bildirgec.org

Asigim

| 30 December 2003 03:14

Ben O’na asigim; O da benim asigim.

Bir internet efsanesinin biyografisi

psycho-hafif | 30 December 2003 00:00

Eveet, hafif’in yeni kullanıcılarından çok sayıda mesaj almaktayım. Hepsi baby700’ün kim olduğunu, ve neden sopalanmaktan bu kadar çok hoşlandığını soruyorlar. Artık daha fazla bekletmeyeyim. Bu alemin en popüler, en çok merak edilen adamı olan, -hakkında ufacık bir bilgi alabilmek isteyen okul gazetelerinin magazin muhabirleri tarafından teklif edilen kantin mamulatı rüşvetleri dahi uğruna reddettiğim- baby700’ün bugüne kadar kıskançlıkla sakladığım biyografisini siz sevgili hafif ahalisinin bilgilerine karşılıksız ve bedavadan sunmaktan gurur duyuyorum: Önce Ansiklopedik Bilgi: baby700 1.a metabolically inert, infectious agent that replicates only within the cells of living hosts, mainly bacteria, plants, and animals: composed of an RNA or DNA core, a protein coat, and, in more complex types, a surrounding envelope, looks like an earth worm and mostly a used condom. 2.a disease caused by a virus. 3.a corrupting influence on morals or the intellect; poison. 4.beberuhi Kaynak: Oxford English Dictionary, 1st. edition, Oxford, 1884. Philological Society of London. BİYOGRAFİ: baby700, Çanakkale boğazının uluslararası sularında seyretmekte olan İngiliz bandıralı bir yük gemisinde dünyaya geldi. Babası gemi elektrikçisi Corç, annesi çarkçıbaşı Ramazan efendidir. Ramazan efendi, elektrikçi Corç ile yaşadıkları mutlu beraberliklerinden dünyaya gelen her bebeğine, onu lazımlıktan denize boca etmeden önce bir isim verme alışkanlığındaydı. Son bebeği baby699’u denize dökerken yüreği burulmuş ve bundan sonraki bebeğini dökmeyeceği ve onu yetiştireceği konusunda kendi kendine söz vermişti. İşte baby700 böyle sevecen ve mutlu bir aile ortamına gözlerini açtığında, gemi Çanakkale boğazı’ndan geçmiş, Ege’nin mavi sularına açılmak üzereydi. baby700’ün çocukluğu fırtınalı bir serüvendi. Gemide akranı olmadığı için hep kendinden büyüklerle arkadaşlık etmiş ve bu yüzden erkenden olgunlaşmış, gemici jargonunu çok iyi konuşur olmuştu. İlk edebiyat sohbetlerini mutfaktaki kafeste duran tavukla yaptı. Gemi aşçısı onun bu entelektüel çabalarını kavrayamaz ve çorba kepçesini sıksık kafasına indirerek onu mutfağından kovalardı. O günlerini bilen ve sayıları gittikçe azalan şahitler, baby700’ün ünlü dangalaklığına bu kepçe darbelerinin sebep olduğu konusunda fikirbirliği içindedirler. Babası Corç, onun eğitimine çok özen göstermiş ve onu, geminin en okumuş tayfası olan ve herkesin kendisine “pröföser” diye seslendiği, ilkokul 3ten terk Apo’nun gözetimine; eti senin, kemiği de senin diyerek vermişti. Cinsel gelişimi de pröföserin ve gemideki diğer abilerinin çabalarıyla normal seyrinde gerçekleşti. Onu abilerini gözetlerken yakalayan başka bir abi, ilk gerekli cinsel bilgileri vermişti. Böylece uzun ve yalnız bir gemi yolculuğunun psikolojik etkilerinden korunmayı, ihtiyaçları için abilerinden yardım istemeyi uygulamalı olarak öğrenmişti. (İlk cinsel bilgilerini aldığı abisinin kim olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, sürekli sayko, sayko diye sayıklayarak dolaşmasından dolayı bu isimde biri olabileceği ihtimali konuşulmaktadır. Profesörler ve diğer bilumum öğretim görevlilerine karşı beslediği nefretin de pröföser denilen Apo’dan kaynaklandığı söylenir.) Böylece sosyalleşen baby700, zamanla geminin gözbebeği oldu. Kamber misali her sohbette aranan, geyiğine doyulmayan popüler bir kişi oldu çıktı. Yalnız mutfaktaki tavukla yaptığı sohbetleri fazla kaçırdığından, başlarda çok iyi olan gemici jargonunu kaybetmeye, geyiğin tadını kaçırmaya başlamıştı. Bu konuda da abileri ona küfür edebiyatımızın kıymetli ustalarından verdikleri örneklerle yardımcı olmaya çalıştılar. Gerçek bir yetenek olan baby700 de kendini ilk o zaman gösterdi ve abilerinin bile dudaklarını ısırtacak küfürleri icra etmeye başladı. Artık tüm gemi personeli onunla gurur duyuyordu. Marjinal olmak uğruna arada kaptana da küfür edip dayak yemesi hariç, idare edip gidiyordu. Yine o günlerden kalan bir abi, kendisine baby700 sorulduğunda dolan gözlerini ufka dikmiş, bir süre sessiz kaldıktan sonra titreyen sesiyle ve gözlerinden yuvarlanan damlaları tutma gereği hissetmeden; o, erişilmez bir dangalak, yüce bir anguttu demiştir. En sevgili dostu ve aslında onu gerçekten anlayan tek arkadaşı olan tavuk, aşçı tarafından kesilip suyuna çorba yapıldığında, baby700 bu ruhsal travmayı kaldıramadı ve höngür höngür sarsıntılarla ağlayaraktan yatakhaneye koşup, dolaplardan birinin içine girdi. Onun böyle içten ve yürek sızlatıcı türden ağladığı yalnız bir kere daha görülmüştü, o da artık sesli gaz çıkartamadığını farkettiği gündü. Günlerini ve gecelerini dolapta geçirmeye başlayan baby700’ün bu hali abilerini çok üzüyordu. En popüler eğlenceleri kendini dolaba kapatmıştı ve onu çok özlüyorlardı. Gerçi arada sırada zorla da olsa onu çıkartıp eğleniyorlar ve “eğlendiriyorlar” ama sonunda yine dolaba koyuyorlardı. baby700’ün dolapta yaşamaya başlaması bazı abilerini endişelendirdi. Kimi dolabın uygun bir yerine uygun çapta bir delik açmayı önerdiyse de, daha aklı başında olanlar konuyu dağıtmadılar ve onu bir doktora göstermeye karar verdiler. Gemi doktorundan aldığı sevkle Sorbonne veterinerlik fakültesine götürülen baby700, burada yapılan tüm tetkiklere rağmen vücudunun hiç bir yerinde beyne rastlanmamasından dolayı, aynı üniversitenin ziraat fakültesinde inceleme altına alındı. Burada bahçıvanın köpeği foufou’dan Fransızca öğrendi. Fakat en son dikildiği saksının rengini beğenmeyen baby700, bahçıvana küfretti. Tam foufou tarafından sulanacakken, kaçarak çok sevdiği gemisine ve dolabına geri döndü. baby700, 18 yaşına kadar dolapta yaşadı. 18 yaşına geldiğinde abileri artık onun kadınlarla da tanışması gerektiğine karar verip, uygun bir limanda, “eğlendireceğiz” diye kandırıp dolaptan çıkardılar ve önceden ayarladıkları hayat kadınının evine götürüp bıraktılar. Ömründe ilk kez böyle bir yaratık gören baby700, kadının kendisine yapmak istediklerinden de bir anlam çıkaramayınca paniğe kapıldı ve kadını öldürdü. Olaydan telaşa kapılan abiler baby700’ü apar topar gemiye götürüp yine dolabına koydular. (Dolabına götürülürken bindiği taksideyken, öldürdüğü kadının bacaklarının hayaliyle, taksicinin ettiği laflardan bilinçaltında yaptığı salatayı, sonradan hayatının en zekice ve tilkice fikir çalışması olaraktan anlatacaktı.) Bu talihsiz tecrübe, baby700’ün haklı olarak kadınlardan nefret etmesine neden oldu. Ömrü boyunca başka kadın öldürmedi ama onlardan hep korktu ve nefret etti. Yıllar yılları kovaladı, baby700 eşşek kadar oldu. Sakalının kılı bile ağardı. İnternet icat oldu. baby700’ün dolabına internet de bağladılar. İnterneti kavrayabilmesi ikibuçuk yıl bile sürmedi. Eşsiz zekası ve anlama yeteneğiyle durumu hemmen kavradı. Eskiden gemideki abilerinin küfürlerini düzeltir, jargona uygun hale getirirdi, artık internet sayesinde başka gemilerden de küfürler geliyor, onları düzeltip tekrar sahiplerine yolluyordu. Böylece gemici milletinin büyük çoğunluğu onu tanıyor ve hepsi düzgün ve kurallara uygun bir şekilde küfür edebiliyordu. Ama baby700 öyle bir iki küfür düzeltmekle tatmin olacak karakterde biri değildi. O, tüm dünyaya hükmetmek, dünyadaki herkese küfür etmek istiyordu. Fakat bunun için inanılmaz derecede büyük bir arşiv gerekliydi ki, herkesi küfürleriyle etkileyebilsin, kendini tüm dünyaya kabul ettirebilsin. Bunun için kendine gelen küfürleri topladığı bir antoloji hazırlamıştı. Yıllarca idare edecek kadar çok küfürü biriktirip, bu antolojide topladı. Hepsi hatta hiçbiri kendine ait değildi ama olsun, bunu kim bilebilirdi ki? Her küfürü Google’da bir kez aratıp, daha önce internette edilip edilmediğini de kontrol ediyordu. Dünyaya açılan penceresi internetten, dünyada gemidekinden daha çok insan yaşadığını hayretle anlamış ve bu yüzden o tanımadığı bissürü insandan da nefret eder ve korkar olmuştu. İnternetin dünyaya açılan o geniş kanatlı kapısından geçip de, bula bula hafif’i bulan baby700, bilgisayarı başka kanal çekmediğinden buradan başka bir cehenneme gidememektedir. Her ne kadar şamaroğlanına dönmüş, ipliği pazara çıkmış olsa da, bunca geniş bir alemden o ufacık dolabına dönmek istememekte, hala kendisini arasıra “eğlendirmek” isteyen abilerinden bık geldiğinden de bir türlü buradan gidememektedir. Bazen; “gidecem, gelmiicem” falan demesine rağmen, onca yediği şamara razı olup, her türlü aşağılanmayı (bunu anladığından şüphe vardır) sineye çekip buralarda takılmakta(*) ve antolojisi tükendiğinden, başkalarında gördüğü ve asla kendisininkinin yerini tutamayacak antolojilerle değiştokuş (ing: çeynç) yapmaktadır. Baby700, değişiklikten hoşlanan bir kişilik sergilemek amacıyla yaptığını iddia ettiği bir huyuyla da tanınır. Hafif’e sık sık isim değiştirerek takılması ve ahkamlar girmesi kendisinin eskiden beri fark edilen bir özelliğidir ve defalarca yüzüne vurulmuştur. Psikologlar kendisini saklama isteğinin bir işareti olan bu davranışı, dolaba girme nedeniyle ilişkilendirmektedirler. Gemisinin olduğu kadar, hafif’in de neşe kaynağı ve şamaroğlanı olan sevgili baby700’ümüzü hepimiz çok sever ve gönlü hoş olsun diye elimizden gelen iteleme ve kakalamayı kendisinden esirgemeyiz. (*) canım yaa… Y.N.

spanis taster:)

me7ar-hafif | 29 December 2003 22:22

Deportivo La Corunna Hep kendi kendime sormusumdur Ispanya ligindeki maclari izlerken neden bu Deportivo’nun sahasinda hep bir türk bayragi asili kale arkasinda diye. Sonunda ögrendim ve cok hosuma gitti:)

Deportivo La Coruna´nin kale arkasindaki Turk bayraginin anlami, Galesia bolgesinin takimidir, eskiden Türklerin orada yasadigi rivayet edilir! Deportivo’lu taraftarlar ile Celta Vigo´lu taraftarlar birbirlerini hic sevmiyorlarmis. Asagi yukari 20 yil önce Celtali’lar bu nedenle Deportivo’lulara Türk demeye baslamislar, ama hakaret anlaminda. Ama Deportivo’lu taraftarlar bunu hic hakaret diye algilamamislar. Hatta kendi deyimleri ile ´Türk gibi güclü´ görünmekten cok hoslanmislar. Iste bu yüzden her maclarinda en az 1 Türk bayragi aciyorlar. Bir dahaki baktiginizda dikkat edin, yüzde yüz görürsünüz. gerce3kden test edın mutlu olacaksınız

Sudan’da dogup, Irak’ta okuyor olmak da vardi

filli | 29 December 2003 20:50

Sinir uclarimda gormek istemedigimiz onden ve arkadan mudahalelerinin yasandigi bir gun oluyor.

Web sitemdeki formdan su mesaj adresime postalanmis: paper = Not selected email = Abo(xxxxxxxxxx)@Yahoo.com comments = Iam master student, and Iam in search year. I thanks you for helping

Arkadasa yardimci olma cabasiyla sunlari yazdim: If you are interested in (this,that), you may start with reading the book by (my advisor et. al.) I think it is available at most school libraries. The subject can be tough for a MS degree though.

Best of luck at your research (my name, aka fil)

platonizm

crimsonsunrise | 29 December 2003 14:23

29 Ağustos 2002

18.45…Otobüse bindi.Şoför hizasındaki koltuklara oturdu.Çünkü o kısmın manzarası onu fazlasıyla ilgilendiriyordu.Kalbi dışarıya çıkacakmış gibi oluyor,kendi kendine ne söylerse söylesin etkilenmiyordu.Boğazı tıkanıyor,elleri terliyor,kendini çok garip hissediyordu.Bu daha önce de bir çok kez başına gelmişti,benzer durumlarda…Ne ki,15 dakika sonra ya olacak ya olacaktı.Başka bir ihtimal düşünemiyordu.Olmazsa bir çok kez kıyısına geldiği çılgınlığın öte yanını göreceğinden emindi.

18.50…Yolculuk devam ediyordu.Mesafe azalmıştı.”Ya bugün çıkmazsa…” diye düşündü.Bu olasılık da vardı ve kafasını duvarlara vurmasına yetecek düşünceydi.Ya çıkmazsa…4 gündür bu anı beklemişti.Cesaretini toplaması için tam 4 gün geçmişti.O sihirli günün üzerinden 4 gün…Tesadüfen karşılaşıp kekelediğinin üstünden 4 gün…Karşılaşmadan sonra 3 gün üstüste aynı saatte onu orda görmüş ve yıllardır beklediği fırsatın elinden uçup gitmesine sadece adrenalin salgılayarak karşılık vermişti.”Yarın,yarın,yarın,yarın,mutlaka…”diye sayıklayıp kendini avutmuştu.Ama bugün yarın olmayacaktı.Bugün o gündü.