bildirgec.org

merhaba

deborahhh | 18 December 2005 18:49

merhaba açıkcası bu alemde yeniyim ve işlerin nasıl yürüdüğünü pek bilmiyorum,yani ben buraya canımı sıkan ya da mutlu eden herşeyi yazabileceğim ve hiçbir yasal yaptırımı olmayacak öyle mi? eğer öyleyse iyiymiş:))

her şey sende gizli

gul_caner | 18 December 2005 17:34

Can YÜCEL…. müthiş bir şiir, şiirlerinin tamamı gibi. okudukça kendinizden birşeyler bulacağınız bir şiir… okuyunca bana hak vereceksiniz….ruhu şad olsun…

Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç… Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun. Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar inansın. Bir gün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın. Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir. Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin…

ufak şeyleri dert etmeyin

gul_caner | 18 December 2005 15:19

“Don’t Sweat The Small Stuff … and it’s all small stuff” özgün adlı eserin Türkçe adı “Huzurlu Olmak İstiyorsanız Ufak Şeyleri Dert Etmeyin Hepsi de Ufak Şeylerdir” yazarı olan Dr.Richard CARLSON vermek istediği mesajların özlü ifadesidir. Stres danışmanı olan yazarın, stresi yenebilmek ve mutlu yaşayabilmek için önerdiği stratejileri ve davranış modellerini içeren kitaptan mailime daha önceden kaydettiğim bazı satırları okuyup rahatlaman için yolluyorum………

Yazara göre; günlük yaşamlarımızda karşılaştığımız “ufak şeyler” denilebilecek pek çok olumsuzluk vardır. Bunları dert etmeyerek, daha sevecen ve ılımlı olabilmek için kendinizde daha çok enerji bulacaksınız. Yaşamın güzelliğini ve büyüsünü tümüyle ıskalamayacaksınız. Kusursuz olmayabileceğinizi kabullenin. Dikkatinizi yalnızca kusurlara yöneltmeniz, sizi sevecen ve ılımlı olmaktan uzaklaştırır. Elinizden gelenin en iyisini yapın, ancak kendinizi yalnızca yaşamdaki yanlışlara kaptırmayın. Bir işi daha iyi yapmanın mutlaka bir yolu vardır. Bu, mevcut durumun iyi yönlerini göz ardı etmenizi gerektirmez. Her alanda kusursuz olma arayışını bıraktıkça, yaşamın içindeki kusursuzluğu keşfedeceksiniz. Telaşlı, korkulu ve yarış halinde yaşamanın nedenleri; sevecen, sakin olunursa hedefe ulaşılamayacağı korkusu ile tembelleşip, işe kayıtsız kalınacağı endişesidir. Doğru olan, tam tersidir. Korku ve telaş sağlıklı düşünmeyi, motivasyonu ve yaratıcılığı köreltir. Oysa iç huzurunuz varsa, çeşitli ihtiyaç, tutku ve endişeler sizi daha az rahatsız eder; hedefe daha iyi yönelirsiniz. Olumsuz ve güvensiz düşünme çok çabuk kontrolden çıkar. Aklınızdaki küçük kartopu büyüyerek çığ haline gelmeden kontrol altına alınız. Ayrıntılara girmek, günlük işlerin altında ezildiğinizi düşünmek sizi daha da gerginleştirir; kartopu büyümeye başlar. Başkalarını sevme kapasitenizi geliştirmek, hayata bakış açınızı oluşturmada en önemli adımdır. Bu, kendinizi başkalarının yerine koymanızı, kendi durumunuzu bir tarafa bırakmanızı gerektirir. Sevginin iki ögesi niyet ve o niyeti eyleme dönüştürmedir. Kim olursanız olun, ne iş yaparsanız yapın dünyada hiçbir şey sizin ve sevdiklerinizin mutluluğundan önemli olamaz. Yeterince dikkat verirseniz, her iş zamanında bitirilir. Her işi tamamlama saplantınız olmasın. Unutmayın, öldüğünüz zaman hâlâ listenizde tamamlanmamış işler olacaktır. Söze başlamadan önce karşınızdakinin konuşmasını bitirmesine izin verin. Bu basit davranış, yaşamınızdaki insanlarla aranızdaki etkileşimi olumlu etkileyecek, hem karşınızdakini hem de sizi rahatlatacak, karşılıklı konuşmalarınız keyif verecektir. Bu da, sevecen ve ılımlı olmanın en kolay yoludur. İyilik yapmak güzeldir. Birine yaptığınız iyiliği kendinize saklayarak, bu güzelliğin çok daha büyülü yanını yaşayınız. Aşırı ilgiye duyduğumuz ihtiyaç, içimizdeki bencil yanımızdır. İlgi odağı olma hevesinizi kurutursanız, dikkatleri üstünüze toplama ihtiyacının yerini, bunu başkalarına bırakmaktan doğan sessiz bir iç huzur alır. Geçmişteki sorunlarımız ile geleceğe yönelik endişelerimiz yaşadığımız ana hükmettiği sürece, o anı yaşayamayız; kaygılara kapılıp, bunalıma gireriz. Oysa yaşam, biz başka plânlar yapmakla meşgulken olagelen şeylerdir. Sahip olduğumuz ve kontrol edebileceğimiz tek zaman, içinde bulunduğumuz andır. Aklımızı yaşadığımız ana verebilirsek, içimizden korku ve endişeyi atabiliriz. Karşınıza çıkan herkesin olumlu ya da olumsuz size bir şey öğrettiğini düşünün. Görevinizin, yaşamınızdaki insanların size ne öğrettiğine karar vermeye çalışmak olduğu yaklaşımını alışkanlık edinirseniz, daha az sinirlenecek ve rahatsız olacaksınız. Haklı çıkma ihtiyacı, başkasının hatalı olduğunu kanıtlama arzusu, çevremizdekileri sürekli savunmaya yönelteceği gibi, bizi de baskı altında tutar. İnsanın gerçekten haklı çıkmak istediği durumlar da vardır. Temel ilkelerinizden ve yüreğinizde biçimlenen fikirlerden ödün vermeyiniz; ama bırakın çoğu zaman başkaları haklı oluversin. Sabırlı olma, sevecen ve geçimli bir benlik yaratma yolunda önemlidir. Daha da sabırlı olabildikçe, yaşamın istediğiniz gibi olmasında ısrarı bırakıp, mevcut durumu kabullenmeye başlarsınız. Bilinçli egzersiz programıyla çok geliştirilebilecek, bir yürek işi olan sabır, başka insanların kötü niyetli olmadığını görebilmektir de. Küçük kırgınlıklara dört elle sarılmayın. Kırıldığınız kişilere sevgi elini önce siz uzatın. Gönlübol olmayı, haklı olmaya yeğleyin. Haklı olmak, kendinizi mutlu etmekten daha önemli değildir. Karşılaştığınız olumsuzlukların bir yıl sonra bir önemi olup olmayacağını sık sık kendinize sorun. Bunların yaşamınızı hiç etkilemeyen küçük ayrıntılar olduğunu görmeniz, size ihtiyacınız olan görüş açısını kazandıracaktır. Hayatın adil olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını kabul edin. Bu gerçeği kabullenmek, bizi elimizdeki imkânlarla en iyisini yapmaya zorlar; kendimize ve başkalarına acımamıza engel olur; acıma duygusunun yerini şefkat alır. Ara sıra hiçbir şey yapmamaktan dolayı can sıkıntısı duymak yararlıdır. Çok geçmeden yerini huzura bırakır. Kısa bir süre hiçbir şey yapmamanın güzelliği, bize aklımızı netleştirip, gevşemeyi öğretir. Mevcut durumdaki stres düzeyimiz, strese dayanma gücümüze eşittir. İnsanlara strese dayanma gücünü artırmayı öğretirseniz, o oranda stresleri artacaktır. Daha çok gerilim ve sorumluluk üstleneceklerdir. Strese boğulmuş kişinin kendine gelebilmesi için hayati sağlık sorunu, terk edilme gibi ciddi olaylar gerekir. Stres düzeyiniz azalırsa, zihniniz açıksa daha verimli olursunuz. O halde stresi kontrolden çıkmadan fark edin. Her hafta birkaç dakikanızı ayırıp, yüreğinizin sesiyle bir mektup yazmak, herkese çok yararlı olur. Bu tanımadığınız biri de olabilir, yazdığınızı göndermeyebilirsiniz de. Amaç, sevgi ve minnet duygularınızı ifade etmektir. Zaman zaman kendi cenazenize katıldığınızı hayal edin. Bu, hâlâ fırsatınız varken geride kalan hayatınıza bir bakıp, geleceğe ilişkin önemli değişiklikleri yapma fırsatı verecektir size. Hayatın acil bir durum olmadığını sıkça tekrarlayın, onu acil yaşamayın. Aksi durum hem kendinizin, hem çevrenizdekilerin hayallerini ve beklentilerini yok eder. Zihninizde özel bir bölüm açın. Bu bölüm, bir olayı hatırlamanız ya da benimsediğiniz bir anlayışı öne çıkarmada çok işe yarayacaktır. Bu yöntemle, sorunu zihninizde hafifçe tutacak, ancak etkin bir şekilde onu düşünerek enerji kaybetmeyeceksiniz. Her gün birkaç dakikanızı, teşekkür edecek, minnet duygularınızı belirtecek birilerini düşünmek için ayırın. Her gün birkaç dakikanızı, seveceğiniz birini düşünmeye harcayın. Her gün en az bir kişiye beğendiğiniz bir özelliğini söyleyin. İnsanları sevdiğinizi belirtmek için en iyi zaman şimdidir, beklemeyin, geç kalabilirsiniz. İster doğrudan, ister telefonla ya da mektupla. Tanımadığınız birilerini de kendinizden pek farklı olmayan insanlar gibi kabul edin. Onlara hem saygılı, hem de bir gülücük ve göz temasıyla davranın. İnsanların ne kadar birbirine benzediğini ve içlerindeki masumiyeti görürsünüz. Her gün kendinize ayıracağınız sessiz zaman, sizleri gevşetir ve rahatlatır. Ayrıca günde beş on dakikalık eğitimlerle zihni sakin ve sessiz hale getirebilirsiniz. Bunun için uygun yol meditasyon ya da yoga olabilir. Sizleri gerçekten sinirlendiren birini minik bir çocuk ya da yüzlük bir yaşlı olarak düşünün. Unutmayın ki, çocukların hata yapması doğaldır, bizim de yüz yaşına gelmemiz için çok fazla zaman yoktur. Önce karşınızdakileri anlamayı hedefleyin. Sizin anlaşılmanız o zaman daha kolay olacaktır. Etkili iletişimin temel felsefesi budur. Süreci tersine çevirmek, atın önüne arabayı koymaktır. İyi bir dinleyici olmanız, üstünüzdeki baskıyı azaltır. Bu rahatlığınız karşınızdakine de geçer; ilişkinizin kalitesi artar. Konuşmadan önce derin nefes alın, sıra bekliyor gibi atılmayın. Tartışmalarda önce karşıdakinin savını almaya çalışın. Uğrunda savaşacağınız şeyleri akıllıca seçerseniz, kazanmanız çok daha kolay olur. Farklılıkların olabileceği ilkesine karşı savaşmayın. Savaşacağınız şeylere bilinçli karar verin. Bunu başarırsanız, savaşma gereği duymayacağınız günler gelir. Moralimiz bozukken, bakış açımız çarpıklaşır, her şeyi olumsuz değerlendiririz. Ruh halimiz iyiyken her şeyin çok daha güzel göründüğünü unuturuz. Gerçek olanı; yaşamın hiçbir zaman insanın morali bozukken göründüğü kadar kötü olmadığıdır. Yaşama bir sınavmış gibi bakarsanız, karşınıza çıkacak engelleri gelişmeniz için bir fırsat olarak görmeye başlarsınız; daima başarma imkânınız vardır. Ama bu engelleri mutlaka kazanılması gereken savaşlar olarak görürseniz, mutluluğu pek sık tadamayabilirsiniz. Övgü ve yergi aynı şeydir şeklinde düşünürseniz, herkesi her zaman memnun edemeyeceğiniz gerçeğini kendinize de hatırlatmış olursunuz. Rastgele iyilikler yapmak, karşılık beklemeden bir şey vermenin sevincini tatmak için etkili bir yoldur. Özellikle de bunu kimsenin bilmediği zaman. Bir davranışın ardında yatan nedene bakmak, tahmin edilenden de kolaydır. Zaman zaman olumsuz davranışları bağışlamayı bilmeli. Sevgi, davranışlara bağlı kalmaz. Masum yerine çoğu zaman suçlu görme eğilimimiz vardır. Masumiyeti görebilmek, bir dönüşüm yapabilmenin en önemli gerecidir. Antropolog olun; insanların ön yargısız yaşam ve davranış tercihlerine ilgi duyun. Çok iyi düşünün, hepimizin çok farklı olduğu gerçeğine saygı gösterin. Alçak gönüllü olmak, iç huzurun ayrılmaz bir parçasıdır. Kendini kanıtlama çabası, diğer insanları sizden uzaklaştırabilecek tehlikeli bir tuzaktır. Kapılmayın. Yaptığınız her işin çetelesini tutmayın. Hep yaşamın içindeki ve ilişkilerdeki eksikleri, çatlakları bulup ortaya çıkarmaya çalışmayın. Sizi çok zahmete sokmayacak, ancak yine de birisine yararı dokunacak şeyler düşünün. Kendinize bir yardım düzeni oluşturun. Kişisel doyum ve çevreye örnek olma en büyük ödülüdür. Postayla evlât edinin, her ay yardım edin, yazışın. Sınırlar öne sürmeyin. Bir şeyin gerçek ya da sizin için erişilmez olduğuna karar verirseniz, daha sonra kendi yarattığınız bu engeli aşmanız çok zor olur. İnatla savunduğunuz beş iddianızı sıralayın ve bu konularda yumuşamaya çalışın. Bu sizi güçsüz yapmaz, daha da güçlendirir. Sırf gırgır olsun diye, size yöneltilen eleştiriyi kabul edin. Eleştiriye savunma refleksiyle karşılık vermeyin, bilinçli olarak kabul edin. Bunun kazancının bedelinden daha fazla olduğunu göreceksiniz. Başkalarının fikirlerinde biraz olsun doğruluk payı arayın. Böylece, çevrenizdekileri daha iyi anlayacak, daha sevecen ve uysal olacak, daha çok şey öğrenecek ve en önemlisi kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Her şeyin bir başı ve bir sonu olduğunu unutmazsanız, sevdiğiniz şeylerin beklemediğiniz anda yok olması durumunda çok üzülmezsiniz. Nereye giderseniz gidin, eğilimleriniz sizinle olacaktır. Dolayısıyla, huzurlu ve mutlu olacağınız ortam, bulunduğunuz ortamdır. Bulunduğunuz konumda mutlu olmaya bakın, mutluluğu koşullara bağlayarak ertelemeyin. Daha ılımlı bir sürücü olun. Her ortamda rahatlayabilme imkânlarını iyi kullanın. Yaşamı bir melodram olarak görmeyin. Ufak şeyleri büyütmeyin. Aynı anda birkaç şeyi yapmaya kalkmayın. Mutlaka kendi görüşlerinizden farklı kitap ve makaleler de okuyun, bir şeyler öğrenmeye çalışın. Dostlarınızdan ve ailenizden bir şeyler öğrenmeye ve onların önerilerine açık olun. Öfkenizin kabarmaya başladığını hissettiğiniz an, derin nefes alıp vererek içinizden ona kadar sayın. Tartışmalı ortamlarda kendinize hakim olmaya çalışın. Plânlarınızda esnek olun. Gerektiğinde plânın bir parçasının değişebileceğini unutmayın. Sahip olmak istediklerinize değil, sahip olduklarınıza odaklanın. Olumsuz ve üretken olmayan düşüncelerinizi ciddiye almayın. Hizmet vermeyi yaşamınızın ayrılmaz bir parçası haline getirin. Bunun en güzel yolu, en basit olanı, günlük yaşamda gerçekleştirilen gösterişsiz, kimi zaman fark edilmeyen küçük iyiliklerdir. Yaptığınız iyiliklerin karşılığını istemeyin ve beklemeyin. Yardım etmeye çalışırken dikkatinizi küçük şeylere yöneltin. Boyutları ne olursa olsun sorunlarınızı, yaşamın ayrılmaz bir parçası ve öğretmenleriniz olarak görün. Aksi durumda, stres yaratmaları kaçınılmazdır. Varlığınızı olumlu ve olumsuz tüm yönleriyle kabullenin. İnsanca hata yaptığınız anda bile, bakış açınız doğru ise, hayli yol almışsınız demektir. Başkalarını suçlamaktan kaçındığınız an, yaşam daha mutlu olacaktır. Bundan belli süre sonra dünyada bambaşka insanlar olacağını unutmayın. Bu, stresli anlarımızda bize bir perspektif sağlar. Yüzünüz güldükçe, yaşam daha eğlenceli olur. Koşulsuz sevebilmek önemlidir. Bir bitki yetiştirmeniz koşulsuz sevgi duymanız için bir fırsattır. Sevginin müthiş bir dönüştürücü gücü vardır.

AŞK Bir Fırsattır

gul_caner | 18 December 2005 15:09

AŞK Bir Fırsattır Murathan Mungan’dan herkesin bakıp da göremedikleri üzerine ilginç bir yazı..

Ya biz binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Aksam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omuzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omuzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?

Yoksa hayati sonsuz,fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

sevilen unutur, seven yanar

gul_caner | 18 December 2005 15:06

Bazen aşk gider… Ve hayat da gider onun peşinden… Terk edildiğin yerde öylece kala kalırsın… Bir sabah uyanırsın ki gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir… Aynada tek parça görünen bedenin, aslında lime limedir… Nefes diye içine çektiğin ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır… Her sabah ölmeyip neden uyandığına lanet edersin…

Bazen aşk gider… Önünde bir kadeh rakı, küllükte bir ölüm dolusu izmarit öylece bakakalırsın arkasından… Kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır… Zaman dursun saatler hiç geçmesin istersin… Tanrım ne olur gerçek olmasın, ne olur güneş doğmadan geri dönsün, teninde bir başka tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki, hiçbir şey sormam ona, bu geceyi yaşanmamış sayarım, unuturum yeter ki aşık olmasın… İçimde durmaksızın çığlık atar dualar…

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin

gul_caner | 18 December 2005 14:57

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin! Nazım Hikmet’ten aşk üstüne… Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…. Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…

siz özelsiniz

gul_caner | 18 December 2005 14:45

Kendinizi ne zaman işe yaramaz ve aciz hissederseniz, parmaklarınızın ucuna bakın… Neden? dediniz şimdi değil mi içinizden… Çünkü o parmak izlerinden, bu yeryüzünde başka hiç kimsede yok… Siz özelsiniz, inanmazsanız parmaklarınızın ucuna bakın! Herkes aslında özeldir. Ama önemli olan; sizi diğerlerinden ayıran tek ayırt edici özelliğin, kendinizin özel olduğunuzun farkına varmanızdır… Karamsarlığa düştüğünüzde, bazen umutsuzluklarla boğuştuğunuzda, parmağınızın ucuna, yüzünüzde büyük bir gülümseme ile bakın ve kendi kendinize; ’Sen Özelsin! Bunların Hepsini Atlatırsın!“ deyin… Peki bu tek başına yeterli mi? Değil elbette… Önce ne istediğinizi iyi belirleyin. Sonra o istediğinize ulaşmak için ne gerekiyorsa yapın! Şimdi parmaklarınızı üç kez şıklatın… Ne oldu şimdi? Üç saniye hayatınızdan uçtu gitti ve hiçbir şey o üç saniyeyi geri getiremez değil mi? Hayatı, istediklerinize ulaşmak için harcayın. Bir gün arkanıza dönüp baktığınızda, uçup giden o saniyelerin, bomboş bir ömür haline geldiğini görmek istemiyorsanız tabi..! Farkındasınız değil mi? Hayatlarımız saniye, dakika, saat dilimlerine bölünmüş, akıp gidiyor. Ve biz akan bir saniyeyi bile geri dönüp tekrar yaşayamıyoruz. Onları geri getiremiyoruz. Aynaya baktığımızda, her gün yeni bir beyaz saç telini ve yüzümüzde acımasızca akıp giden dakikaların izini, birer kırışıklık olarak aynada seyrediyoruz. Peki biz hayattan ne bekliyoruz? Beklentilerimiz için, varımız yoğumuz ile savaşıyor muyuz, zaman denen acımasız düşmanla? Oysa parmaklarınızın ucuna bakın bir kez… Sonra da parmaklarınızı üç kez şıklatın… Orada gördüğünüz parmak izleri sizden başka kimsede yok… Ve parmaklarınızın ucundan çıkan o ses, hayatınızın bomboş geçmiş üç saniyesi oldu, geçti gitti işte… Siz özelsiniz, siz yeryüzünde teksiniz… O zaman hayattan beklediklerimiz de bize layık olmalı, özel olmalı, ulaşılması için savaşa değer olmalı… Zaman denen canavar galip gelmeden, biz hayattan beklentilerimize ulaşmalıyız ki geçip giden zamana rağmen, geriye dönüp baktığımızda kucak dolusu mutluluk ve beklentilere ulaşmanın hazzıyla, zaman zaman yüzümüzde kocaman bir gülümseyle nanik yapabilelim hayata… Parmaklarınızı üç kez şıklatın, hayattan üç saniyeniz silinip gitti işte… Bugün, özel bir insan olan kendiniz için ne yaptınız? Beklentileriz için bir uğraş, savaş verdiniz mi? Yoksa zamanın sizi yenmesine seyirci mi kaldınız? Mesela özel, eski bir dostu aradınız mı bugün? Hadi kalkın, uzun zamandır aramadığınız özel bir dostunuzu arayın ve “Parmaklarımı üç kez şıklattım, geçen zamanı geri getiremediğimi görünce, belki de seni arayacak, başka bir üç saniyem olmayacak şu anda aramazsam deyip aradım seni…“ deyin ona… Çok mutlu olacak inanın… Bir dostun mutluluğu ile siz de mutlu olacaksınız…! Hala ne duruyorsunuz? Koşun telefona, bir dostu arayın. Onu sevdiğinizi hissettirin.. Onun mutluluğu ile mutlu olun… Parmaklarınızı üç kez şıklatın ve düşünün. Hayatınızdan üç saniye, boş bir sayfa gibi koptu gitti işte. Oysa siz özelsiniz ve size layık bir hayatı hak ediyorsunuz… Size layık mutlulukları hak ettiğiniz gibi… Bana inanmazsanız, `parmaklarınızın ucuna bakın…

sari lira gibi ömrümüz

gul_caner | 18 December 2005 14:41

Yaşamak değil beni bu telaş öldürecek.”dediği gibi,şairin; O telaşla, bırakın paris yolunda ılık rüzgarlara taratmayı saçlarımızı, sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz… Gözümüz saatte söyleştik hep, Konuşur gibi seviştik,yarışır gibi çalıştık. Hep yetişecek bir yerler vardı,aranacak adamlar,yapılacak işler… Bir sonraki günün telaşı,bir öncekinin tersine bulaştı;başkalarının hayatı bizimkini aştı. Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine; kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu veya sevgili buseleriyle uyanma düşlerini ha babam erteledik. 20’li yaşlarda 30’lara kurduk saatin alarmını,30’larımızda 40’lara,belki sonra 50’lere… lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda size artık uyku girmez oluyor gözlerinize… Doyasıya söyleşmek,telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda,söyleşecek,sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda… Özenle yastığın altına sakladığınız sarı lira gibi ömrünüz; Vakit gelip sandıktan çıkardığınızda,birde bakıyorsunuz ki,tedavülden kalkmış…

inanılmaz araba resimleri

azurenus | 18 December 2005 13:15

koskoca reklam ajansı segura inc.‘in ve font tasarım firması t26‘nın sahibi önemli tasarımcı aynı zamanda da son dönem ürünleriyle ilgileri toplamış 37signals tasarım firmasının kurucu ortağı carlos segura arabalara ve motorsikletlere olan ilgisini dünyaya duyurmak istemiş. arabalar ile ilgili biriktirdiği fotoğraflar, çeşitli bilgiler, linkler, logolar, makaleler, yorumlar ve hatta fontların sergilendiği bu site tasarıma ilgili araba tutkunları için altın değerinde. bazı fotoğraflarda poz vermeyi de ihmal etmemiş.

[cartype]

Fireworks tasarımında sorun

powerslave | 18 December 2005 00:42

Fireworks’te bir menü (navigation bar) yaptım ve bunu Dreamweaver’da kullanmak üzere HTML (navbar.html diyelim) olarak dışarı aktardım. Menüdeki Türkçe karakterler ve semboller aktardığım HTML dosyasında tam olarak gözüküyor. Buraya kadar hiçbir sorun yok ancak bu HTML dosyasını Dreamweaver’da Resim Nesnesi (Image Object) olarak eklediğimde ne Türkçe karakterleri görebiliyorum ne de aradaki ok simgesini. navbar.html’nin kodlarından ok ile ilgili kodları kaldırsam bile sorun düzelmiyor. Hatalı veya eksik yaptığım kısmı bir türlü bulamadım. Yardımlarınız bekliyorum. Şimdiden teşekkürler.