Çok uzun… okumaya üşenirsin belki de.. ama bunu bir daha yazarsam eğer, “dün gece” ya da “bu sabah”… dinle..
Bunları şimdi yazmak istemiyorum…Bir daha bakmak istiyorum çünkü.. daha sonra.. bilmiyorum ne kadar sonra .. ama sonra işte uzatma..Aklıma gelen her şeyi – ne kadarsa artık; az ya da çok – bir kez olsun saklamak istiyorum… aklım buluşunca başımla, temizlenince, ayılınca – sarhoşsam eğer – bir daha bakmak istiyorum.. klavyeye değil.. kağıda kaleme bakmak, kağıda kaleme dokunmak, kendi kalbime dokunmak belki de – istiyorum işte…Bir de çorap giymek istiyorum, ayaklarım üşüdü…İçimde nasıl bir gevezelik var ki benim konuşa konuşa bitiremedim.. yazıyorum çözemedim.. ne dertmiş ki büyütüp çığ gibi yuvarladım kendimden aşağı.. benim dert bitmedi, bitmez.. benim dert bende, benimle…Konuşacak kimse yok mu acaba.. bu denli kendimle konuşmam… normal mi.. siz de oturup dinler misiniz içinizi.. içinizi dışarı çıkarır mısınız ben misali.. narkozsuz .. unutmak için uyur musunuz.. içer misiniz.. unutmak için güler misiniz… siz de güldüğünüzde aslında gülmez misiniz.. ben gibi..Ve gün biterken.. siz günü zorla bitirirken aslında hiçbir şeyi unutmadığınızı fark eder de bir ıslatır mısınız gözlerinizi hafiften, hani uyumadan bir dakika evvel..Herkesin çocukluğu çok uzakta eğer benim kadar yaşlılarsa…Benimki – neden bilemedim –sanki hiç benden gitmedi.. .lunaparktaki dönme dolap sadece bizim için dönerdi.. babam sadece benim için içerdi… çok. Oyuncaklar sadece benimdi.. oyuncaklarım benden çok bencildi. .ben hiç olmam gerektiği kadar bencil olamadım çocukken.. son 5-10 yılda belki… olmuşsam eğer.. çocuk gibi yaşamak değil, 30 yaşına gelip içinde bir çocuk barındırmak değil, hiç değil, benimki öyle değil.. benim 20 sene önceki çocukluğum yakın geliyor bana hala.. çok mu mutluydum acaba.. yok.. içime atmadım çocukluğumu.. sadece yakın tuttum kendime.. tutabileceğim kadar.. yoksa içimde kimse yok benim…hepsi gitti.. külliyen ve aniden gitti…Biliyorum.. henüz ben yaştaysa, herkesin yaşlılığı – hatta ölümü – çok uzak gelir..Bende öyle değil…29 dönüyor 30’a…Ama komik olan ne var biliyor musun… ben 5’te de 5 hissetmedim.. 15’te de 15.. ben hep bir 5-10 yıl fazlasını hissettim içimde.. hep düşünecek bir şeyim oldu benim.. kafamı takacak, sorgulayacak bir şey ya da birilerini buldum.. sonra biraz rahatladım.. şimdi biraz rahatladım… insanları boşverdiğim, dünyayı sattığım gün… ama gerçekten boşverdiğim.. hiçbirşeyde anlam aramadığım.. sadece yaşadığım ve başıma gelen ne ya da kim varsa kabullendiğim gün duruldum.. yaşıma döndüm… geç buldum ama sonunda oldum.. şu son zamanlarda gerçekten 29 oldum…Şu aklımdan geçen ne varsa –ve ne çok şey geçer sen de bilirsin – yazmak dışında bir şekilde ifade edebilseydim keşke.. çizebilseydim mesela.. kelimesiz, rahat rahat.. ya da müzik olsaydı çalsaydım sana.. başka bir şekil olsaydı da bunca yıl bu kadar yorulmasaydım keşke…söz bile yazmazdım o besteye..Böyle delicesine ama durgun yaşamak öyle güzel ki.. gün biterken aslında bir diğeri başlıyor .. bak saat 01.03… gün bitti diyebilirim.. ya da yeni bir gün başlıyor… “it depends” yani.. ama bak ben ne yapıyorum.. sadece saat 01.03 diyorum.. yorumsuz.. onu bir son ya da başlangıç yapmıyorum.. işte ancak böyle düşünerek biraz mutlu oluyorum…Mutluluk varsa.. ya da elimdeyse eğer.. “mutluluk tuğlası” vardı ya.. sende eksik bende baki.. inan, benden de gitti.. ya da duvar yıkıldı tamamen.. tuğlaların hepsi gitti…benim mutluluk arayışım en az 6-7 sene önce bitti.. belki o yüzden şimdi biraz daha iyiyim… ama senle ilgili değil.. onunla da ilgili değil… ben bu yazıya bir “konu” ya da “ilgi” eklemiyorum artık…Ve ben hala çorap giymedim.. ayaklarım üşüyor.Bir cuba libre yaptım kendime üşenmeden… tanışıyorsak eğer bilirsin en çok onu sevdiğimi… bacardi’yi kaçırmadım fazla… bilerek yaptım… böyle zamanlarda hep bilerek yaparım zaten .. bilirsin.. Vega dinliyorum .. “Ankara” o şehri ne çok sevdiğimi hatırlatıyor bana.. o şehirde geçirdiğim dört yılı hatırlatıyor … bir selvinin önünde yatıp içtiğim kırmızı şarabı da… kötü ve kirli şehre bakıp soğuk – ama gerçekten soğuk – bir gecede dostlarımla içtiğim biradaki metal kutunun tadını hissediyorum… buralar da o kadar soğuk.. ama ben birayı şişede içiyorum artık.. o metal tadı yok… o dostlarım da yok.. başkaları var.. ama onlar yok… onları özleyip özlemediğimi bile bilmiyorum… anla …Çok acıklı bir şeyler dinlemek istiyorum …acıklı halimi yazamıyorum çünkü…Yaşayarak öğreneceğim ne kaldı benim… nankörlük mü ediyorum birilerine. Ya da Bir’e.. bilemem.. ama Polyanna kadar öküz değilim ben.. nötrledim.. fabrika ayarlarımdayım artık.. nesnelim.. sakinim.. kaderci değil de kabullenmişim.. bırak da bu kadarını sorayım.. “harbiden ne kaldı”.. hikayelerim bitmiyor.. belki de ben sadece oturup evimi temizlemek istiyorum.. ben bu her gün hayatıma giren ve gülümseyerek dinlediğim insanlardan bıktım… onların hikayeleri benim RAM’den yiyor.. kendimi güncellemem lazım artık… kimse konuşmasın istiyorum.. ben de susayım diyorum.. hani demiştim.. “yer yarılsın içine gireyim”… yok .. utanmıyorum.. sadece sıkılıyorum.. diplere saklanmak istiyorum.. belki bu yüzden – hani bilinçaltı hesabı – denizde bile diplerde gezinmem habire…Beş saat sonra uyanacağım bir uykuya hiç dalmayabilirim de bu gece.. müziğim ve rom’um yeter bana.. sen ya da o olmasanız da olur.. “ben” bu gece yeter bana.. fazla fazla.. ve bilirim ki ben bir daha bu kadar uzun yazmam.. çünkü bu kadar uzun yazıyı ben bile okumam.. birinci tekil şahısım ben bu gece.. üçüncü çoğul gelmesin yanıma…Ben hep tekil oldum çünkü…Ben “tek”im çünkü.. sen sorarsın bazen.. “neden hiç kimseye bir şey anlatmıyorsun” diye… beni tanımadığından.. bunca sene yanımda kalıp anlamadığından… “niye bir şeyi anlatmaya çalışmakla harcayayım ömrümü”.. ben kendimi zor anlarken bir üçünü tekil şahıs ne yapabilir bana… ya da sen… ne kadar komik geliyor düşününce.. bunca insan.. bunca muhabbet arasında ne kadar içine kapanık olduğumu, ne kadar yalnız olduğumu, ve bununla nasıl barıştığımı bu kadar zor anladın … anladıysan eğer…Tabii bu durum sana da ihtiyacım olmadığı sonucunu çarptı yüzüne.. kusura bakma…Bu saatte sigara almaya çıkmamalıyım.. çıkmam…O kadar mantıklı bir insanım ben işte…Ama bir bardak daha hazırlamalıyım…Ben bu gece uyumamalıyım.. uyuyamayacağım.. ama sanırım bundan sonrasını.. ve bundan sonraki bardağı seninle paylaşmayacağım… bu benim bile okumayacağım kadar uzun oldu…Satırlarıma son verirken.. seni ne gözlerinden ne de başka bir yerinden öpmüyorum…Kulağımda adam diyor ki..You have soul machine.. broken me…All your mental armour drags me down…We can’t breathe when you come around…Nothing hurts like your mouth…Ben daha ne derim ki.. nokta.