bildirgec.org

Büyülü Gülüş

mavilikler | 23 July 2011 12:45

Bu kıpırtı… bir hoş ediyordu içini. Bir an rahat vermiyordu ona. Şu karpuzu yerken, sular ağzından akıyordu ya, öylesi bir iştahla saldırmak istiyordu bu yaşam denen zengin sofraya. Öyle çok çeşit vardı ki üzerinde, birine uzansan uzanamadıkların uzak bir rüya gibi sızlatıp duruyordu içini.

Her şey bu kadar dokunacak kadar yakınken sahip olamadıkların yaşamında kendilerine koca boşluklar açıyor, yerlerini başka bir şeyin doldurmasına izin vermiyordu. Keşke bu kadar güçlü olmasaydı! Hayatın kimi yanlarını görmezden gelmesini sağlayacak eksiklikler, imkansızlıklar kendisinde de var olabilseydi keşke!

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 23 July 2011 10:47

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

Birisi gelsin paçalarımı çeksin…

debre | 22 July 2011 18:21

Hatırlayabildiğimi sandığım altılı ve onlu yaşlarımın arasında; evde veya misafirlikte farketmez, yaz veya kış farketmez uyuduğum ya da uyuyakaldığım zamanlar gecenin bir vakti, herhangi birşey için kalkmış olan babam yanımıza gelip saçlarımızı adeta bir kuzunun kafasını okşar gibi okşar sonra da bacaklarımızdan yukarı sıyrılmış olan pijamalarımızın paçalarını aşağıya bileklerimize doğru çekerek üşüdüğünü varsaydığı minik kaval kemiklerimizi yüreğinin o tatlı pamuksu dokunuşuyla ısıtırdı.

Şimdi, yani gecenin bir vakti hatta Fikret Kızılok’un bir parçasında söylediği gibi “gecenin tam üçünde”, beni uyandıran kaval kemiğimin ağrısıyla düşünüyorum; siz ne kadar severseniz sevin, kaçımızın hayatında adanmışlığın yarattığı o güven duygusu var? Kaçımız bu hisse sahibiz içimizde ve ilişkilerimizde?

Varoluşun bir anlamı var mı?

gokyuzuX | 22 July 2011 15:13

Yaşadıkça düzelmiyordu hayat. İçimizdeki çocuğu büyütmek lazımdı. Hayatın niye böyle olduğunu sorguluyorsak, kendimizle ve başkalarıyla kavgamız bitmemişse henüz olgun değildik. Bu durum, hala büyümediğimizi ifade ediyordu. Yaşlandıkça, ümitlerimiz de yaşlanıyordu, kendi acımızdan kaçmak için bencilleşiyorduk gün geçtikçe. Daha mutsuz, daha yalnız insanlar oluyorduk zaman içinde. İyi ve kötü diye tanımladığımız, insanları olduğu gibi sevebildiğimiz, kendimizle barışık olduğumuz başka bir yer varmıydı? Yargılanmadığımız, yargılamadığımız, korkuların, tüm sıfatların anlamını yitirdiği başka bir boyuttan söz ediyorum. Cenneti de cehennemi de bu dünya da gördüm diyor bir şair. Şeytanı ve kötülüğü hep dışarıda arar insanoğlu. Oysa bir bilse şeytan aslında içinde. Dünya nimetlerine fazlasıyla düşkün, hırslı, doyumsuz, kibirli bir canavar insan yüreğinde. Hem onu huzursuz ediyor, hem de çevresini. Çizginin bir ucu yaşam, bir ucu intihardı. Öyleyse yaşamak, ölümün tam kıyısında durabilmeyi, ayaklarını boşluğu sarkıtabilmeyi ve korkusuz olabilmeyi gerektiriyordu. Sezen Aksu’nun bir şarkısında söylediği gibi.’ Yitirmeli ne varsa, başlamalı yeniden’. Hiç bir konuda sabit fikirli olmamayı, değişmeyi, inandıklarından vazgeçebilmek gerekiyordu yaşamak için. Yaşam ile ölüm birbirine çok bağlı iki arkadaştı. Ölüm, yaşamı değerli kılıyor, onu tamamlıyordu. Hayat dediğin bittikçe başlıyor, her acı insanı insanı biraz daha büyütüyor, öldürmeyen her acı güçlendiriyordu. Asıl amaç yaşamak olmalıydı yine de herşeye rağmen. Kısa ya da uzun olması önemli değildi. Hayatı güzel yapan, o sonu gelmeyen arayış, özlem ve mücadeleydi. Değişiyordu insan, kendine bile itiraf edemediği bir şekilde.

Yazmak, insanın kendi içine kaçma halidir

gokyuzuX | 22 July 2011 11:03

Ben, yazmaya hayatımın hangi döneminde başladım tam olarak bilmiyorum. Kendimi boşlukta hissettiğim zamanlardı. Kendine tahammül edebilmenin kaçış yoluydu yazmak…Yazının özünde aşkınlık vardı. Kendinden öteye ulaşma arzusu ve kendi içime doğru yaptığım bir yolculuk. Yazmak, geçmişe bağlı olduğunda mümkündür ancak. İlhamını hep geçmişten alır. İnsanın kendi hatalarıyla yüzleşmesi, içinde yaşadığı çelişkiler, yarım kalmışlık hissi…
Yazmak bu duygulardan kurtulmak için, insanın kendini daha özgür hissettiği bir dünya. Geleceğin bir an önce gelmesi için didindiğinden olsa gerek dışa dönüktür yazarlık. Görmeden de bilebilir, gitmeden de varabilir, dokunmadan hissedebilirsin eğer hayal kurmayı biliyorsan. Düş artı geçen zaman sonunda gerçektir diye yazıyordu okuduğum bir kitapta.

Cover Girl – Kapak Kızı (1944)

padmess | 21 July 2011 17:31

Rita Hayworth ve Gene Kelly‘den romantik bir müzikal: Cover Girl !

Yönetmenliğini Charles Vidor‘un yaptığı 1944 yapımı film ülkemizde Kapak Kızı ismiyle izleyicilerinin karşısına geçmiştir.

Rusty Parker yetenek yarışmasında birinci olunca kapak kızı olmaya hak kazanmıştır. Ancak önünde çok uzun bir eğitim süreci vardır.
Aksi ve Rusty’i usandırmak için elinden geleni yapan ancak sonunda hislerine yenik düşen Danny ile romantik bir ilişki başlar aralarında.

Lomo Party

endlessx | 21 July 2011 12:30

Arkadaslar 26 Temmuz’da Küçük Beyoğlu’nda Lomo makinelerle ilgili bir Lomo Party varmış.Lomo makinelerle çekip foto yolluyorsun seçilen ilk 10 foto küçükbeyoğlu terasta sergilencekmiş ve çekilişlede lomo makine veriyorlarmış.
http://on.fb.me/o531RH

Android Yazılım Geliştirme

mglass | 20 July 2011 13:27

Android Yazılım Geliştirme-1
Android Yazılım Geliştirme-1

Her şey 2 hafta önce satın aldığım Huawei U8230 Marka adroid işletim sistemi olan akıllı telefon ile başladı… Satın almadan önce de özellikleri hakkında detaylı araştırmalar yapmış, ve imkanlarını incelemiştim, bir Iphone satın alıp ücretli yazılımlarla da uğraşabilirdim fakat açık kaynak yazılımlarıyla android daha cazip geldi ve kendi android yazılımımı geliştirmek için kolları sıvadım…

Bi’ 5 dakika daha!

padmess | 19 July 2011 12:08

Carte d’Or sevilen ve hep “bi’ 5 dakika daha” denilen anları sizin için uzatıyor!
Dondurmasında geliştirdiği yeni yoğun kıvamı Şenay Gürler ile tanıtan Carte d’Or http://www.birbesdakikadaha.com/ adresindeki uygulamasıyla isteğinizi gerçeklşetiriyor.
Tek yapmanız gereken http://www.birbesdakikadaha.com/ adresine tıklamak ve Şenay Gürler’e hayatınızda “bi’ 5 dakika daha uzun” olmasını istediğiniz ne varsa söylemeniz.