‘’Tutanamayan: Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. Yalnız pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer.) Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.’’
İşte bir Oğuz Atay’ın kahramanlarıyla özdeşleştirdiği “tutunamayan” tanımı. Hayata tutunamayan insanlarının ruhlarının iç çekişmelerini anlatan, düşüncede yaratılan bir dünya kuran tek ciltlik bir ansiklopedi “Tutunamayanlar”.
Arkadaşı Selim Işık’in intiharıyla sarsılan Turgut Özben arkadaşının intihar sebebini bulmak için başladığı araştırmalar sonucunda kendi kimliğini bulur ve bir ‘Tutunamayan’ olduğunu anlar ve Selim’in yazdığı “Tutunamayanlar Ansiklopedisi”nde ‘Turgut Özben’ maddesinin de bulunması gerektiğinin farkına varır. “Her zaman böyle değiliz. İlerisi için planlar kuruyoruz. Tutunamayanlar ansiklopedisine yeni bölümler yazmayı düşünüyoruz. Benim de girmem ihtimali kuvvetle belirdi. Olric öyle söylüyor.” Olric Turgut Özben’in iç benliğini temsil eder. Giderek bu dünyadan kopan ve kendi iç benliğine yaklaşan Turgut’un en yakın arkadaşı Olric’tir artık. Anlayamadığı ve anlaşılamadığı bu dünyada en yakını olmuştur Olric. “Sonra Olric’le beraber istediğimizi yapacağız. Romanlar yazacağız: Bitip tükenmeyen romanlar. “Tutunamayanların Sonu”, “Tutunamayanların Dönüşü” gibi. Tutunamayanların romanı biter mi?” Tutunamayanların romanı bitmez. Çünkü her insanın içinde bir ‘tutunamayan’ vardır. İnsanlık var olduğu sürece de tutunamayanların romanı bitmez. İnsanlar, hayata sımsıkı sarılmak için elinden geleni yaparlar, sabah kalkıp işine veya okuluna gider, akşam evine döner yemek yiyip yatar, hayat yolunu bu rutin çizgi üzerisinde yürür ve tamamlarlar. Böyle görünse de her insan zaman zaman durup hayata şöyle bir bakma ihtiyacı hisseder. Bütün yaşadıklarının ne anlamı olduğunu, diğer insanların ne yapmaya çalıştıklarını sorgular durur. Bir cevap bulamayınca da hayata aynı şekilde kaldığı yerden devam eder. Daha fazla sorgulamak, üzerinde düşünmek istemez. İşte bu sorulara cevap aramaktan bıkmayan, yorulmayan, hayatı anlamaya çalışmaktaki mücadelesini sonuna kadar sürdüren insana kendisi dışında her şey garip, anlaşılmaz ve sahte gelir. Böylece diğer insanlardan ve dünyadan ister istemez yabancılaşır. Bu da onu bir “tutunamayan” yapar. İçindeki tutunamayan taraf büyür büyür ve o kişinin ta kendisi olur.