bildirgec.org

kadınlar duysun- duymasın

suphi | 25 March 2004 16:52

hint edebiyatında kadın nasıl anlatılmış: Kolay söylenmeli bir kadının adı, anlaşılır olmalı, tatlı olmalı uzun hecelerle bitmeli bu ad ve bir duaya benzemeli. Çocuk doğurmak, çocuk yetiştirmek, ev islerine bakmak.. İste kadının vazifeleri. Kendi başına buyruk olmamalı kadın: küçükken babasının sözünden çıkmamalı, evlenince kocasının. Dul kalınca oğluna itaat etmeli. Hep güler yüzlü olmalı kadın. Evini akıllıca idare etmeli. Hem çok az para harcamalı, hem kocasını rahat ettirebilmeli. Erkek bu, ayağı sürçebilir, başkalarına kaptırabilir gönlünü. kadın anlayışlı olmalı. kocasının hiçbir meziyeti olmasa bile, Tanrılar gibi saymalı onu.

-olmasa da olur- olsa

coder | 25 March 2004 04:13

boktan bi konu üzerine de olsa, komik bir oyun sergilemek için özel çaba sarfettikleri noktasında kesin bir yargıya varmayı günah kabullendiğim bir ekibin oyununu izlemeden önce alınması gereken bileti almak için beklediğim sıranın arkalarında uzaktan, kendi biletimi aldıktan sonra ise yakından görebildiğim hoş kız ile, sıraya girdiğim anda başlayan bakışma olayı, aramızda 1-2 metre kalması ve “bir insana `bakıyor´ olmanın şüphe götürmeyecek kadar bariz olması şeklinde “belki”‘lerden ve “yok canım, öylesine bakmıştır”‘lardan arındıktan sonra olanları anlatmak için, “günlük benim ama okuyanlar da var” mantığıyla ayrı bir cümle kurcam. bakıştık, ama başımı çeviren ben oldum. ama bu sefer “seks?SEKS?” diye bakan hayvani analist kro gözlerinden farklı olmak hissiyatı taşımama gerek yoktu. o da buna ihtimal vermediğini anlatır şekilde bakıyodu. yine de bakmaya devam etmeyi kafamdaki “muhtelif durumlar için önceden düşünülmüş fikirsel kalıplar”‘dan herhangi birine uyduramadım. bakmaya devam edemedim. bu olayı günlük mevzusu yapmak ya da en temelinden “yatmadan önce düşünülecekler” listesinde en öne almak gibi etkilerinden dolayı, asıl cevabını bilmek istediğim şey şu: bu eksikliği, bu ihtiyacı, bir zayıflık olarak görmek mantıklı mıdır? hoş, bahsedilen şeyin +’mı ya da -‘mi olduğunu tespite yönelik değerlendirmelerde mantığı baz almak ne derece doğru olduğu da bilinmez ya. varolduğunu iddia edegeldiğim “cevabını bilmek için, cevabın hiç merak edilmemesi ve hakkında hiç soru sorulmaması gereken olgular”‘a bi örnek bulmuş olmayı da çok isterdim. ama hoşlandığın kızla gidip konuşmaya hatta bakışmaya cesaretim olmadığı.

ölüm tehlikesi yaşam belirtisi

yad | 25 March 2004 00:05

Tehlikenin, belanın, şiddetin kol gezdiği bir gezegen artık burası. Şimşeklerin tehlikeyi, kurukafanın ölümü temsil ettiği uyarılar artık bir işe yaramıyor hatta çok basit kalıyor. Alarmlar susturuluyor, güvenlik sistemleri aşılıyor, korumalar etkisiz hale getiriliyor, ölüm tehlikesi her an ense kökümüzde. Bütün bunlara rağmen, ancak başımıza geldiğinde bu tür olayların ciddiyetini ve boyutlarını idrak etmek şeklinde özetlenebilecek anlamsız bir durum var ortada. Tedbirden, güvenlikten ve belki korkudan vazgeçilmesi olarak toparlanabilecek vurdumduymazlık boyutu ise olayın en acı yönü. Kaldırımda yürüyenleri ezen, okullara girip çocuklara kurşun yağdıran, gökdelenleri yerle bir eden, herkesten ve de her şeyden nefret eden, niye olduğunu bile tam olarak bilmeden intikam yemini etmiş birileri var. Bunlar anlaşılır ya da kabul edilebilir nitelikte şeyler değil ama aslında anlam verilse, çözülmeye çalışılsa belki bir adım öteye gidilebilir. Onlar için, insan hayatına son vermenin anlamsızlığını bilmek istemeyenler için çıkış yolları bulunabilir. Ama herkes yazının girişindeki bölümde bahsettiğim kısımlara takılmış durumda. Panik olanlar, anlamsız tedbir alanlar, “bana bir şey olmaz” diyenler çoğunlukta, “neden böyle şeyler oluyor? bunların amacı ne, derdi ne? ne yapmalı?” kaygılarını taşıyan kitleyse azınlıkta. Artık “bu ne duyarsızlık” demek bile bir duyarsızlık aslında. Dinlediğimiz ya da seyrettiğimiz acı bir haberin sonuna yetiştiğimizde etraftakilere ilk sorduğumuz şey olayın nerede olduğu. Herkes için, her acı olay için üzülenlerin sayısı azaldıkça “aman bizim başımıza gelmesin” diyenlerin sayısı artıyor. Öyle ki bazen ilk defa duyuyoruz öyle bir yerin olduğunu ya da o yerde öyle bir tehlikenin sözkonusu olduğunu. İnsanlar öldüğünde farkedilir hale geldi yaşadıkları, varolmaya çalıştıkları sanki artık ölüm tehlikesi aslında yaşam belirtisi.

Natural Blues

contravener-hafif | 24 March 2004 21:02

Sinemaya laf etmiştim, müziğin hatırı kalmış.

Önce bir geçmişimle hesaplaşmak gerekiyor bu müzik konusunda. Yüksek şahsımla aynı sonuçları, aynı hisleri paylaşmadığınızdan emin olduğum için feci kişiselleştirip anlatmak istiyorum.

Müziğin hayatımda genel bir yeri olmasına rağmen hayatıma yön verdiği bir kaç hadise var. Elbette müzik endüstrisinden ekmek yemek manasında bir yön değil bahsettiğim. Müziğin kendi gibi, baktığınızda göremediğiniz bir etkiden söz ediyorum.

Hayatımda genel bir yeri olmasından kastım günlük hayatımda sürekli yanımda olması. Sony’nin dünya devi olmasına sebebiyet verecek bir sevinçle karşılanan icadından, walkmen’den söz ediyorum elbette. Sanırım herkes kulağında sürekli kulaklıklarla gezen tiplere aşina olmuştur artık. İşte bende o güruhun çok uzun zamandan beri üyesiydim.