gezegen olacağını sananlar
Uluslararası Astronomi Birliği karar verdi: Güneş Sistemi 8 gezegenden oluşuyor. Son senelerde yeni bazı cisimlerin keşfedilmesi üzerine gündeme gelen değişikliği incelemek üzere toplanan birliğin önerilen teklifi kabul edeceği, buna göre 2005’te keşfedilen 2003 UB313 ya da resmi olmayan adıyla Xena (uydusunun adının da Gabrielle olabileceği söyleniyor), Pluto’nun uydusu olarak varlığını sürdüren Charon ve ilk keşfedilen asteroid olan Ceres‘i gezegen olarak tanıyacağı bekleniyordu. Böylece gezegen sayısı 12’ye çıkacaktı.Yeni gezegen tanımlamasına göre, sözkonusu cismin hem katı cisimlere karşı koyacak kütlesi ve küreye yakın bir şekli olması hem Güneş’in etrafında bağımsız yörüngesinde dönmesi hem de yıldız ya da uydu olmaması gerekiyor. 1930’dan beri gezegen olarak kabul edilen Pluto‘nun bu konumu zaten her zaman şaibeliydi. Kuiper Kuşağı objesi olan ve bu kuşakta onunla benzer özellikler gösteren birçok gök cismi varken neden gezegen sayıldığı hep tartışılan Pluto, gezegenliğe veda etti. Zira yörüngesi Neptün’ünkiyle kesişiyor. Pluto ve diğer Kuiper Kuşağı objeleri Neptün’ün yörüngesinin ilerisinde bulunuyor.
yorumlar
tüh! daha demin yazıp göndermiştim ben bunu. 🙁
“Burçlar ne olacak şimdi ” millet senelerdir tartışıyor. Bunlara astronomlarca (gezegen mi uydu mu ?) bir isim koyulamadığı için astrolojistler çıldırıyor. Sanırım onlarda kendi aralarında konsültasyona gitmişler. Zira gazetelerde millete bugüne kadar palavramı anlatmışlar kendileride anlamış gözükmüyor. Bazıları ise zodyaka yeni burç eklenmedi bu güne kadar söylediklerimizin arkasındayız diyor. Kimileri ise yeni bir burcun yakında olabileceğini ve diğer burçların yerlerinde kayma olabileceğini söylüyor. Astrolojist var mı bizi aydınlatacak aramızda?
ya bana çok fena koydu ya, yastayım, gitti dağ gibi gezegen
burçları bilemiyorum ama pluto’nun gezegenliği ile ilgili şaibelerin sonu yoktu zaten. bence yerinde bir karar olmuş çünkü onunla aynı sınıfta yer alabilecek pek çok kuiper kuşağı objesinin de gezegenliğe terfi etmesi gerekiyordu aslında. yine de pluto bu duruma epey bozulmuştur, yıllardır gezegen olduğuna çok alışmış olmalı.
kendimi aldatılmış hissediyorum, yıllardır 9du, da neden söylenmiyordu, dezenformasyon mu, bu iş kime yarar, kim Plüton’un gezegenlikten menedilmesinden menfaat elde eder, ben olaya böyle bakarım, Mahir Kaynak’a sorulması gerekir,bu işin arkasında kesin Amerika var, Plütoda petrol çıkarma çalışmaları başlamıştır bile… Biz hala dünyada böyle takır tukur.
artık o da bir cüce gezegen…
diğer gezegenler çıtır çerez yerken bizim pluto ile alay eder artık, cüce diye 😛
yaf gezegen işte bana ne… Eğer gezegen değilse, neden şimdi cüce ya da küçük gezegen diyorlar ? Başka bir isim koysalarmış o zaman. Ne bileyim, küçük kemoken ya da küçük kontripiye gibi…
Türk Hava Yolları’nın dergisi SkyLife’ta okuduğum bir yazı vardı. Pluton’un, Yıldırım Bayezit tarafından, 602 yıl önce yaptırılan, Bursa Ulucamii’deki minberde oylumlandırılarak, hangi kefeye konulduğunu anlatıyordu. İşte yazının kaynağının tamamı:
SkyLife>Sonsayfa
merhuma Allah’tan rahmet, güneş sistemindeki yakınları ve biz sevenlerine başsağlığı diliyorum..pluto artık torunlarımıza “gençliğimizde 9 gezegen vardı” diye anlatabileceğimiz bir anı haline geldi..bugünden tezi yok, birşeyler yapmazsak bu hain dünya mickey mouse’un ve donald duck’ın yandaşı, eski dostumuz pluto‘yu da çeşitli iftira ve yalanlarıyla elimizden alabilir.pluto için elele…
eski dost pluto
Çocukken ne zaman “Pluton Gezegeni” lafı geçse zihnimde hep “Pluto” canlanırdı.
zabun eklediğin yazıyı okuyunca eski türkler kendilerine gök(kök)türkler diye neden demişlerdir sorusu geldi aklıma… 🙂 yap bir araştırma gözünü seveyim :)) elbette cevapları var ama hani bu “kök” kelimesinin hem köken hemde gök yüzü anlamında kullanılmış olması beni hep heyecanlandırır… birde öykü vardı, gökten bir yıldız kayıyor ve yıldızın indiği yerde mavi gözlü sarışın bir hatun buluyor hakanımız, ondan çocuk yapıyor da; gün, ay, yıldız, gök, deniz, vs vs koyuyor adlarını ve türk kavmi doğuyordu 🙂 hey gidi pluton hey…
Yorumların gittiği yerler inanılmazlaşıyor bazen. Nereden nereye dedirtiyor. Bunu seviyorum işte. Bir şeye farklı farklı yönlerden bakabilmek. Astronomiyle ilgili haber, astrolojiye, tarihe, animasyon filmlere, mitolojiye gitti, daha bilmem nereye kadar gidececek :)emsvizyon’un bahsettiği Oğuz Kağan Destanı‘dır. M.Ö. 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış olan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı etrafında şekillenmiş bu destan da, emsvizyon’un anlattığı satırlar yer almaktadır.
Gök ile Kök kelimelerinin aynı yerlerde kullanıldığı doğrudur. emsvizyon sanırım “Türkler uzaydan gelmiş olabilir gibi bir çıkarım yapabilirmiyiz?” demeye çalışıyorsun. Üzerine gidilmesi gereken uzun bir araştırma konusu. Ama “ön yargıyla” ilk düşüncelerim Yaradılış Destanı‘nı okuduğumda şekillendiğini söylemeliyim. Dünya dışından ama uzaydan da değil, gelinen yer başka bir boyut gibi gözüküyor. Belki “Biz Türkler” ayrımının daha yapılmadığı zamanları, o etnik ayrıma kadar insanlığın nasıl türediğini ve Türklerin bu bilgileri nasıl nesilden nesile aktardığını anlamaya çalışıyorum. Bunu yaparkende destanlardan yola çıkmak durumundayım. National Geographic gibi kuruluşların genetik köken araştırmalarını, kutsal kitapları, diğer mitolojileri, arkeolojik buluntuları çeşitli bilimsel verileri birbirlerini açıklayan kaynaklar olarak ele almalıyım. Yunan mitolojisi, Hint ve İran mitolojileri birbirine benzer öğeler taşıyor. Türk soylu mitoloji kaynakları dünyadakilerin en zenginidir. Türkçenin sondan eklemeli dillerden olması, kelime kökünün değişmemesine ve alınan eklerden ayrılabilmesine kısacası köken sorgulamasının daha doğru yapılabilmesine izin vermektedir. Bu sebeple kök-gök kelimelerini rahatça sorgulamak ve karşılaştırmak mümkün. Destanda geçen “Kök Tengri”, “Gök Tanrı” şeklinde çevrilebilir. Tanrının Türklere göre köken olduğu, herşeyin kökeninde olduğu çıkarımı yapılabilir. Belki köken olan tanrı, aynı zamanda gökte olan tanrı demekti. Tam anlamıyla bilinemez. Böyle tezler üretip bu tezleri daha bilimsel verilerle kuvvetlendirmek gerekir. Konuya vakıf olmak gerekir yani okumak araştırmak gerekir.
zahmetin için teşekkürler zabun, yaşadığımız evrenin fizik motoru ve matemetiği sosyal yaşantımızda akıllara durgunluk verecek olaylara imkan tanıyor. kendi kendime “dedim ulan neden olmasın” 🙂 bi bakarsın bu destanlarımız tarihi yeniden yazar ( üstün ırk vs anlamında değil, tüm insanlık adına değerli sonuçlar bakımından) çünkü astronomiye olan tarihi ilgimiz, matematik ve diğer bilimsel araştırmalar da ki, o zamanda dahil şimdi için bile hayret verici buluşlarımız ve betimlemelerimiz insanı oldukça düşündürüyor… zamana müdahale, şimdiler de astral ya da boyutlar arası seyahat denilen ( benim safsata bulduğum ama bazen kuantum fiziğiylede bağdaştırdığım) olgular vs görüyorum… ilginç… fazla kurcalarsak vururlar adamı diye düşünüyorum… vay be pluton gezegen değil… sır küpü 🙂
MÖ.4500’lerde Mezapotamya’da varlıklarını sürdürmüş olan Sümerler insanoğlunun yaratılışına dair en eski yazılı kaynakları ortaya koymuşlardır. Sümer yazıtlarına/tabletlerine göre insanoğlunun (homo sapiens), güneş sistemindeki -dikkatinizi çekmek isterim- 12. gezegen olan Nibiru (yada diğer adıyla, Marduk) ‘dan gelen ve “cennetten dünyaya gelmiş olan” anlamına gelen tanrılar (Annunaki) ile ortaya çıktığı iddia edilmektedir.Sümerlerin, Pluto’nun dahil olduğu 9 gezegene güneş ve ayı dahil ederek, bunlara Nibiru’yu da ekleyerek güneş sisteminde 12 gezegen olduğunu bildikleri (6500 yıl önce) tabletlerinde görülmektedir.
Bu sözlerin ardından Sümerolog “Muazzez İlmiye Çığ” aklıma geldi. Sümer medeniyetinin aydınlatılmasına büyük katkıları olmuş biri.
zabun, teşekkürler… yine çok güzel bir kaynak belirttin…
Erick von Daniken in arabaya atlayıp gideceği gezegen sayısı azaldı. Ben Plüton un yerinde olsam, kuyruklu yıldız olup kayardım. Yazık oldu…
Zaten ekle çıkar ekle çıkar oyuncağa döndü bu iş. Sağolsun Nasa güzel oynuyor bu işlerle. Bir bakıyorsun 12 oluyor bir bakıyorsun 8. Şöyle diyorlar sanırım: “John, bugün kaç gezegen yapalım? Farketmez yahu bugün de 10 olsun; ne senin dediğin ne benim.”