Bir Pazar günü… Uykudan yeni uyandınız, elinizi yüzünüzü yıkıyorsunuz… Sofra hazır… Ev halkıyla günaydınlaştıktan sonra oturuyorsunuz kahvaltıya. Güzel güzel kahvaltınızı ederken birden bi ses;
– Oğlum peynirden de yesene
– Yiyorum anne
Farketmiyorsunuz takip edildiğinizi. Bir süre sonra;
– Oğlum bak zeytini yeni aldım, çok güzel…
– Anne görmüyor musun tabağımdaki çekirdekleri, zeytin de yiyorum işte.
Anneye yeterli gelmiyor sözlü “tacizler”. Alır zeytin tabağını koyar önünüze. Bu sırada çay bardağını devirir.
– Öff anne yaaaa. Naapiyon yaaa? Yiyiyorum işte.
– Yemiyon oğlum, yesen bu kadar zayıf olmazdın!…
Okul hayatımın bittiği günü unutamam, nasıl sevinmiştim. Derslerden filan değil, artık büyümüştüm ve annem beni istediği şekilde giydiremeyecekti. Gömleğimin altına illa bir şey giymek zorundaydım.
– Üşürsün oğlum
– Üşümem anne
Yıllarca terlemekten bıktım!
Annelerin huyudur çocuklarını hep başkalarıyla kıyaslarlar;
– Bak Nejla’ nın oğluna üniversiteyi bitirdi, askere gitti geldi, iş buldu, evlendi. Sen hala yerinde sayıyorsun. 6. kata yeni komşular taşındı eli-yüzü düzgün kızları var hem de bekar. Geçenlerde karşılaştık oda kısmetini arıyormuş, bi gidelim mi? He ne dersin?
– Anne, kiminle evleneceğime de mı sen karar vereceksin? Bırakta ben karar vereyim buna.
– Oğlum bundan daha iyisini mi bulacaksın?
– Öff anne yaaa…
Herşeyi bilirler(!), herşeyi ama. Televizyon da bi film olur. Filmin daha ilk sahnesi;
– Gördük bu filmi yaa
– Anne nezaman gördük? Film ilk kez yayınlanıyor televizyon da
– İlk kez mi? Yaw adam şimdi karısını öldürmüyor mu?
– Hayır, bu film o değil.
– Hadi be, o film işte. Aç oğlum başka yeri…
Öff anne yaaa öfff beni sinir ediyorsun ama seni yine de çok seviyorum…
yorumlar
..ilerde sende cocuklarına boyle davranmazsın.
şimdi nerden cıktı bu dersen; psikolojide cocuk annesinden ve babasından etkilenip (sen farkında bile olmazsın) ilerki hayatlarında onların rollerine girerler.Bizzat onaylıdır. 🙂
ama ne yaparsın hayatın bir tadı budur zaten.
– oglum! kapat artık su bilgisayarı.
– tamammmm! Anneee
çocuklarım olursa, annemin ve babamın -bana göre- yanlışlarını onlara karşı yapmayacağım. Umarım başarılı olurum..
nimda seni terlikle iyicene bi dövmek lazımki ozaman anlayasın annelerin değerini hehe
…tavırlarının bir kısmı benim annemde de var.. ama ben onun o halini seviyorum.. acaba bende mi var bi anormallik?
26 yaşındayım.. son 16 senedir annem “kızım içine atlet giysene! bak gene giymemişsin!” der, anneme göre atlet kışın üşümeni engeller – yazın terini çeker 🙂 belki doğrudur… ama giymiyorum işte ve “o” 16 senidir vazgeçmedi… neden vazgeçsin ki ben onun hala küçük kızıyım ve hala ben hasta olunca gecede 3 – 4 defa başıma gelip durumumu kontrol eden o! bense artık sadece gülümsüyor ve “söz canım annem, birgün giyeceğim” deyip yanağına bir öpücük konduruyorum… sanırım bu en az atlet giymek kadar gönlünü alıyor onun! bu sadece bir örnek: bi yerde anlayış gerekiyor sanırım (bizim onlara göstereceğimiz bir anlayış), yumuşak dille ve içine sevgi katılmış küçük bir gülümsemeyle anne dırdırının üstesinden gelmek mümkün diye düşünüyorum.. ben annemi seviyor ve anlıyorum, o beni anlamıyor ama seviyor 🙂 en azından ortak bir nokta buluyoruz :))
sanırım orta bir ya da ikideydim bir sabah anneme artık kahvaltı etmeyeceğimi söyledim anneciim sadece iyi dedi ve bir daha asla sabah bana kahvaltı hazırlamadı. küçücük bir kızken beni yalnız yaşamaya gondermek için paketlediklerinde de hiç “ne yiycek acaba benim minişim” diye düşünmedi. bence annenin kahvaltı hazırlaması ve üstüne düşmesi harika bir his olmalı. bu arada tabii ki benim annem de dünyanın en iyi annesi ama biraz değişik o kadar.
Arkadaşım anlattı, Doğan Cüceloğlu’nun kitabında yazıyormuş; Annelerin çocuklarına bu kadar düşkün olmasının sebebi “takdir edilme” duygusundan geliyormuş. İstiyorlar ki başkaları, onları yetiştirdikleri çocuklarından dolayı takdir etsinler. Filanca hanım da 3 çocuğunu da büyüttü, okutturdu şimdi de evlendiriyor, helal olsun. Kolay mı 3 çocuk yetiştirmek…
Anlıyacağınız, annelerin bu düşkünlükleri kendi reklamları içinmiş.
dogrudur dogan cuceoglunun kıtabinda yazıyor. sırf dogan cuceoglu yazdıgı ıcın değil. bu gün butun psikologlar bunu boyle izah ediyor.
yani ebeviyenlerimiz kendi menfaatleri icin boyle davranıslar sergiliyorlar.(biraz agır oldu ama gercekcı bakmak gerekirse durum boyle)
herkes tadir edilmek ister ama “reklam için” biraz haksız yargı olmuyor mu? yani bir annenin reklamı neden yapılır ki? komşularda çocuklarını ona göndersin diye mi! evet takdir edilmek güzel bir duygu, üstelik evlat yetiştirmek gibi bir konuda! genede bence bu en son düşündükleri şeydir.. doğan Cüceloğlu bir erkek! ve ne yazık ki hiç anne olamayacak! keşke o duyguyu yaşayabilseydi de sonra yeniden “reklam için mi? değil mi?” yazabilseydi!…
Tamam haklısın. ama bir paragrafta “o erkek” ibaresi biraz yanlıs gibi. bir onceki ahkamımda belirtiğim gibi nerdeyse butun psikologlar ortak goruste.Bunların ıcınde bayanda var. bana da cok tuhaf geliyor zaten, ebeviyenlerimizin davranıslarının boyle izah edilmesi. Simdi daha fazlasıyla anlatırdım ama o zaman ozel hayat diye bir sey kalmayacak diye korkuyorum.
kendi menfaatleri için “bak çocuğum zeytin yememişsin, ya da kahvaltını et!, ya da atlet giy kızım üşüteceksin” demeleri biraz garip değil mi? bu arada tabiiki kendi menfaatlerini de düşünecekler! tabii ki iyi bir evlat yetiştirmeliler ki gurur duyabilsinler, yada yaşlılıkların da onlarında bakıma ihtiyaçları olduğunu hatırlayabilecek bir evlat! sevgilerinin, emeklerinin, ilgilerinin, uykusuz gecelerinin karşılığını kim istemezki, üstelik bu karşılık az bile diye düşünüyorum! çok zor değil arkadaşlar onları idare etmek… zeytin yemek istemiyorsan yemezsin! ama o söylediğinde ona bağırmak, onu rencide etmek, öfkeli bir bakış atmak yerine “yarın bu açığımı kapatırım, bugün peynirin keyfini çıkartacağım” gibi bir espirili cevap ona gerçeği kırıcı olmadan açıklar! ben grip oldum diye annemin bir gecede 4 defa odama gelmesini unutamam! ve ona beni sevdiği için öfkelenemem!!!! üstelik benim annem hasta ve benden hiçbir beklentisi (sizin deyiminizle menfaati) yok! çünkü benim annem bakıma ihtiyaç duyacak kadar yaşlanmayacak! o bunları sadece beni sevdiği için yapıyor!.. eminim sizinkilerde öyledir! (uzun bir ahkam oldu özür dilerim)
Mümkünmü doğurmadan onun (annenin)hislerini anlayabilmek. Tapılası bir duygu bence. Ben bu konuda biraz fazla duygusalım.Kendimi bildim bileli annemden fazla sevgi, şevkat ve ilgi göremediğimden olsa gerek kendi kızıma çok fazla müdahale ediyorum. Annecim üşütürsün sıkı giyin, aman dondurmadan sonra su iç, dik yürü kambur olursun vs… Annem her zaman otorite simgesi olmuştur. Yanağını öpünce bile hemen elinin tersiyle silen biridir o. Heralde biraz geç öğrendi çocuklarını sevmeyi şimdi şimdi bizden görüp sevgi sözcükleri fısıldıyor. Mesela telefonda ilk defa kardeşime “seni seviyorum yavrum” dediğinde şok olmuştuk . Böyle şeyler işte . Ben çocuğuma annemden göremediğim bütün sevgiyi ve alakayı vermek istiyorum . Sonuna kadar herşeyi alsın benden alabildiğince fazla sevgi alsın sömürsün beni. Köpeği olayım onun. Daha ne diyim bu yüzden sevgi arsızı oldu çıktı. Öpmediğim zamanlar onu sevmediğimizi düşünecek kadar.
uzun uzun yazmıstım ama bir “Esc” tusu yuzunden hepsi gitti. ben yazacaklarımı kaleme alıp uzun bolumune yazarım.
bu arada Yaren galiba sen cok sanslısın ki annen senin uzerinde baskı kurmuyor. gerci benimkilerde bana baskı kuramıyorlar.(otoriteye sinir olurum.)
belki anneden anneye değişiyordur durum, ya da anlayıştan anlayışa.. benim annemde zaman zaman baskıcı ve dırdırcıdır! mesela cumartesi günü aramızda geçen diyalog:
– “anne tiyatroya gideceğim, 12 gibi gelcem haberin olun!”
– “aaa tamam, iyiki haber verdin yemek yapmam”
(saat 12.15’te gidince eve)
– “bu kadar geç geldiğine inanamıyorum! merak edeceğim aklına gelmiyor mu? sinirlerim bozuldu beklemekten! şimdi uyku da tutmaz beni!…” v.b normal şartlarda sabahta sürecek bir dırdır silsilesi… neymiş söylediğim vakite 15 dk eklemişim… belki bu dırdıra “anne yaaaa, 15 dk için yaptıklarına bak, üstelik kaç yaşıma geldim” diyebilirdim, ama bu konunun uzamasından ve sonraki herşeyin birbirimize batmasından başka birşeye yaramazdı. bense biraz sırnaşarak, ve içten bir şekilde gülümseyerek (eh birazda çocuklaşarak) “N’apim annecim saatim duurmuuş, bende yarım saattir saat 12’yi doldurayım da erken gelip sizi rahatsız etmeyeyim diye kapıda bekliyorum, meğer saat 12’yi geçmiş bile… hay allah yarın hemen yenisini alıp bunu aramızı bozduğu için cezalandıracağım! saatim adına özür dilerim” dedim… bi iki sahteden surat asmaya çalıştı gülümsemesini engelleyemeyerek “uzak dur bak bu yaşında dayak yiceksin” falan dedi ve aramız düzeldi… istese de kızamadı.. hatta sonra oturup heyecanla oyunu anlatmamı bile dinledi!…
ayh,.. sıcacık bir sevgi pınarı olmuş burası,..
benim annem de arabada dinlemesi için cd çekmedim diye küstü bana geçenlerde,..
yemek konusunda titizler.
galiba her anne öyle. her şeyin en iyisini oğluna istiyor ve bizim kendimizi düşünemediğimizi zannediyor
[belkide haklı].
ilkokulda beslenme çantasına uyuz olurdum. daha doğrusu yemek yemeyi sevmem. çantayı bir gün çöp kutusuna attım. 2.sınıftı galiba ve serseriler aldı dedim. bir daha da o mevzulara girmedik. bu sene aynı şehirde okumama rağmen sadece annemnin her sabah bana kahvaltı hazırlamaması için arkadaşlarla kalıyorum. ve bence annem bunu reklam için yapmıyor.
öpülesice anneler, izin verin de dırdır etsinler o kadar. “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”…
ya kazık kadar herif oldum. ufacık bir nezle olsam annem atlar memleketten gelir ve beni iyileştirene kadar da gitmez:) anlasa derslerimi de o yapacak.. neyse yapsınlar yapsınlar nazlanalım işte nolcak ki ..
biraz olsun nefret etmeyen normal değildir.
diye bi alf vardır…