para etmeyen bir lensin gözünün ucuyla. Görmenin bütüncüllükle yaşadığı gizli aşkı,farkındasızca başlayıp hafiyeliğe dönüşen tanıklığımla kutsadığım zamanlardayım.Yakınında olup da net göremediğim her şeye karşı, gözlerimi kısarak geriye geriye adımlar attığım zamanlarda,hizamı bozmadan ama, nizamlıca. Yediğim içtiğim,hissettiğim,dokunduğum,yaşayıp da anladığım anlamadığım her şeye işte, uzaklığın kutsal suyunu alaşımladığım semalarda, eski mesafemden çok uzaklardayım.Uzaklaştıkça netleşiyorum,kendimle işbirlikçi zamanın parça parça ayırdığı beni,uzak oldukça kendime,çok daha iyi görüyor,eskiden kendimi görmeden ve aslında kendimi göremediğim için üzüldüğüm zamanlar yerine şimdi ,üzülmem gereken şeylere üzülüyorum,kendime üzülmek yerine; uzak olmam sayesinde kendime. Ve gene benle içli dışlı olduğum bir zamanda savurduğum sevinç çığlıklarının titreşimlerini,bene uzaktan el sallar vaziyette olduğumda,detaylı bir kevgirden geçirdiğimde kalanlarca yaşıyorum tekrar.Çok daha az bulanık,çok daha hakikatli gözyaşları kadar.Nihayetinde, kendimden ıraklaştığım adımlar kadar, netleştirdiğim her bir şeyi biriktirip,bunları engebeli ve mıcırlı bir yola serpiştirerek tanrıya giden yolu yaptığım vakitlerdeyim.Netleştirdiklerim kadar döndürdüm lensimi,netleştirdiklerim kadar ihtiyacım yok daha fazla görmeye,odaklanmaya görünmeyenler üzerine. Ama hala yolum mıcırlı,hala yoldan kolay çıkabilirim,hala,bir öncekinden daha muteber ama sonrasından hep daha çocuk,ağlayıp gülebilirim. Tanrıya giden yolu ellerimle keşfetmişim ama yürümeyi öğrenmek hala zor.Özlediğim tek kişilik bir sıranın üzerinde,ruhumun belleğine ilan-ı aşk etmiş,siyah bir makine duruyor şimdi.Bakışıyoruz, biz zaten bakışmayı çok seviyoruz.Aklımda bir soru uyanıyor sonra;“Tanrıya erişmek için avuçladığım bu makinede,tanrının gözleri yaşıyor olabilir mi acaba?”18-55 likle herkese, her yere mi? Olamaz diyorum, makineme bakıyorum,Gülümsüyor,Gülümsüyorum.