Türklüğe hakaretin yasayla engellenmeye çalışılması Türk’e yakışmaz.Türklüğün korunmaya ihtiyacı yoktur.Atatürk’ün de.Bırakın, kim ne söylemek istiyorsa söylesin, ki biz de kimin ne mal olduğunu görelim.Türk’ü Türk yapan, Türklük ruhudur.En zor zamanda bile, içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlara, tüm yokluk ve baskıya, katliamlara ve hainliklere, pusulara ve komplolara, bütün iftira ve alaycı hakaretlere rağmen teslim olmayan da, tam herşey kaybedilmiş gibi göründüğünde ortaya bir Atatürk çıkaran da o ruhtur.Atatürk, o ruhun yansımasıdır, ifadesidir.Bir idealdir, inançtır.Bir duygudur.Atatürk’e ya da Türklüğe hakaret için özgürlük isteyenler, herkesin ve herşeyin eleştirilebilmesi gerektiğini, gerçek demokrasinin bu olduğunu ve bunun, medeni olanla olmayan arasındaki fark olduğunu söyleyerek bizi aşağılıyor.Eleştiriyle hakaret arasındaki sınırın tespiti de, üzerinde mutabakat sağlanması da mümkün olmadığına göre koyver gitsin.Tamam, olur.Olur!Niye olmasın ki?Ayrıca kimden korkacağız, kimden çekineceğiz?Bir ideale, bir felsefeye silahla ya da hakaretle, boş lafla, animasyonla, reklam filmiyle üstün gelinir mi?Bir ruha, bir inanca böyle saldıranların tek yapabildikleri budur.Ve bu, ne kadar zavallı olduklarını göstermekten başka ne işlerine yarayabilir?Fakat, maalesef bizim liderlik vasıflarından yoksun düzeysiz politikacılarımız, kendilerine de içinden çıktıkları millete de güvenememiştir, saygı duyamamıştır.Halbuki o Atatürk, bu milletindir, bizimdir, tıpkı Oğuz Kağan gibi, Fatih gibi, Kanuni gibi, Tiryaki Hasan Paşa gibi ve daha saymakla bitmez binlercesi gibi.Atatürk üzerinden siyasi çıkar sağlayanlar, para kazananlar ve onların dışardaki efendileri ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, bir ideali, kendi değersiz varlıklarının seviyesine indirgemeyi başaramayacaklar.Her yere Atatürk büstü dikerek ve her tarafa Atatürk köşesi yaparak, adına dernekler kurarak ve koruyucu kanunlar çıkararak yapılan, bilerek veya bilmeyerek Atatürk’ü bayağılaştırmak, milleti bezdirmektir.Fakat, bütün bunlara rağmen millet, her seferinde Atatürk’e sahip çıkacağını ve vazgeçmeyeceğini göstermiştir.Yapabildiğiniz herşeyi yapın!Biz burdayız!Ne mutlu Türk’üm diyene!
yorumlar
‘Yaptığın gibi yık bunu’Doğrusunu söylemek gerekirse Atatürk için en çok yaptığımız işlerin başında geliyor, “heykelini dikmek”…Üstelik bu, daha o hayattayken başlamış bir eğilim…Hatta Reşit Galip Bey’in Maarif Vekilliği döneminde Gazi’nin, çoğu yabancıların elinden çıkmış kötü heykellerinin yerine güzel bir heykelinin yapılması için yarışma düzenlendiği biliniyor. Ancak yarışmaya gelen 20 kadar heykel de o kadar kötüydü ki, Paris’te Rodin’in gece atölyelerine katılmış olan Münir Hayri Bey, “Ben bile bunlardan iyisini yaparım” deyince ihaleyi kucağında bulmuştu.Ertesi gün sipariş üzerine gelen tüm heykeller Köşk’te Atatürk’e gösterildi. Atatürk, Münir Hayri’ninkini beğendi. Bu arada kendi eserine pek güvenen bir genç, “Ama o heykel değil Paşam” diye itiraz edince Atatürk, gence aynen şöyle dedi: “Belki sizin yaptıklarınız heykel, ama ben değilim. Ben buyum.”‘Lenin’e benziyor’Söz heykelden ve Münir Hayri’den açılmışken yazıyı ilginç bir öyküyle kapatalım:Münir Hayri, Moskova’dan yeni dönmüştü. Ankara’da düzenlenen küçük sanatlar sergisi için ondan yine bir heykel istediler.Münir Hayri, belki Moskova’da gördüğü heykellerin ilhamıyla bu kez büyük ve hareketli bir Atatürk yaptı. Tabii ihbarcılar hemen, “Bu heykel Lenin’e benziyor” dedikodusuna başladı. Serginin açıldığı gün Atatürk içeri girer girmez, “Nerede o heykel?” diye sordu. Heykeli görünce de hiddetle, “Kim yaptı bunu?” diye sordu.Münir Hayri, “Ben efendim” diye boyun büktü.Çıkıştı Atatürk: “Yaptığın gibi yık bunu!” diye emredip çıktı.Heykel sürgünüMünir Hayri heykelden önce yıkılmıştı. Ertesi gün CHP içinde kurduğu Sanat Propaganda Servisi’nin lağvedildiğini öğrendi. Maarif’teki görevine de son verilmiş, Gaziantep Lisesi Fransızca öğretmenliğine tayin edilmişti. Gitmedi. Eve kapandı. 2 ay insan içine çıkmadı. Sonra bir gün telefonu çaldı. Çankaya’ya sofraya çağrılıyordu. Salona ürkerek girdi. Tam Atatürk’ün karşısındaki “sorgu koltuğu”na buyur edildi. Oturduğu yerde endişeyle terlerken Atatürk laf attı:”- Beyefendi, zatı âlinizi bir müddetten beri kaybettik, neredeydiniz?””- Ankara’daydım efendim.””- Malum, ondan evvel neredeydiniz?””- Rusya’daydım.””- Oralarda neler gördünüz?””- Tiyatrolar… sinemalar… müzeler… heykeller…””- Çok âlâ! Ne heykelleri gördünüz?”Münir Hayri, lafın geleceği yeri anlamıştı. Direnmedi:”- Lenin’in de heykelleri vardı” dedi.Atatürk’ün gözleri parladı:”- Bu heykeller ne vaziyetteydiler. Lütfen şu iskemleye çıkıp o vaziyetleri alın. Görmüş gibi olalım” dedi.Münir Hayri o noktada isyan etti. Ayağa kalktı ve “Paşam” dedi:”Heykel bir insanı methetmek için yapılır, ama herkes sizi anladığı kadar methedebilir. Kimi dehanızı, kimi kravatınızı, kimi de kunduralarınızı metheder. Ben sizi ifade etmeye çalışırken bir hatam olduysa bunu suiniyetime değil, eşekliğime veriniz”.”İki kişi eşek değilse…”Bu konuşma üzerine Atatürk elini masaya vurdu:”İşte bunu kabul edemem” diye bağırdı: “Bu sofrada iki kişi eşek değilse, biri sensin, biri de benim.”Sofrada Münir Hayri’yi gammazlayanların başı öne düştü. Sofra dağılırken Atatürk yanındakilere, “Hani Yalova’da bir heykelimi yaptırmak istiyordunuz ya, en iyisini Münir Hayri yapar, ona ısmarlayınız” dedi. Sonra da olacakları haber verircesine ekledi:”Acele ediniz, yarından sonra işi yine pek çoğalır.”O kabartma, halen Yalova Termal Oteli’nin salonunda durmaktadır.ATAM sen ne büyük bir sahsiyettin saygiyla egiliyorum ruhunuzun karsisinda.
Mustafa Kemal Atatürk’ün resimlerini heykellerini ortadan kaldırmak, hakaret edilmesini serbest hale getirmek; bu ülkeyi bölmek, rejimi değiştirmek, Atatürk üzerinden prim yapmaya çalışanlara yol açmaktan başka hiç bir işe yaramaz.Bahsettiğin mantık, ne yazıkki yurtdışı destekli bazı Türkiye ve Atatürk düşmanı grupların ekmeğine yağ sürerek, sağda solda devamlı Atatürk’e hakaret edilmesi sapkın düşüncelerin daha da gelişmesini sağlanacaktır. Atatürk’e hakaret etmenin yasallaşması, Atatürk’e ve onun düşüncelerine saygılı ve bağlı olması gereken Türkiye Cumhuriyeti çocuklarında bir güven sarsıntısına neden olabilir. Bu iş bu kadar basit değil.
hakaret fikrin irinidir!
bu yasayı eleştirenlerin temel dayanağı “kişiye özel yasa” olmasıdır. genel olarak yasalar hepimizi ve atatürk’ü koruyorlar, “kişiye özel yasa” hukuk prensipleriyle ilgili sorunlar yaratıyor; böylece kişiye özel yasaların yolu açılmış oluyor çünkü. halkın tümünü değil de belirli bir şahsı ya da grubu yasayla korumak belirli bir grup ve şahsın menfaat sağlamasına yol açan yasalara da örnek olur.
Sayın sinemasever, Khun Atatürk’e hakaret etmiyor, bu yasayı tartışıyor. Önemli bir noktayı kaçırmışsınız, “kimin ne olduğunu bilelim” diyor.Khun’u şikayet ederseniz ancak TC anayasasına muhalefetten şikayet edersiniz, ki sizin de mutlaka anayasa’da doğru bulmadığınız şeyler vardır. Deniz Gezmiş ile ilgili yazılarınız buna emin olmama sebep.Daha da kötüsü Khun’un yazısını dikkatlice okusaydınız Atatürk sevgisini görür, salak geri zekalı adam demezdiniz.Umarım o yazıyı dikkatlice okur, söylenmek isteneni anlarsınız. Yoksa sayenizde ispiyoncu vatandaş, polis devleti korkusu içinde şurada özgürce konuşabildiğimiz tek yer olan hafif’i de kaybedeceğiz. Bir insanı şikayet etmeden önce en azından yazısını dikkatlice okuma zahmetine girmek lazım. Çünkü yazının herhangi bir yerinde Atatürk’e hakaret yok.
Sayin Sinamasever, khun Atatürk `e hakaret etmiyor ..lütfen yazisini tekrar degerlendirin böyle bir sikayet öncesinde .
Evet, doğrusunuz, ancak Atatürk’e değil Türk Büyülerine dahi hakaret edilmesi ve buna ilişkin kanun yasaklarının kalkması asla düşünülemez. Arkadaşımız bu düşüncesinde tümüyle haksız.KHUN’un söylediği gibi “Her yere Atatürk büstü dikerek ve her tarafa Atatürk köşesi yaparak, adına dernekler kurarak ve koruyucu kanunlar çıkararak yapılan, bilerek veya bilmeyerek Atatürk’ü bayağılaştırmak” demek değildir. Tabiki değer verdiğimiz insanları yücelticeğiz, dernekler kurup onları tanımayanlara tanıtacağız. Ne yazıktır ki hala Atatürk’ü tanımayan var. Bizler bütün bunları KHUN’un düşündüğü biiçimde ele almaya kalkarsak, Atatürk Düşmalarının ve din simsarlarının saldırılarından hiç bir zaman kurtulamayız. Yazısındaki kelimeleri biraz daha özenli ve dikkatli seçmesi gerekirdi düşüncesindeyim, Yazı içerik açısından, çok yönkü tefsir edilebilir bir yazı. Okuyanın niyetine bağlı, KHUN’dan özür dilerim Ve yazmı da buradan siliyorumsevgilerimle
Sinemasever amca (size amca diyebilirmiyim?)Yaş bir çok konuda tecrübe sağlar insana ama bazen bazı şeyleri görmemizi güçleştirir. Sizin zamanınızda Atatürk ders kitaplarındaki bir karakter değil, o güne etkisi olan, kazandırdığı şeyleri her yerde gördüğünüz bir kahramandı.Bizim zamanımızda şu tarihte samsuna, bu taihte erzuruma çıkan biri haline geldi. İsminde Atatürk geçen bir anadolu lisesinde okudum ama tarih derslerinde, bu kongreler niye önemlidir, tam bağımsılık ve emperyalizm karşıtlığı nelerdir gibi şeyler kitaplardan çoktan çıkmış, bir iki kelimelik sloganlar halini almıştı, sınavlarda çıkan ezberlediğimiz tarihlerden başak bir şey yoktu. Atatürk’ün bu memlekete kazandırdığını bilen kalır, erzurum kongresinin tarihini ezberliyebilen geçerdi.Bugün artık tarih kitaplarında Atatürk’ün eşinin çarşaflı fotografları var.Atatürk büstleri kalıptan çıkma, biçimsiz, Cumhuriyet dönemi heykellerinde ki üstü çıplak genç kadın heykelleri, heykelden tahrik olan bir zihniyet ile kaldırılıyor, kırılıyor, ya da örtülüyor.Atatürk Türk kadınına verdiği haklar ve modernlik sayesinde Türk kadını çarşaftan kurtuldu satırları kaldırılıyor.Artık öğrenciler için Atatürk büstleri her cuma okuldan kurtulmadan önce 1 saat askeriye gibi sıraya dizilip bekledikleri sıkıcı bir zamanı çağrıştırıyor. Ve bu göya Atatürk sevgisinden yapılıyor.Sinemasever amca, artık Atatürk’ün devrimcilik ilkesi kitaplarda yok, sadece milliyetçilik var. Okulda devrimciyim demek suç artık, sizin zamanınızdaki gibi değil.12 eylül sonrası bir tarih kitabı bulup okursanız ne demek istediğimi anlarsınız…