yine bir tebessüm belirdi yüzünüzde… aslında can alıcı bir gerçek var yine ortada: kandırılıyor ve sonuçta kandırıyoruz!”seni leylekler getirdi yerine gerçekleri mi söyleyelim yani?” dediğinizi duyar gibiyim… yok canım, onu demek istemiyorum. daha önce de anne baba olmanın hassasiyetinden bahsetmiştim, yine bahsedeceğim. ben doğruları göstermeye çalışıyorum, ama yanlışlara parmak basarak…
ben psikolog ya da sosyolog değilim, böyle mevzularda da derin bilgim olduğunu söyleyemem ama her doğrunun her yerde söylenmeyeceğini biliyorum.şu örneği çok verirler:hakim sanığa sorar: “o gün falanca vakitte ne yapıyordun?”eğer sanık şunu derse olay tamamdır:”saçlarımı tarıyordum.”ama doğru söylemek kaygısıyla bir de şu sözleri eklerse hali yamandır:”ama siz bu duyguyu bilemezsiniz, sizin gibi keller saç taramanın zevkini nasıl bilebilirler ki?
evet, belki keller saç tarayamaz ama sanık bunu söyleme ihtiyacı hissederse sonu iyi olmaz… söylediği şey doğru bile olsa
nerden geldim bu konuya? evet, her doğru her yerde söylenmez… diğer yandan ise söylenilen her yalan, her kandırmaca, çocuğun yalanı öğrenmesine neden olur, hayat yolunda yalancılık yapması için bir sebep daha verir eline.”baba çocuklar nasıl doğar?” bu soruya kesinlikle “leylekler getirdi” diye cevap vermemek lazım, nitekim alın size bir yalan… diğer taraftan gerçekleri anlatamazsınız da, o vakit çocuğu psikolojik bir travmayla mı karşı karşıya bırakırsınız, yoksa başka bir olay mı gerçekleşir bilemem…peki ne yapmak lazım? açıkcası ben de bilmiyorum. ben sanırım, “büyüyünce öğrenirsin”i tercih edeceğim.resme tekrar bakarsak, “ooo japon işi çin işi teknoloji harikası bir zihni sinir procesi” var önümüzde. el kadar bebek daha belki doğar doğmaz -muhtemelen babadan- kandırmaca yollarını öğreniyor. yarın bu çocuğun büyük bir yalancı olabilme ihtimali çok yüksek, allah korursa ne âlâ…
bizde bir söz var, bilenler el kaldırsın: dedesi limon yese, torununun dişi kamaşır… işte aynı hesap. sen çocuğunu yalanlarla avutacaksın, ninnilerle susturacak, yalancı memelerle uyutacaksın, beş on yıl sonra da “oğlum neden bana yalan söylüyor” diye hayıflanacaksın. kusura bakmayın ama çocuktan daha iyisini beklemek haksızlık olur.
babalar mesela bunu çok yaparlar, çocuğunun karşısında fosur fosur sigara içer ardından da “sigara içtiğini görürsem bacaklarını kırarım” teraneleri… iyi de baba, sen örneksin bana!
anne şöyle der: “oğlum kitap oku! boş boş durma!“… bir soralım anneye: “kaç kitap okudun hayatında?”… sonuç pek iç açıcı olmaz genelde…
çocukların anne babaya benzedikleriyle ilgili daha örnek mi lazım? ruj süren küçük kızlar, traş olmaya yeltenen bıcırıkları aklınıza getirin. hadi olmadı, en son ihtimal “çocuklar duymasın”daki havucumuzu hatırlayın…
“psikolog bey, çocuğumuz neden böyle anlamıyorum!”ben anlıyorum, çünkü siz böylesiniz… işte ondan…