bildirgec.org

Deus ex internet

olhor | 24 October 2005 17:25

Metafilter‘da dolanırken, “başlık çarpıcılığı” meselesinden olsa gerek, şu blog dikkatimi çekti.

Blogun başlığı şöyle “Müslüman, Hristiyan veya Musevi’yseniz hatalısınız”.

Kabul edin, kendini okutan bir başlık bu.

Neyse, url firefox‘un adres barına çıktığında şaşırarak şunu da fark ettim, yazar bir Türk’tü veya en azından bir Türk adı taşıyordu.

Cenk Uygur yazısında bütün büyük dinlere ve özellikle de peygamberlere demediğini bırakmadığı için, bu yazıyı biraz kıllanarak yazıyorum. 200000 ahkamlık bir blog için yeterli malzemeyi sağlamış çünkü kendisi. Keza Metafilter ve Huffingtonpost‘daki ahkamlar da almış yürümüş durumda.

“hristiyan, müslüman veya yahudi iseniz hatalısınız”

azurenus | 24 October 2005 15:45

“doğrunun yanlış olduğu ve yanlışların yüceltildiği acayip bir dünyada yaşıyoruz. tüyler ülperten bir gerçek var ki, dünya liderleri varoluşun doğası hakkında anlamsız peri masallarına; varolmayan tanrılara, ve gerçek olması muhtemel olmayan dinlere inanıyorlar. bu kanlı mitolojilere inanan adamlar bizi savaştan savaşa vahşetten vahşete sürüklüyorlar.

[bu adamlar hristiyanlar, müslümanlar ve yahudiler]…” diyerek blogosferde yankı yarattı cenk uygur.

ipod kostüm

azurenus | 24 October 2005 15:27

yakında bir kostüm partisi düzenlenirse çalışan ipod kostümü giyip gidebilirsiniz. bu iş için bir tablet pc, parçalanabilir bir mouse, biraz kablo ve biraz el becerisi ile yapmak kolay. bakın jared yapmış ve öğretiyor.

[çalışan ipod kostümü]

republic of türkiye

doesdo | 24 October 2005 14:13

REPUBLIC OF TÜRKİYE olmalı

Turkey kelimesi Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarında ilk defa İngiliz kaynaklarında, biraz da alay ifade ederek kullanılmıştır. Bazı ülkeler kendilerini GREAT=BÜYÜK, ÖNEMLİ -olarak nitelerken Ülkemizin bir kümes hayvanının ismi ile anılması kabul edilemez.Kelimenin iticiliği ve ülkemizi ne şekilde ifade edeceği üşünülmeden adete ülkemizin isminin İngilizce ifadesi imiş gibi Türkler tarafından da kullanılmış ve kullanılmaktadır. Özel isimler bir başka dilde de aynı şekildedir. Bir zamanlar Habeşistan olarak bilinen ülke tüm Dünyaya adının Etiyopya olduğunu ve bundan böyle Habeşistan olarak gönderilen hiç bir postanın alınmayacağını açıklamış ve tüm dünya Etiyopya adını kullanmaya başlamıştır.
Ya Türkiye !, Bir kümes hayvanının adı ile anılıyor. Uluslar a rası toplantılarda ülkemizi temsil eden başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm görevlilerin önünde “HİNDİ”anlamında “TURKEY”yazıyor.
Bundan rahatsız olmamak mümkün mü ?
Bir başka örnek ise Hindistan. Siz hiç uluslararası bir toplantıda
Hindistan diye bir kelime gördünüz mü? Aynı hata. Hindistan bu ülkeye sadece Türklerin verdiği bir isimdir.Uluslararası isim değildir.Malezya
mal mı oluyor diyenler de aynı şekilde.Bizim ismimiz Türkiye kelimesi bir ülkenin dilinde başka anlama gelebilir.Bu önemli değil. Bütün dillerde tek tek ülkemizin adının iyi anlama gelmesi gerekmez.
Ancak bir de uluslar arası ülke isimleri vardır.

kaç kişi biliyodu ve eylem oldumu?

doesdo | 24 October 2005 01:56

Cep telefonu abonelerine “Adaletli konuşma ücreti için bir gün sessizlik”sloganıyla 20 Ekim Perşembe günü cep telefonlarını kullanmama çağrısı yapıldı.

Türkiye GSM’de yüzde 66 vergi oranıyla dünya liderliğini koruyor. GSM operatörleri de cep telefonu aboneleri de yüksek vergiden yakınıyor. GSM operatörleri hükümetin kesinti oranınını yeniden gözden geçirmesini isterken cep telefonu kullanıcıları da eyleme hazırlanıyor.

İnternette oluşturulan bir elektronik posta zinciri ile tüketiciler arasında hızla yayılan eylem bildirisine göre cep telefonu aboneleri, 20 Ekim Perşembe günü cep telefonlarını kullanmayarak vergileri protesto edecek.”GSM vergisine eylem” başlıklı yazıda şu ifadelerle tüketicilerden eyleme katılmaları istendi:

yorum yokluğu

eskutk | 23 October 2005 22:23

sitenizin binlerce üyesi olduğundan bahsettiniz,çok güzel.ancak hergun 2 defa günlük bölümünü ziyaret etmeme rağmen yorum yapılmadığını görüyorum.sayın üğeler yorumlarınız ve yorumlarımız sayesınde biryerlere varılabileceğini düşünüyorum..bunca uye ıcerısınden 10-20 yorum azdır!ilgilerinizi arttırmanız için ne tür yazılar yazılması gerektiğini merak ediyorum.

atilla ilhan (önemli)

eskutk | 23 October 2005 22:06

Konuyu Taha Kivanç takma adiyla yazan Fehmi Koru ortaya atti, isim vermeden de Hilmi Yavuz’u kaynak gösterdi: Buna göre, bir zamanlar Kemal Tahir, Cemil Meriç’e Attila Ilhan’in “polis” oldugunu söylemis, o gitmis Halil Açikgöz’e anlatmis, o da yazmis, Yavuz da oradan okumus zikretmis, Koru da ondan almis… Vay anam vay, dolambaca bak! Bir de merhum Kaptan’i “nakilci” olmakla suçlarlar! Yeni kusaklar politikaya sagir olduklari için bu suçlamanin geçen yüzyilin aydinlari arasinda ne korkunç bir anlama geldigini bilemezler. Stalin agir derecede akil hastasiydi, “paranoya” illeti çekiyordu; kendi komünizm anlayisini zorla kabul ettirdigi gibi bu hastaligini da çaginin “kendi çizgisinde” bütün komünistlerine sivadi: Bu adamlarin tarihi, bir “konspirasyon” ve dolayisiyla polis korkusu tarihidir. Biz gençligimizde buna Fransizca “flicomanie” derdik de, Fransizca’da gerçekten böyle bir terim var miydi yoksa kendimiz mi uydurmustuk, tam çakamiyorum. Bu hastalik günümüzde komünist olmayan bazi kisilerde de vardir ve bunlar ikide bir “telefonlarinin dinlendigini” ileri sürerler. Ulan sen o kadar önemli bir adam misin ki telefonunu dinlesinler? Eskiden, her Türk komünisti, hemen yanibasinda bulunan kisinin “polis” olmasindan, inanmadigi Allah’tan korkar gibi korkardi! Isin matragi, o kisi de genellikle polis çikardi! fakat, “eski tüfekler” tabir edilen “Komintern kusagi” eski Türk komünistleri, bu “polis” kelimesini pek genel kullanirlar. Yani, bununla kadrolu bir “Birinci Sube görevlisini” mi, siradan bir “muhbiri” mi, yoksa düpedüz bir “MIT ajanini” mi kastettikleri belli degildir. Attila Ilhan merhumun, on alti yasinda tutuklanip hapisaneye düstügünü, oradan ancak deli numarasi yaparak ve deli raporu alarak çikabildigini hepimiz biliriz. Yil 1941… Avukat ve kaymakam olan babasi Danistay’da dava açinca okuma hakkini yeniden kazanabilmis, Izmir’den Istanbul’a gelip liseyi bitirmis. Yil 1944… Suçu, bugünün ölçülerine göre çocuk oyuncagidir: Bir kiza yazdigi ask mektubunda Nazim Hikmet’in dizelerine yer vermek! Yeni kusaklar, simdi Bagdat Caddesi’nin yeni kaldirimlari boyunca belediyenin yaptirdigi banklarda Nazim Hikmet’in resimlerini gördükçe ve “Ceviz Agaci” siirini hem okuyup hem de üstüne oturdukça, bunun “eski Türkiye’de” ne büyük bir bela oldugunu, adamin hayatini nasil kaydiracagini tasavvur bile edemezler… Kaptan, daha sonra Esat Adil’in sosyalist partisine giriyor (bu parti, Doktor Sefik Hüsnü’nün daha “ortodoks” komünizmine alternatiftir ve daha ilimli geçinir), sonra da mahkemede baskaninin aleyhinde taniklik ediyor. Gene bugün, elli sene sonra bakinca “koca bebeklerin solculuk oyunundan” baska bir sey görünmeyen ünlü Tepebasi Dram Tiyatrosu olayinda da, o zamanin atesli gençleri Hilmi Yavuz, Demir Özlü, Hasan Pulur, Demirtas Ceyhun gibilerini “provoke” edenin “gurulari” Attila Ilhan oldugu hep söylenmistir… Peki, gerçekten “polis” miydi rahmetli? Nereden bilelim? Birinci Sube’ye gençliginde çok gidip geldigini biliyoruz ama ama “döndürülmüs” müdür, bilemeyiz. MIT ajani olup olmadigini da, bilsek bile açiklayamayiz, çünkü suçtur. Kaldi ki, öyle olsa ne çikar? Arthur Koestler de, George Orwell de Stalin usaklarina karsi CIA ve MI5 ile isbirligi etmemisler miydi? Fakat iki ipucu var: Birincisi, merhumun son yillarinda sergiledigi kati, koyu ve “dedigim dedikçi” Kemalist çizgi… (Hilmi Yavuz bunu “narsisizmin yarattigi asiri ego siskinligiyle” açikliyor ama bu yalnizca psikolojik boyut.) Ikincisi de su: Attila Ilhan gibi “fislenmis”, yani “müseccel” bir komünist delikanlinin, 1949 yilinda, yani soguk savasin en koyu, en pis döneminde nasil olup da pasaport alabilmis, Paris’e gidebilmis oldugunu bendeniz o gün bu gün anlayabilmis degilim! Bir fislinin pasaport almasi, altmisli yillarda bile mümkün degildi. Geçen yüzyilin, bugün incir çekirdegini bile doldurmayacak “moruk meseleleri” bunlar, gençler bize gülüyorlar…(Aksam Haber)