Zor günlerden geçiyordu ülke,en önemli dönüm noktasındaydı.Savaştan zaferle ayrılırsa yeni bir başlangıç yapacaktı, hemde daha güçlü olarak.Ama kaybederse meçhuldü geleceği, belirsizdi olacaklar. Belki de öyle bir ülke kalmayacaktı artık yeryüzünde.Zor günlerdi Anadolu Ajansı’nın doğduğu, faaliyetine başladığı zamanlar. Bir tarafta savaş, bir tarafta vatanına ihanet edenler, bir tarafta imkansınzlıklar, öbür tarafta ise vatanı korumak için canını ortaya koyanlar, varını yoğunu bu uğurda harcayanlar. Zordu tüm dünyaya karşı gelmek, ben daha ölmedim ve beni öldürneden bu vatana el süremezsin diyebilmek, tek başına kalsan da, hemde başka bir savaştan henüz yenik çıkmış ve binlerce vatan evladını şehit vermiş olmana rağmen.Zordu işleri. Para yoktu ilk önce, muhabir yoktu, imkan yoktu, telgraf yoktu, tek göz bir apartman dairesi vardı ama içi umut dolu vatan evlatları ile çevriliydi. Bu zor zamanlarda haklı davamızı duyurmaya çalıştılar tüm dünyaya. Yurtta umut aşıladılar herkese, hükümetin fikirlerini yaydılar, haberleri ilettiler savaş boyunca ve savaştan sonra.Avrupa’nın büyük ajansları kadar bütçeleri yoktu, profesyonel muhabir kadrosu da yoktu ama kararlı, işini elinden geldiğinin en iyisi şekilde yapan, yürekten inanan çalışanları vardı. Çünkü bu ajans sadece bir ajans ddeğildi. O, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin gözüydü, kulağıydı ve yeri geldiğinde sözüydü.Savaşın zor koşulları bittiğinde artık gelişmeye daha müsaitti. Birçok şey başarmıştı zor olsa da. Kadrosunu 40 kadar yükseltmişti ve en önemlisi anonim şirket olmuştu artık. Her ne kadar hala hükümetin gölgesini üzerinde hala hissetse de daha rahattı artık.