bildirgec.org

halka

morkedi | 02 October 2003 19:17

sol elimin yüzük parmağı… geçen onca zamana ihanet ederek, bugün isyan etti. nereye gitmişti o sarı halka? belli ki bir yere fırlatılmıştı, peki sonucunda kazanmış mıydık bir paket sigara ya da oyuncak ayı?

e- badluck

su7-hafif | 02 October 2003 15:57

herşey 1, 5 ay önce cep telefonumu çaldırmamla başladı ! tüm numaralarım gitti.

2 gün sonra…… hotmail account’ um bloke oldu ! kayıtlı e- mail adresleri gitti. ulaşabileceklerime eyvallah ama yurtdışından bi dolu arkadaşım için imkansız gibi bişi.

yaklaşık 15 gün önce bi sabah işe geldiğimde lotus’ um kaybolmuştu, IT bile anlayamadı ne olup bittiğini; yeniden kurmak zorunda kaldılar.

3 gün önce (tam maaşların yattığı gün) ise akbank internet şifrem’ e olanlar oldu ! bi gün önce girebildiğim halde bi gün sonra giremedim.

Tütün Sevdam

Lyria | 02 October 2003 10:21

Alti yaslarindayken köye gitmeye bayilirdim. Sabahlari horozlara sinirlenerek uyanmayi büyük ninemin beni bastonuyla kovalamasi hep renk cümbüsü içerisinde hafizamda duruyor. Kovaladigim civcivler, sakalini çektigim keçiler, yolun ortasinda saatlerce duran inatçi esegimiz, tütün tarlalarinin mayhos katran kokusu. O yaslarda basladi bende bu Tütün hastaligi. Garip gelecek belki ama çocuk iken mütemadiyen sorulan sorulardan bazilari vardir iste efendim büyünce ne olacaksin , büyüyünce ne yapmak istersin diye. Bense hep zitliklarla yogrulmus bir çocuk olarak bir bakan edasiyla bu sorulara bilmis, bilmis ama büyük bir aptallikla cevap verirdim. Büyünce Tir söförü olucam, ve sigara içip dövme yaptiricam. O yasinla sigaradan ne anlarsin demeyin olay söyle basladi. Babaannemin ilmihal kitabinda anlatilan cehennem tasvirlerini andiran yaz sicaklarinda köye her gidisim tütün tarlalari içindi. Tütün fidanlarinin boyu okadar uzun ki büyüklerimiz bile tarlanin içinde biribirilerini zorlukla buluyorlardi. Ekimi zordur , toplamasi cabasi ama ben hep hayranlikla her devresini izledim. Ninem elinde deleç ile (bizim oralarda toprakta delik açmak için kullanilir, topraga ekilecek fidan için delik açilir) dizeyi bacaklarinin arasina almis önden gider, arkasindan ise dedem elindeki fidanlari açilan çukurlara yerlestirir, arkasindan gelen ben fidanlarin dibini toprakla örter ve su dökerdim. Kusursuz isleyen bir sistem. Ekim tamamlandiktan sonra belli araliklarla tütün tarlasi sulanir ve yaz sonuna kadar yapraklarin serilmesi beklenir. Nihayet fidanlar boyu asti sabahin ilk isiklariyla yüzümü bile yikamadan yataktan firlayisimi hatirlarim, normal zamanlarda küfür ettigim horozun kart sesi en güzel melodi gibidir. Içilen taze süt ve tereyagli ekmegim elimde tarlaya dogru yola koyuluruz.önümüzde bir deniz gibi tütünler. Inanilmaz güzel bir görüntü. Ilk önce dip yapraklari toplanir, sol elinle fidani tutarsin sag elinle ise seri bir sekilde yapraklari üst üste pastallayarak toplarsin. Deste deste toplanir, en çok sevdigim olayi ise ellerime birikmis olan simsiyah katran,ellerimi yikamaya kiyamazdim dakikalarca sirf ellerim katran olsun diye oradan buradan düzeni bozarak yapraklari toplardim ninemin bagirislarina aldirmadan. Büyü öglen yemegi çigliklariyla son bulurdu. Ninem nasilrasmis elleriyle o nur görüntülü kaymak tereyagini çikinindan çikarip , buram buram kokan kül ekmegine ( misir unu yogurulduktan sonra bahçelerde bulunan ates kuyucuklarinda üzeri külle kapatilarak pisirilirdi) sürerdi ,yazinca bile agizim sulandi sanki elimi uzatsam bu kül ekmegi yazdigim yerde bir lokma tadimlik alacakmisim gibi. Neyse yemek faslindan sonra tarlaya yardima gelen komsular isçiler tekrar islerinin basina dönerler. Canim ninem bir sultan edasiyla sofrayi toplar kirintilari basilmayacak bir yere silkeler allaha karnimiz doyurdugu için ellerini gökyüzüne açip sükreder ve evden getirmis oldugu ,gölgede beklettigi çikinlara sarili gügümden insanlari bir bir dolasip soguk limonata dagitirdi. Limonata kokusu ilk etapta okadar bogucu dagilir ki etrafta genzini yakar insanin katran dalgalariyla çakisirken. Kadinlar bir tarafta erkekler bir tarafta kadinlar günlük köy dedikodulari yaparken erkekler ise üstü kapali güya benim anlamadigim müstechen espiriler yaparlardi. Benden daha büyük olan diger akraba çocuklari sagda solda bildircin kovalamakla meskul iken bense tarlanin ortasinda büyüklerle ne yapiyorum katran kokusu içinde diye hiç merak etmezdim. Öglen yemeginden bir saat sonra tam günesin tepe vakti sicaktan dolayi toplama birakilir ve sepetlere yerlestirilir desteler halinde. Sepetlerde eseklere yüklenir , kadinlar önden giderler ki yemegi hazirlasinlar etrafi toplasinlar diye erkekler arkadan eseklerle birlikte dönerler. Gidiste farkina bile varmadigim patika dönüste gözümde öyle büyüyordu ki,birakin beni burada öleyim diyesim gelirdi. Hele ki dedemin biricik eseginin her gün ayni yerde günesin alninda inatla durmasi kimildamadan beni iyiden iyiye dellendirirdi, bi okadarda sevindirirdi çünkü dedem hemen gölgeye çekilir tütün tablasini açar ve geçen yilki mahsulü olan tütün parçaciklarini ovusturur koklar daha sonrada tablanin hemen kapaginda sikistirilmis olan kagidi çikarir büyük bir özen ve sabirla sarardi. Inanmiycaksiniz ama bu hayatimin belki de en güzel anlariydi. Dedemi öyle görünce saatler geçmesin, ben hiç büyümeyeyim, dersler olmasin, ben hep orada o sekilde kalayim isterdim. Ve büyünce yapacaklarimin arasina yeni bir hedef girmisti, sigarami kendim saracagim ..)))) benim için okadar ilahi bir görevdi ki sigara sarmak ifade edecek kelimeler bile aklima gelmiyor. Aksam eve vardiktan sonra tütünlerin kindap ipi dedigimiz iplere dizelenmesiyle devam ediyordu kocaman igneye benzeyen sislere geçirilir sisin dibindeki kindapa siralanir ve kurutma seralarina asilirdi. Seralarin içinde asilmis dize dize tütünler, kururken biraktiklari o nefis koku, ahhhhhh ne diyebilirim ki, insanlar çimenlere uzanip gözyüzünü seyretmeye bayilirken ben seralara uzanir basim dönene kadar asili tütünleri seyrederdim. Sonra dedem gelip beni zorla disari çikarir zehirlenecegimi söylerdi.Ninemlerin süt ve yogurt kokulu evlerinde sabahlara kadar sigarami kendim saracagim yasa gelmek için dua ederdim.

turan usta

disconnectus erectus | 01 October 2003 22:11

evet yeni bir mekanı paylaşmak için yeniden merhaba.. bugün bahsedeceğim mekan bünyesinde sulu ev yemeklerini de barındıran ikinci sınıf bir kebap salonu. ezogelin çorbasını ben bizzat tavsiye ediyorum. şahsına münhasır bir tuvaleti ve aile salonu bulunmayan bu küçük salonumuzun lavabosunda kağıt havlu yerine teksir kağıtları ve masalarında ikiye katlanmış -yine- ikinci sınıf peçeteler mevcut bulunuyor. ezogelin, -alıştığımız gibi- porselen kasede değil, gerektiğinde porselen izlenimi uyandırabilen plastik taklitlerinde sunuluyor fakat yine de lezzetinden bişey yitirmiyor. ve müşteri yemek sonrasında o çok sevdiğimiz “çay alır mıydınız?” sorusuyla muhattap oluyor. tabi tam da bu noktada, çayın oldukça leziz ve taze olduğunun altını çizmek ve sezarın hakkını sezara vermek gerekiyor fikrimizce.. (yazarınız iyi bir müşteri profili çizmiş olacak ki “turan usta”nın yakın -ve fakat ölçülü- ilgisine ve hatta kartına mazhar oldu yemek sonrasında). yarın gece yine burada dostlarım..