bildirgec.org

merhaba

mor_rmenekşe | 20 December 2005 01:26

20 aralık 2005 saat00.50İlk defa yazıyorum. bir şeyde gelmiyor. aklıma bu bir başlangıç olsun daha sonra yazarım.

tutkuyla yaşam

deborahhh | 19 December 2005 23:39

bazı şarkıları dinleyince dünyadan tamamen uzaklaşabilen bir arkadaşım vardı,kendi kendine dalar giderdi.Bir başka arkadaşımda play-station oynarken kayboluyordu,bir diğeri sabahtan akşama kadar dalga teorisiyle uğraşıyor,momentuma kütleyi nasıl dahil edebileceğini düşünüp duruyordu,başka birinin kendini notaya,solfeje verdiğini hatta uluslar arası başarılar elde ettiğini biliyorum.Bir diğeriyse kendini yamaç paraşütüne adamıştı,bütün rutin işlerini bitirip haftasonunu beklemeye başlardı.Bu örnekleri o kadar arttırabilirim ki..Faydalı ya da faydasız,veya kimine faydalı,kimine faydasız..Öyle ya da böyle kimi insanlar bir şeylere tutkuyla bağlanabiliyorlar.Hayatlarının merkezine koysalarda koymasalarda,kimi insanlar kendilerinden uzaklaşabilecekleri dünyalar bulabiliyorlar kendilerine..Bu azmi,çabayı nereden nasıl temin edebildiklerine anlam verememişimdir.Ben de bir şeylere ne zaman tutkuyla bağlanabilirim.Galiba bunun tek nedeni maymun iştahlı oluşum ve hiç bir şeye karşı kendimi yetenekli görmeyişim.Tutkuyla yapabildiğim yegane şey okumak.Ama sanki bu da işin kolayına kaçmakmış gibi gelmiyor mu?ben uzaktan okur,önceden birilerinin yaşadığı heyecana ucundan kıyısından ortak olurum.Üstelik burnum bile kanamaz,oturup çalışmam,kafa patlatmam gerekmez…Burada hazır yaşanmışı var.ben dışardan seyredersem yeter mi?

Bir Matematik Sorusu Daha

disinedebakarfalinada | 19 December 2005 23:27

Bir musluk bir havuzu 6 saatte doldurmaktadır.Bu esnada bir tren İstanbul’dan yola çıkar.12 havuz bakıcısı dolan havuzu günde 4 saat çalışarak, 1 dakikada bir
kovayı doldurmak suretiyle boşaltabilmektedirler. İstanbul’dan yola çıkmış
olan trenin içi turşucuk dolu olup,6 numaralı kompartmanda bir İngiliz,bir Fransız ve bir Türk bulunmaktadır. Türk, trene binmek üzere belediye otobüsüyle gelmiştir.Otobüs, Kadıköyden yola çıktığında içinde toplam 32 yolcu bulunmaktaydı. İlk durakta 4 kişi bindi, 12 kişi indi, öbür durakta binen olmadı ama 8 kişi daha indi. İnenlerden birinin ayağı bir çukura
girdi. Bu çukurda gündüzleri 90 cm yukarıya tırmanıp,geceleri 40 cm geriye kayan bir solucan bulunmaktaydı. Trendeki Fransızın elinde içinde 100 misket bulunan bir torba bulunmaktaydı. Bu misketlerden 50 tanesi kırmızı, 50 tanesi beyaz idi. Fransız torbayı İngilize uzatarak içinden bir kırmızı misket çekmesini istedi. İngiliz acaba kırmızı misketi bulabilmek için en az kaç misket almalıyım diye düşünmekteyken, havuz bakıcılarından birinin aklına bir şey geldi. Kovayı tartarak kaç günde havuzu boşaltabilirim diye düşündü. Bir terazi bularak kovayı tarttı. Kova, terazinin sağ kefesine konunca 20 kg, sol kefesine konunca 22 kg gelmekteydi. Kovanın gerçek ağırlığını bulabilmek için doğru tartabilen
ağırlıklar bulması gerektiğini biliyordu. Ağırlıkların tanesi 50 kuruş idi. Havuz bakıcısının cebinde 625 kuruş bulunmaktaydı. Ağırlıklardan kaç adet alabilirim diye düşünürken, Kadıköyden kalkan otobüs Selamiçeşme’ye gelmişti. Otobüsün içinde aksi istikamette uçan bir sinek vardı. Sinek dakikada 20 m uçabiliyordu. Otobüste bulunan bir öğrencinin aklına bu sineğin otobüsün ön camından arka camına kadar kaç dakikada uçabileceği şeklinde bir soru geldi. ancak cevabı bir türlü bulamıyordu, çünkü o gün bir sınava girmişti ve 4 yanlış bir doğruyu götürüyordu.Toplam 80 soruluk bir sınavda öğrenci kesin doğru 52 soruyu yapabildiğini biliyordu. Geri kalan 28 sorunun doğru olma olasılığı her soruda 5 şık olduğuna göre 1/5 idi. Bu durumda kaç puan alabileceğini düşünmekteyken, trenin makinisti treni otomatiğe bağlamış ve elindeki iskambil destesiyle oynamaktaydı. En çok 32 kağıt
çekerek kaç kupa gelebilir şeklindeki olasılık sorusunu hesaplamaya çalışıyordu, ama hesaplamakta çok güçlük çekiyordu çünkü annesi ile kendi yaşlarının toplamı 62 idi. 5 yıl sonra annesinin yaşı makinistin yaşının 2/7’si olacaktı.Doğal olarak anneme ne hediye almalıyım diye aklı meşguldü. Bu durumda makinistin yaşı ile Erenköyde otobüste bulunan yolcu sayısının çarpımı havuzun hacmine bölünürse, İngiliz 4 kırmızı misket çekene kadar tren Ankara’ya varabilir mi ?

link

deborahhh | 19 December 2005 20:57

bu link denilen şeyi bana birileri anlatabilir mi? lütfen cehaletimi mazur görün

herkese merhabaa…. ben geldim yani fatmani… bi selam bi kırmızı halı yok mu?

fatmani | 19 December 2005 20:04

kısaca fatmani… nostajik ve komik! romantik ve ürkütücü… yaş 28 yani gençliğin son demi… biraz şair biraz deli… nasıl oluyor bilmem yükseklik korkum olmasına rağmen kelimelerle uçmaya, anlayanlı uçurmaya bayılıyorum… sigara kullnıyorum çünkü hayat bazen ölmek istiyor ben ise yaşadığıma üzülüyorum… sağlıklı besleniyorum çünkü hayat çoğu zaman yaşamaya değer binlerce güzelliği önüme sunuyor… fırsatları tepiyor, teptiklerimi kıyasıya kovalıyorum! hayat bazen sonradan farkına vardıracak kadar aşkı kalbine hapsediyor… bu yazıyla kendimi çok iyi tanıttığıma inanıyorum! fiziksel tasvir için bir iki dipnotum var!boyum 1.50! evet yere yakınım ama sorun değil çünkü yere sağlam basmak için bu bir streteji! alaycıyım çünkü kendimle alay edersem başkasına söyleyecek söz bırakmıyorum! benim kendime dair bir yığın sözüm var! ben bencilim çünkü yardımlaşmak hazzını sadece kendim tatmak isterim! trabzonluyum!temelin takasına benzer bir burnum var! dalgalara karşı güç bela önümü görüyorum! ama napalım, denizi severim orhan velinin kadınları sevdiği gibi… biliyorum çok uzattım!burda kesi-yorum!!!

paradigme değiştirmek zordur

loftac | 19 December 2005 17:07

“….Önemli bir toplantida cep telefonuyla bagira
bagira konusan bir kisi garibinize gidiyorsa, paradigmanizi degistirmeden onu degerlendirdiginiz için, siz yaniliyorsunuzdur.
>> >
Örnegin trende giderken, bir baba, 3 evladiyla oturup,sürekli aglayan
çocuklarina hiç, susun, demeden yolculuga devam ettiginde ; siz ona ne
gamsiz adam, diyebilirsiniz. Ama sorsaniz, onlar hastaneden geliyorlardir
ve bir saat önce çocuklarin anneleri ölmüstür ve eve dönüyorlardir.
>> >
Prof.Covey in konusmasini dinlemeye gelen annesi, arka sirada oturan 2
kisinin toplanti boyunca sürekli konustuklarini görerek, çok öfkelenmis
ve oglumu küçümsüyorlar diyerek de çok üzülmüs. Yemek molasinda ogluna,
sunlarin kafasina çantami indiresim geliyor, demis. Oglu, anne o adam
Finlandiyali, burada smultane tercüme yok, mecburen tercümani yanina
oturttuk, demis.
>> >
Havaalaninda aktarma yapmak isteyen yasli bir hanim, uçaginin 2 saat
gecikmeli oldugunu ögrenince, dergiler ve bir kutu kurabiye alarak
bekleme salonuna geçmis. Yanindaki sehpaya da dergileri ve kurabiye
kutusunu birakarak, okumaya dalmis. Bir ara bakmis ki, yanindaki
koltugu oturan bir adam, sehpadaki kurabiye paketini açiyor ve de
yemeye basliyor.
Kurabiyelerin kendisine ait oldugunu hissettirmek isteyen kadin, adama
dik dik bakmis. Hatta cani o an istemedigi halde, kutudan bir
kurabiyeyi agzina atmis. Her halde kurabiyelerin sahibinin kim oldugunu artik anlamistir diye düsünürken, adam bir tane daha agzina atmaz mi. Hemen
kadin da bir tane daha atmis ve bir yarisma baslamis,adam bir tane,
kadin bir tane. Sonuçta kutuda tek kurabiye kalmis,adam onu hizlica
kaparak ortadan bölmüs ve gülerek kadina ikram etmis. O sirada, kadinin
uçaginin alana indigi anonsu duyulmus ve islemler için kadin bankoya
gitmis. Pasaportunu çikartmak için çantasini açtiginda, ne
görsün ; KENDI KURABIYE PAKETI, HIÇ AÇILMAMIS OLARAK ÇANTASINDA DURMUYOR MU !
MEGER, ADAMIN KURABIYESINI YIYORMUS.
>> >
Baskalarinin düsünce ve davranislari hakkinda hüküm verirken,
elimizdeki veriler çogu zaman yeterli olmuyor. Davranislarin nedenini
bilmeden çok yanlis yargilara varabiliyoruz. Covey bu örnekleri ;
ayni enformasyona farkli bakis, bizim davranislarimizi belirler, diye
özetliyor. Buradan yola çikarak çözemedigimiz sorunlar için, paradigma
(zihin haritasi)
degistirmenin geregini vurguluyor. Einstein’in bir sözünü animsatiyor :
Karsilastiginiz sorunlari, o sorunlari yarattiginiz düsünce düzleminde
kalarak çözemezsiniz. Çogumuzun zaman zaman yaptigi gibi, “sorunlarin
içinde kaybolmak” yerine, paradigma degistirmeyi basarip, sorunlara
farkli biçimde yaklasabilenler, o sorunu asma sansini da yakaliyorlar.
Zaten sorunlarimizi dostlarimizla paylasmamizin nedenlerinden biri de, farkli bir bakisin, bize farkli davranabilme kapisi aralama ihtimali degilmidir. Çözümsüz gibi gördügünüz sorunlar konusunda paradigma
degistirmenin önemi vardir. Aslinda hayatimizi, basarimizi, mutlulugumuz belirleyen bizim kendi davvranislarimizdir. Basimiza gelen her seyle onlara verdigimiz
tepki ve yanit arasinda genis bir hareket alani vardir…….”
>> > Stephen Covey

Bacaklarınız İçin Vibratörlü Jilet: Venus Vibrance

papa | 19 December 2005 17:00

Gilette Mach 3 Power’ın kadınlar için üretilmiş olanı. Cildinizde sıyrık ve kesiklere yol açmadan özellikle diz kapağı gibi zor hatlı bölgeler için de kullanışlılık sağlıyor. Derisinize küçük titreşimler vererek, tüylerin kalmasını sağlıyor ve daha yakın temas kurarak beklenilenin ötesinde sonuç sağlıyor.

Henüz Türkiye’de satışa sunulmadı. Ama kısa zamanda geleceğini düşünüyorum. İlginizi çok çekti ve merak ettiyseniz, online sipariş verebilirsiniz.

mevsimsel hezeyanlar…

gti861 | 19 December 2005 13:25

Aklım ermeye başladığından beri; her mevsim değişikliği yaşandığında fark ederim ne kadar gereksiz yorumlara maruz kaldığımı.

Bu yorumlar farklı biçimlerde yankılansa da kulaklarımda özünde hep aynı yakarış, hep aynı memnuniyetsizliği anlatır.

Bu durumlara bir yenisini dün akşam ziyaretimize gelen anneannem ekledi. Dedim ya özünde hep aynı memnuniyetsizlik. Haberlerde kar yağışı yüzünden İstanbul da okulların tatil edildiği duyuruldu görüntüler eşliğinde…Görüntüler geçen senelerde çekilmiş karla kaplı yollara aitti. Anneannem yine her zaman ki panikvari ve ne olacak bu mevsimlerin hali şeklinde yorumlarda bulunmaya başladı. ” Ay anam kara bak, donduk ayol donduk donduk valla. Üf her yıl aynı kar. Her kış kar yağar zaten” babında atıp tutmaya başladı…