“Yeni nesillere akılcı bir terbiye verme meselesi” departmanından.
Kabahat gençlerde değil, sizdedir. Siz gençleri nasıl terbiye ederseniz, onlar da öyle yetişir.Gençlere verdiğiniz terbiye nedir? Sadece hiç!!!Anneler ev işler ve yemek yapmakla; babalar da memuriyet, ticaret, dükkan veya fabrika işleriyle meşgul olurlar.Geceleri de geç vakitlere kadar zamanlarını kahvehanelerde oturarak ve iskambil oynayarak geçirirler. Ama çocuklarıyla asla meşgul olmazlar.Çünkü bunun için vakitleri yoktur. Hem sonra çocuklarla meşgul olmak insanı yoran ve usandıran bir iştir.Bunlar çocuklarıyla konuşmazlar, onların yaşantılarıyla ilgilenmezler. Sadece boş zamanlarında çocuklarını sevip okşamayı bilirler ve onlara şekerleme ve oyuncaklar almaktan öte başka bir şey yapmazlar. Sonra da “haydi bakalım, şimdi odanıza çekilin, gürültü etmeden kendi kendinize oynayın” derler.Aslında bunun anlamı şudur:“Başımızdan defolun da ne isterseniz yapın! Sadece bizi rahatsız etmeyin”Bu durum karşısında çocuğun aklı, fikri, ruhu, işlenmemiş bir tarla gibi kalır. Buraya yararlı hiçbir şey ekilmiş olmaz. Arasıra çocuklara iyilik, doğruluk ve sevgiden bahsedilse bile, bunlar genellikle ruhsuz, kupkuru, taş gibi sert ve çocuğa yabancı sözlerdir.Anne- Baba, çocuğun ruhunu ilgilendirecek sözler söylenmesini istemezler. İsteseler bile bunu nasıl yapacaklarını bilemezler. Onların sıradan ve ısmarlama nasihatleri çocuğun hassas ruhunda yankılar uyandırmaz.Doğrusunu söylemek gerekirse, çocuğun anne-babası sağ olduğu halde ve evde bunlardan başka bir çok halalar, teyzeler, dayılar ve amcalar olduğu halde çocuk yetim gibi büyümektedir.Bazı ailelerde çocuklar çok iyi beslenirler, iyi giydirilirler, sağlığına- vücut sağlığına- dikkat edilir. Ancak tüm bunlara rağmen çocuk ruhunun saflığı, açlığı ve süsü ihmal edilir.Doğrusu bu şartlar altında yetişen çocukların, olduklarından daha fazla yaramaz yetişmediklerine şaşmamalıdır. Çocuklar büyüyüp de bazı şeyleri anlamaya başladıklarında, aile hayatına katıldıklarında, aileden ne alır ve ne görürler ki?Kentlerin kasabaların, köylerin meydanlıklarında birtakım çöplerin, pisliklerin ve gübrelerin yığıldığını görenler, “bunlar sağlık kurallarına aykırıdır, ne rezalettir bu böyle?” diye feryat ederler.Şimdi siz, evlat sahibi anne-babalar!..Bir kere düşününüz. Kendi vicdanınıza danışarak bir karar veriniz. İçinde bulunduğu aile çevresi ve havası çocukların kişiliklerinin sağlıklı bir şekilde oluşmasında ne derece olumludur?Çocuklara “yalan söyleme, yaramazlık yapma, bu hareket kötüdür, nefret uyandırır, günahtır,” gibi nasihatlerde bulunurlar, ama bu nasihatleri veren kişiler birbirlerini aldatırlar.Çocukları aldatırlar ve yine çocuklara “kimseyi incitmeyiniz, nezaketli ve terbiyeli olunuz,” derler. Ancak kendileri bu kurallara uymayı düşünmezler.Çocuklar aldatılmayı çabuk fark ederler. Önce hayret ederler. Anne ve babalarının kendilerine kötü ve günah diye gösterdikleri şeyleri nasıl olup da bizzat kendilerinin işlediklerini anlayamazlar.Sonuçta kendilerinde şu kanaat oluşur:“Anne-babalar böyle söyler, başka türlü davranırlar!”Bu nedenle anne-babanın sözlerine karşı çocukların güveni kalmaz. “Şunu yapın, bunu yapmayın” türünden nasihatlerine artık aldırış etmemeye başlarlar.Öte yandan anne-baba da çocuklarının daha küçük olmalarına rağmen kendilerine itaat etmediklerinden ve asi olmalarından şikayet ederler. Oysa ki, çocukların bu hale gelişine kendileri neden olmuşlardır, ama farkında bile değillerdir.Çocukların azarlama, kınama ve cezayla itaatkar ve sevgi dolu olabileceklerini sanmayın. Onların yanında öyle davranınız ki, sizin meziyetlerinizi bizzat görerek sizi sevmeye başlasınlar.Kimi anne- babalar evdeki yaşantılarına, giysi ve beden temizliğine dikkat etmezler. Çocuklarının yanında kirli, sökük ve eski elbiselerle ve kirli el ve ayaklarla dolaşırlar. Konuşma ve davranışlarında nezahet ve nezakete riayet etmezler.Kimileri de onların yanında birbirleriyle kavga ederler ve “ babanızın nasıl biri olduğunu görüyor musunuz?” veya “annenizin nasıl bir kadın olduğunu kendiniz görün!” gibi sözlerle çocukları da kavgalarına ortak ederler.Aile toplantılarında meydana gelen dedikodulara, başkalarını çekiştirmelere, küçük bir çıkar için çevrilen dolaplara dair sözlere dikkat ediniz.İşte çocuklar ergenlik çağına ulaşıncaya dek 15-20 yıl böyle feci bir ortamda büyürler ve ondan sonra da yaşlılarımız çocukların niçin göklerde uçmadıklarına, kanatsız kaldıklarına şaşarlar.Böyle söyleyen anne-babalara sormak gerekir:“Siz çocuklarınızı terbiye ederken yükselmeleri için onlara kartal kanatları mı taktınız? Yoksa bu kanatları kökünden mi yoldunuz?”Çocukları büyüyüp oğlanları delikanlı, kızları genç kız olunca, anne-babalar geleceklerine dair pembe hayaller kurarlar. Oğullarını mühendis, doktor, tüccar, avukat, memur veya iyi bir meslek sahibi yapmak isterler. Kızları içinse zengin bir koca aramaya koyulurlar.Çocukları için hep servet ve refah sağlamaya uğraşırlar.Böylelikle annelik ve babalık görevini en iyi bir şekilde yerine getirdiklerine inanırlar. Bu konuda Lev Tolstoy, gayet haklı olarak şu sözleri söylüyor.“Hayattaki düzensizliklerin en büyük nedenlerinden biri şudur ki, herkes hayatında refaha ulaşmayı arzu eder, fakat hayatını terfi ettirmesini ve bizzat çalışma sonucunda hayatını daha iyi bir biçimde düzenleme ihtiyacını hissetmez.”Herkes hayattan bir şey almak ister, ama ona vermek istemez. Çoğu kimse hayata menfaatçi, zorba ve asalak olarak atılır. Hayatın anlamını bu asalaklıkta ararlar.Böyle bir hayat anlayışı uzun yıllar boyunca acı içinde çocuklara aşılanır.Kimler aşılar?Anne-baba!..Bu telkinlerle yetişen çocuklar, büyüdüklerinde zorba, aç gözlü, şehvet düşkünü, tembel ve vurdumduymaz olurlar.En sonunda artık hiç kimseye ve hiçbir şeye sevgi ve bağlılık duymayan duyarsız gençler olur çıkarlar. Bu tiplerde ülkeye, millete karşı sevgi, yüksek düşüncelere ciddi uğraşlara saygı uyanmaz. Anne ve babalarını da içtenlikle sevmezler.Ne ekerseniz, onu biçersiniz.! Ne pişirirseniz, onu yersiniz!Eğer gençliğin ruhunu tarım yapılmayan bir tarla gibi kendi halinde bırakırsanız, orada ısırgan otları ve dikenler yetişir.Anne-babaların, çocuklarının beyinlerini ve kalplerini işlemeden kendi haline bırakmaları, akla ve vicdana uygun değildir. Hatta böyle bir ihmal, ahlaksızlıktır, cinayettir. Çünkü çocukların iyi terbiye görüp görmemesi meselesi, yalnız anne-babayı ilgilendiren bir mesele olmayıp, aynı zamanda toplumu ve devleti de ciddi bir şekilde ilgilendiren hayati bir meseledir.İstediğiniz kadar mükemmel anayasalar yapın. Özgürlükler alanında da halka dilediğiniz kadar haklar tanıyınız. Sosyalizmin ve liberalizmin sihirli gücüne dilediğiniz kadar inanın. Eğer çocuklarınız gerektiği şekilde eğitim almazlarsa hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal haklar varolmasına rağmen toplumsal hayat yine de sönük ve ruhsuz olacaktır.Bu nesilden gelen memurlar bencil ve uyuşuk, devlet adamları ise politik madrabaz olurlar.Milletvekilleri çıkar peşinde koşar.Okullar yeni neslin bilincini körelten ve kalbini karartan birer karanlık mağara olur.Basın sokak fahişelerinin albümlerine döner.Tok ve aç olan halk kitleleri ise, kendilerine yabancı olan her şeye, özellikle varlıklı sınıfa mensup insanlara karşı nefret, kıskançlık ve intikam duyguları beslemeye başlarlar.Eğitim işi ciddiye alındıktan sonra sorunlar bir bir çözüme kavuşur.hamiş:Grigory Petrov’un “Beyaz zambaklar ülkesinde” ( bir milletin uyanışı) isimli kitabından iktibas edilmiştir.