Tolstoy’un bu ünlü romanı, (bence) dünya edebiyat tarihinin “baş eseri” olma niteliğini hiçbir zaman yitirmeyecek. E, herkes ona yarattığı o “muhteşem” hatta, kendini trenin altına atmış olsa bile “ölümsüzAnna Karenina (*) figürü ile “şahane” bir aşk romanı diye bakarken bu açı da neyin nesi demeyin.
Gelin beraber romandan (1860’ların Rusyasından) bugüne (Türkiye’ye) bir kolaj yapalım ve tartışalım.1850’lerdeki,1860’lardaki Moskova ve St. Petersburg’daki yaşamın “tam bir fotoğrafı” sayılacak eser aslında olay örgüsünde arka planda bıraksa da, Aleksey Aleksandroviç Karenin figürü ile bugüne ilişkin önemli “hisseler” de gönderiyor bizlere.
FİZİKSEL AŞK SADECE ERKEKLER İÇİN MİDİR?
Roman karısını aldatan Oblonski’nin (Anna’nın ağabeyidir) öyküsü ile başlıyor. Oblonski’nin durumu (Levin’e) izah edişi şöyle:
-Anlatayım da dinle. Tutalım ki evlisin, karını da seviyorsun, ama başka bir kadını çekti canın…-Kusura bakma ama bir şey anlamadım bu dediğinden…Şu anda karnımı tıka basa doyurmuşken bir ekmek fırınının önünden geçerken ekmek çalmanı anlayamayacağım gibi, bu senin dediğini de anlayamıyorum.-Neden? Ama ekmek bazen öylesine nefis kokar ki, kendini tutamazsın.
BİZDEKİ DURUM: “Erkek aşık olmadan sevişebilir, hatta doğası onu buna zorlar (**) Kadın ise ancak aşık olduğu zaman başka erkeğe bakar,” tarzında söylemler yerleşmiştir. Kadın bu söylemlere inanacak ve harfiyen uyacaktır, aksi taktirde kendisine hemen “o” harfiyle başlayan damga vurulur. EVLİLİKTE HUZUR YETERLİ MİDİR?
Eh, ekmek hep erkeklere “nefis kokacak” değil ya, romanda bu durum yıllardır Karenin’le evli olan Anna’nın da başına geliyor. St.Petersburg’da güzel evlerinde eşi Aleksey ve sevgili oğulları Serjoya’nın taçlandırdığı mutlu yaşamları pürüzsüz ve gayet dingin sürerken Vronski çıkıyor Anna’nın karşısına… Müthiş bir çekim duyuyorlar birbirlerine.
Ama beraberlikleri Anna’nın kocası Aleksey’i kuşkulandırıyor:
“Kıskanç değildi Aleksey Aleksandroviç. Kıskançlığın karısına bir hakaret olduğuna, bir kocanın karısına güvenmesi gerektiğine inanırdı. Oysa şimdi kıskaçlığın yüz kızartıcı bir duygu olduğu, kişinin eşine güvenmesi gerektiği inancı sarsılmamıştı ama mantıksız bir eylemle karşı karşıya olduğunu hissediyor ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aleksey Aleksandroviç yaşamın kendisiyle, karısının ondan başka bir erkeği sevebileceği olasılığıyla karşı karşıyaydı şimdi. Şimdi hissettikler bir uçurumun üstüne kurulu bir köprüden sakin sakin geçmekte olan bi insanın, köprünün ansızın ikiye ayrıldığını gördüğü anda hissettiklerinin aynısıyıdı. Karısının baka bir erkeği sevebieceği olasılığı ilk kez akına geliyordu. Dehşet veriyordu ona bu.”
BİZDEKİ DURUM: Adam büyük olasılıkla şöyle düşünür, “Ne demek? Başkasına aşık olmak, başkasını sevmek ha? Ben bostan korkuluğu muyum burada? Elimi kana bulayacak bu kadın.“ Adam düşünmese bile çevresindekiler kıs kıs gülerek, ve adama çeşitli isimler takarak onu böyle düşünmeye sevk ederler.
HEP KADINLAR MI AFFEDER? GÖRMEZDEN GELİR?
Aleksey kendiyle hesaplaşmasında her an fikir değiştirir. Bir intikam peşinde koşar, bir affeder. Örneğin:
“Ayrılma girişimi düşmanlarını sevindiren, dedikoducuların yüzünü güldüren bir skandala yol acardı ancak… Onun toplumdaki önemli yerini sarsmaktan başka bir şeye yaramazdı… Anna’nın emeline kavuşmaması bir yana suçunun cezasını cekmesini istiyordu. Bu duygusunu kendi kendine itiraf etmiyordu ama ruhunun deriniklerinde Anna’nın onun huzurunu bozduğu, onuruyla oynadığı için acı çekmesini istiyordu. Aleksey düelloyu, ayrılmayı, karısından ayrı yaşamayı yeni baştan ayrı ayrı düşündüktükten, hiçbirinin olamayacağını anladıktan sonra bir tek çıkış yolu olduğuna karar verdi.
Anna’ya bir mektupla bildirdi:“Kararım şudur, davranışınız ne denli kötü olursa olsun, yukarının bizi birbirimize bağladığı bağları koparıp atmak hakkını görmüyorum kendimde. Aile eşlerden birinin kaprisiyle keyfiyle hatta suçuyla yıkılamaz. Bizim evlilik yaşamımız da şimdiye dek olduğu gibi sürüp gitmelidir.Bu mektubun nedeni olan şey yüzünden pişmanlık duyduğunuzdan, ayrılmamızı gerektiren ilişkiyi kökünden koparıp atmaka, geçmişi unumakta bana yardımcı olacağınızdan kuşkum yok. Tersi durumda sizi de, oğlunuzu da nelerin beklediğini tahmin edersiniz. En geç Salıya kadar Petersurg’a taşınmanızı rica ediyoum.NOT: İhtiyaçlarınız için gerekli olabilecek parayı bu mektupla yolluyorum”
BİZDEKİ DURUM: Kadını rezil edecek fotoğraflar, telefon kayıtları, mesajları bulunur. Kadını yerin dibine geçirecek tanık ifadeleri mahkemeye ve hatta basına ve medyaya sunulur. Evlendiğinde bakire olmadığı bilgisi de davayı desteklemek üzere basında dile getirilir. (***)
AŞK ENGELLENEBİLİR Mİ? KALBİN DERİNLİKLERİNE GÖMÜLEBİLİR Mİ?
Ama Aleksey’in yüce gönüllülüğü bir süreliğine evine dönen Anna’yı tatmin etmez:“İyi bir hıristiyandır o (Aleksey), yüce gönüllüdür, (ama) aşağılık igrenç bir insan. Benden başka hiç kimse anlayamıyor bunu, bilmiyor. Ben de kimseye söyeyemiyorum. Dini de ahlakı da bütün, dürüst zeki bir insan oluğunu söylüyorlar. Ama benim gördüğümü göremiyorlar. Sekiz yıl yaşamımı nasıl zehir ettiğini, ruhumda canlı ne varsa hepsini nasıl öldürdüğünü bilmiyorlar. Benim de aşka sevgiye gereksinimi olan canlı bir kadın olduğumu onun bir kez bile aklına getirmediğinen haberleri yok.Adım başı beni küçük düşürdüğünü, bundan çok hoşlandığını bilmiyorlar. Ama kendimi artık aldatamayacağımı,suçlu olmadığımı,ben tanrının böyle yarattığını, sevmemin, yaşamamın gerektiğini anladım. Ama şimdi ne olacak? Beni ya da onu öldürseydi katlanırdım. Nasıl hiç düşünmedim bunu yapacağını? Onun aşağılık yaradılışına yaraşan bun. O haklı olacak gene. Beni, mahvolmuş bir kadını (yanında tutarak) daha da çok ezecek, daha çok mahvedecek.
Bir süre aynı çatı altında olmayı deniyorlar ama yürümüyor, Anna terkediyor kocasını, sevgili oğlu Serjoya’yı Vronski’ye gidiyor. Ama öyle tutkulu bir aşkır ki bu, Anna huzur bulamıyor, sosyal çevrenin dışlaması, oğluna olan özlemi, Vronsi tarafında daha az sevilme kuşkusunun yarattığı karabasanlar onu intihara sürüklüyor ve Moskova’da bir trenin tekerlekleri arasına son buluyor yaşamı.CEVAP BULAMADIĞIM SORULAR:
-Aşk (kural dışıysa eğer-kuralları da kim koyduysa tabii!-) neden ille de kirli, cezalandırılması gereken, onur kırıcı, küçük düşürücü sayılır?-Aşk ille de cezalandırılması gereken bir duygu mudur?-Huzurla aşk bir arada olabilir mi? Ya da tersi, aşkla nefret nasıl bir arada olabilir?-İnsanın kalbi, Moskova’da, Petersburg’da , Ankara’da, İstanbul’da, Van’da, Batman’da farklı mı atar? Geçen yüzyılda farklı mı atardı? Bugün farklı mı atıyor? Yarın peki? Yarın sosyal yaşam ve aşk yaşamı üzerine kurallar farklı mı olacak?SON SÖZLER:
Peki Vronski’nin (Anna’nın aşığı, sonra da bir kızları oluyor ve Anna’nın ölümü onu derinden sarsıyor, kızı Aleksey yetiştirmek üzere yanına alıyor, Vronski Osmanlılarla yaşanan 93 Harbi için cepheye gidiyor) şu değerlendirmesine ne demeli:
Onun (Vronski’nin) Petersburg’lu tanıdıkları iki gruba ayrılırdı. Birinci grupta sıradan aptal, en önemlii gülünç insanlar vardı. Bunlar bir kocanın nikahlı karısından başka bir kadınla ilişkisi olmaması gerektiğine, kızın masum, kadının utangaç, erkeğin tam erkek, ağırbaşlı,sağlam karakterli olması, çocuklarını iyi yetiştirmesi, ailesini kendi kazancıyla geçindirmesi, borçlarını ödemesi, bu gibi bir sürü aptalca şeyin gerekli olduğuna inanırlardı. Bunlar geri kafalı gülünç insanlardı. Ama öteki gruptakiler bambaşkaydılar.Gerçek insanlardı bunlar. Bunlar için en önemli olan yakışıklılık, güzellik, kibarlıktı. Soylu, cesur, neşeliydiler. Kişini tutkularına kendini yüzü kızarmadan bırakmasının , geri kalan herşeyi hafife almasının gerekiğine inanırlardı”
-(*)Anna Karenina-Lev Tolstoy-Rusça Çeviri Ergin Altay-İletişim Yayınları(**)Teksas Üniversitesi’nden psikolog David Buss, evrimsel süreçte erkeklerin daha fazla sayıda eş bulmak ve buldukları eşlerin de başka erkeklerle eşleşmesini önlemek üzere programlandıklarını savunuyor.(***)Halis Toprak, eşinin “Benden anlatmaya utandığım taleplerde bulundu” açıklamasına karşılık “Nazlıcan dilekçeye yazmaya utandığı şeyleri açıklarsa ben de gerdek gecesinden sonra yaşanılanları anlatırım” dedi. (Hürriyetport 21 Mayıs 2010)