bildirgec.org

Yazmaya Dair

siirimsi | 30 October 2007 16:58

Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?...
Belki de yaşamdan beklediğin her şey, burada, bu kelimeler arasındadır, kimbilir?…

Yazmaya Dair,

İlk başlarken kendim için, diyordum, yeniden yazmanın, başlamanın mutluluğu yeterli, bu huzuru, bu ince köprüyü kurmak hayatıma bir anlam katacak, başarmanın yüceltilme duygusu bana yeterli diyordum… Her zaman kanaatkar bir insan olmama rağmen yazmakta bunu başaramadım sanırım… Başladım, devam ettikçe duygular başka yönlere kaydı sanki… Yazdıkça yenileniyor, her konuda, her cümlede yazacak bir yön keşfetmeye çalışıyor buluyorsunuz kendinizi… Hele de bir konuya, düşünceye odaklandıysan bir hayalet gibi beyninde kurtlar dolana dolana sarıyor sayfalarını, günlerini, düşüncelerini, beynini kemirir oluyor yazacakların, ister istemez… Nasıl yazsam, ne yazsam, çok güzel olmalı, çok okunmalı, beğenilmeli, beğenildikçe büyümeliyim düşüncesi, yazdıkça büyümenin hırsı ve arzusu kelimelerinin arasında hapsediyor yazılarını… Kendim için_leri aşan, özgürce yazmayı sınırlayan bir şey bu… Belki de ben yazmaya başlayınca dünya sallanacak, yazılarımla bir depremi yaşatacağım duygusu ve bencilce düşünceleri kapladı mütevazi düşüncelerimi… Halbuki ne yer sallanıyor, ne de gökte bir kıpırdanma var… Bu, insana has bir duygu da olsa, herkesin başına gelebilir, her insan ister bunu, deseniz de bu konumdan memnun olmadığımı söylemeliyim… Çünkü yazmak öyle bir şey ki, olağan, sıradanlığı yaşatan bir eylem olmalı, bir akıntıya atmalısın kendini, ama kurtarılmayı beklememelisin. Yazdıkça kendini yenileyen ve akıntıdan kendi çırpınışlarınla bir dala tutanabileceğin bir sel bu… Her yağmurda yıkanan, arınan bir saflık duygusu olmalı… Yoksa sahteciliği kelimelerin arasından kurtaramazsın… Yazmak bencilliği sevmiyor çünkü, hapsi sevmiyor, dünyada en çok özgürlüğü seven olgu bu yazma eylemi… Kelimelerin hapsi müebbet bir susuşa, arada bir de görüşe çıksan da, güneşe uzaktan bakmaya itiyor gitgide. Ne yazarsan yaz, istediğini aktaramıyorsun elinde olmadan, doğallığı kaybediyorsun çünkü… Saflığını kaybettikten sonra da yazdıklarının bir anlam taşıması mümkün değil… Tıpkı yaşamdan saydığın her an gibi, gerçekten hissetmedikçe yaşamış sayılmazsın çünkü… Yazmanın tutkusu ise ne aşka benziyor, ne evliliğe, ne sadakate, ne de kendine ihanete… Nasıl etmeli, ne yapmalı da bu hapsi özgürlüğe çevirmeli bilmiyorum ama, bunu da aşabileceğimden eminim… Hangi geçilmez köprüleri geçmedim ben, hangi ferkul’ u yenmedim ki… Bunu da başarabilirim, eminim…

NAZIM HİKMET

mavi ay | 30 October 2007 16:32

Selam dostlar,
Dün gece Kanal Türk’de Fazıl Say’ın ”Nazım” adlı mahteşem orkestralı ve harika korolu konserine kelimenin tam anlamı ile baka kaldım. Gözlerimi alamadım. Sizlerden izleyenleriniz oldumu bilmiyorum. Kaçırdıysanız sizin adınıza üzüldüm.
Nazım Hikmetin şiirleri zaten çok beğenirim ama bu konserle
sunum ve yorum farklılığı ile o kadar güzeldiki anlatamam.

Ayrıca günümüzde yaşadıklarımızla nasılda örtüşüyor. Nasılda o günlerde olduğu gibi ancak anlatamadığı yada kabul edilmek istenmediği bu yüzden yıllarının (sadece düşünceleri ve düşüncelerinin yazarak paylaştığı için) büyük bölümünü hapishanelerde geçiren üstadın dediklerini bir bir yaşıyoruz. Vatan haini şiiri süper. İnanıyorum ki şiirinde olduğu gibi bu gün bu anlayışa göre milyonlarca Vata Haini var öyle mi?

Renault 12

talos | 30 October 2007 16:04

renault 12
renault 12

1965 yılında yapılması planlanan ve 1968 piyasaya sürülen reno (renault) 1970’li yıllarda vagon tipiyle farklı bir tasarım sergileyerek günümüze kadar geldi.

şimdi ki en son modeli olan renault toros’un yaratılması pek fark yaratmadı. çünkü 70’li yıllarda ki reno ile şu anki en son model reno toros arasında vites kolundan, kapı koluna kontak kilidinden, krikosuna kadar her tasarım aynı kaldı. motor gücü ve vitesin 4 ileriden 5 ileriye çıkmasından başka bir değişiklik yapılmadı.

renault toros
renault toros

Puştlar Dünyasında Gerçeği Görebilmek..

| 30 October 2007 15:30

İki Kafadar..

Hava sıcak mı sıcak karar vermiş iki kafadar , demlenelim bugün ülkeyi kurtarırız bir ucundan bir ucuna sorunları çözeriz demişler, tanrı rolüne soyunmuşlar, başlamışlar demlenecek yer aramaya kimi demiş; E-5 ortasında demlenelim trafik bize vız gelir, ben türküm demiş arkadaşıda boş dururmu, doğrusu trafik banada vız gelir ben de kürdüm demiş. Yok demişler E-5 de olmaz.. Hem konuşamayız ses olur gürültü olur, sonra sigara tüttüremeyiz şehirin havasını kirletiriz. Birde bu sorunu eklemeyelim bu ülkenin üzerine demişler. Düşünüp karar vermişler taksimde içelim demlenelim hem tv canlı yayın ekiplerinden birileri geçer görüşlerimizi çekerler tv de yayınlarlar hükümette duyar nasıl sorunları çözdüğümüzü bir çırpıda memleket kurtulur demişler. Almışlar nevaleyi kurulmuşlar Taksimde meydanda orta yere tesadüf buya bir tv canlı yayın ekibi de orada kurmuşlar çilingir sofrasını iki çay bardağına doldurmuşlar rakıyı başlamışlar memleketi kurtarmaya yüksek sesle konuşmaları hararetleri canlı yayın ekibinin dikkatini çekmiş lakin iki kafadarda durumun farkında ilk ben konuşacam benim fikirlerim daha doğru yok öteki benimki daha doğru derken, yok demiş türk ben ben senden daha zekiyim senin aklın almaz bu işleri. Kürt demiş ben senden daha zekiyim asıl senin aklın almaz bu tür işleri.. Tutuşmuşlar kavgaya biri birine bıçak çekmiş, demiş türk burası Türkiye Kürdiye değil. Ben söz sahibiyim buralarda sen değil. Olsun demiş kürt, Kürdiye olmayacağı ne malum. Yok demiş türk benim dedem Çanakkalede şehit düştü hadi ya demiş kürt benim de dedem Çanakkalede şehit düştü. Sanki ikisi birden kafalarına bir şey düşmüş gibi aniden durmuşlar başlamışlar ikiside aynı anda yüksek sesle düşünmeye o zaman neden biz kavga ediyoruz. Kendi kendimize neden parçalıyoruz gücümüzü azaltıyoruz. Çanakkalede dedelerimiz dosta düşmana aynı siperde gösterdi gücünü bizim ne alıp veremediğimiz var. Yoksa biz asıl puştlara mı yardımcı oluyoruz birbirimizi kırmakla. Devam etmişler düşünmeye bu puştların derdi bizi bize kırdırıp zayıflatıp parçalamak piyonlara bölmek sonrada yutmak olmasın. Yutamıyorlar şimdi korkuyorlar kursaklarında kalacağımızı biliyorlar. Böyle yapmakla ne kadar hatalıyız demiş kürt kardeşçe elele vermişler. Türk demiş sen aileni geçindirmek için yüzlerce kilometrelerden doğulardan buralara geldin sen gelme ben geleyim demiş açalım bir yer. Ne güzel dedindemiş kürt türke dur demiş önce ben gideyim anlatayım dostluğumuzu aynı vatanın evladı olduğumuzu dedelerimizin aynı amaçlar uğruna bu vatan toprakları uğruna şehit düştüğünü. Bitsin bu çile bir gün bile uzamadan puştlar görsün gerçeği kardeşi kardeşe böldüremeyeceğini Hem Türkiye olmasının bir sakıncası yok ki dedelerimiz kurmuşlar bu ülkeyi şanlı bir tarihin parçası kılmışlar…
Gerçektende demlenmek güzel türk usullerince çözüm varmışda bulamamışız yıllarca iki kadeh attın mı çözüm tam dibinde….
Orhan veli de çözümü bulmuş dizelerinde “ bir rakı şişesinde balık olsam” Asıl gerçek her millet ister Anadoluda Türkiye Cumhuriyetinde vatandaş olsam…
Zenginliğimizi bilelim gerçeği bilelim gerçek mevlanada gerçek Çanakkalede gerçek kalplerde gerçek Aşık Veysel de Yunus Emre de gerçek; gerçeği kardeşlikte arayanlarda… puştlar da değil..
blackfoal