A short film about love…aşka dair….Yönetmen:Krzysztof Kieslowski“kısa” bir film aşkı anlatmaya yeter mi…Önceleri bir dürbün, sonra ise çaldığı bir teleskopla gözetliyordu Tomek (Olaf Lubaszenko) karşı dairesindeki Magda’(Grazyna Szapolowska)yı.. Aslında gözetlemekten çok yeni bir dünya kurmuştu kendi kendine, sanki elini uzatsa dokunacak ama aynı zamanda ürkek endişeli. Ya dokunduğu anda cam bir biblo hassaslığında kırılırsa her şey?Hitchcock’un Karşı Pencere‘sinin aksine Tomek’in gözetlemesi yalnızca bir merak değil bir koruyuculuk da içeriyor aslında…Ne kadar gerçektir aşk? Ya da ne kadar elle dokunulur gözle görülür? Yalnızca bir tutku ya da saplantı mı ya da merak? Magda’nın da sorguladığı buydu aslında Tomek’i fark ettiği zaman:“ne istiyorsun, sevişmek mi-öpmek mi?” diye sordu,“hiç” dedi Tomek sadece … “seni gerçekten seviyorum”

Magda & Tomek
Magda & Tomek

İnsanlar o ana kadar yaşadıklarını referans alırlar hayatlarında. Magda’nın da anlayamaması bundan tabii ki, öyle ya da böyle çıkar ilişkileriyle dolu olan dünyada Tomek gibi biri gerçekten var olabilir miydi yoksa sadece çocuksu bir ilk aşk mıydı onunki? Oysa Magda’ya dokunmak bile hayallerinin ötesindeydi Tomek için, cinselliğin o kadar ötesindeydi ki hisleri Magda’nın yalnızca sex ile bağdaştırarak “işte bu kadar – aşk bu” demesi altüst etti onu…Çoğu zaman sıradanlaşır bazı şeyler ve ancak kaybedilince farkına varılır değeri. Magda da Tomek’in gerçekliğinin farkına vardı kaybettiği anda, artık ne karşı penceresinden onu gözetleyen biri vardı ne her sabah sırf onu görebilmek için 8:30’da kalkan biri ve hatta ona gelen mektupları saklayan biri vardı artık, o an fark etti ki aslında yalnız olan kendisiydi çünkü Tomek yalnız olmadı hiçbir zaman. Elini uzatamasa da her zaman Magda vardı aklında hayalinde hatta teleskopunun ucunda..Ne kadar farklı ve garip duygulardı bunlar Magda için, ama aşk da böyle birşey değil mi zaten? Aşk olağanüstü haller bütünü değil mi? Ama rastlamanın zorluğu kadar farkındalığın önemi de yok mu? Çünkü zaman kum saati gibi değil ki tekrar tekrar çevirip kum tanelerinin akışını izleyelim…Aşk yalnızca bir fikir mi, her defasında gerçekleştirebildiğimizi sandığımız bir fikir- Mungan’ın da dediği gibi- yoksa bunlar hayalkırıklıklarıyla bezenmiş umutsuzluk anlarının verdiği sözler mi?Tabii ki aşk yalnızca bir fikir değil çünkü aşk insanın kendi içinde var olur.ama insanların karakterlerini varoluşlarından gelen özellikleri-yetenekleri ya da fiziksel görüntüleri değil hayatta yaptıkları tercihler belirler.Hayatımız ne kadar film şeridi gibi geçse de gözümüzün önünden, sonradan o şeridi kesip biçme şansımız yok, önemli olan o film çekilirken kendi filmimizi kendimiz yönetmemiz bir daha geri saramayacağımızın farkında olarak.Aslında kum tanelerinin arasına karışmak bizim elimizde…