bildirgec.org

ne bu simdi alnımızda keriz mi yazıyor.

runaway-hafif | 29 August 2003 10:38

1 hafta önce telefon konusmamdan sonra (turkcell hazır kart kulanıyorum) sezen aksunun yeni kasetinden 2 parça ismi var melodileri telefonuza indirmek için su parça için xxxx felan kodu su parça için xxx felan kodu 7700 mı ne gonderin diyordu bende bi gazla hadi göndereyim dedim ama 1 hafta olmasına ragmen hala gelecek 4 konturumu sak diye aldılar bugunde turkcellin 4440532 li numarasını aradım sikayetimi soylemek için ama sikayet belirtmek için hiç bi secenek bulamadım. ne yani kontur alacaksınız su gibi ama hizmeti vermiyeceksiniz.4440532 arayınca bi 2 kontur daha gitdi.6 konturun onemi yok ama kerizmiyiz kardesim niye havadan 6 kontur bırakayım dimi ama zaten oto b. kontur cekiyorlar. sonra bende en son cagre sayfalarına giderek mail atdım.ama arkadasımdan su sozler iyiden iyiye sinirlenmeme sebeb oldu.”7585 telefonunu yonlendirmis telefonu actiginda 1 arkadsı not bırakmıs telefonuna mesaj olarak gelmis (2 kontur alıyorlar bırakılan herbir mesaj için) aynı mesajdan 2-3 defa daha gelmis tabi arkadasın konturları gidiyor.sonra oda mail yoluyla sikayetini bildirmis ama cevap 1 ay sonra gelmis konturları geri yuklenmis ama 1 ay sonra biraz ilgisizler gibi sanırım:)”

Türk kolası ve olası fenomenleri

her_kimse-hafif | 29 August 2003 09:11

Şimdi başlığa bakıp yine mi ‘Cola Turka’ demeyin yoksa en baştan bozuşuruz. Şimdiye kadar birçok şey söylendi, ahkamlar kesildi, yazıldı çizildi. Ama bu konunun boşta kalan bazı yönleri hala var gibi. Reklam üzerine konuşuyoruz tabii ki, yoksa kolanın tadı nasılmış, içilirmiş, içilmezmiş, yerli malmış desteklemek gerekirmiş, falan filan, vb. vs. İsteyen tadını beğenir içer, isteyen beğenmese de Türk malı diye destekler ki orası herkesin kendi bileceği bir iştir, karışılması abestir.

Şimdiiii, o reklamda der ki, cola turka içilince amerikan rüyası turkalaşacakmış. Böyle bir şeyin değil gerçekleşmesi, söylenmesi bile akla ziyan ve dünyanın sonunun gelip de büyük hesap gününün geldiğine dair en büyük alametlerden birisidir. Şimdi düşünebiliyor musunuz, adam amerikalı, dolayısıyla amerikada yaşıyor. Hayat standardları da malumunuz. Hergün orda burda, televizyonda, sinemada bazen yanıbaşımızda görüp yutkunmaktan bademciklerimizi şişiriyoruz (ben değil, yanlış anlamayın). Bu adam kalkacak cola turkayı içecek ve bir anda amerikan rüyası hoooop güm olacak. Bunun yazan varsa eğer yazamadan bozsun. Düşünün ki bu koladan sonra amerikalılar türkleşmiş, amanın da amanın. Neler olabileceğini düşünebilmek için beyninizin olanaklarını sonuna kadar zorlamak gerekecek herhalde, o nedenle bu konuda herhangi bir yorum yapmıyorum, çünkü bu konu ayrı bir makale hatta doktora tezi olabilecek boyutlarda. Zaten bu kola turkayı anti-amerikan şer birliğinin ortaya attığına eminim. Dost(!) ve müttefik (!) bir ülkeyi içten yıkmak ve bölmek için tasarlanmış, bol miktarda yıkıcı ve bölücü unsur içeren, türklerin orta asyadan sonra kurutmaya talip oldukları diğer ülkenin amerika olduğunun açık ve net bir delilidir bu reklam. Lütfen inanmayalım, inananları şiddet kullanarak vazgeçirelim, kendimiz de inanıyorsak çekinmeden aynı uygulamaları kendi kendimize de yapalım.

Artık kimseyi sevmek istemiyorum demişti..

kitty | 29 August 2003 02:25

Bütün sevdikleri, onları sevdiğini söylediği anda esrarengiz bir şekilde çekmişlerdi kendilerini geriye. Bazıları beğenmemişti onu, bazıları tanıdıkça bağlandıklarını hissedince bir anda kaybolmuştu, bazıları başkası varken bir de o olsun diye harcamıştı, bazıları ise.. en fazla, daha fazla ne olabilirdi ki?
Herkese ve her şeye yalanlar söyleyerek dakikalarla sınırlı bir birliktelik için, saatlerce yol gitmiş; düşünmüş, düşünmüş.. mutluymuş.. karşısındaki de mutluymuş galiba bu sefer.. zaten o da bununla beraber huzurluymuş.. tek taraflı mutluluklar ona göre değil ki zaten.. tek taraflı mutsuzluklar gibi.. sen ve ben’den vazgeçip “biz”i isterdi o.. uğraşırdı; bazen en fazla 10 saniyede okunan bi mesaj için saatlerce, abartarak günlerce düşünürdü.. ya da sevdiği adam için yine her şeye ve herkese rağmen araştırırdı; en fazla bir sayfayı dolduracak şeyler için koşuştururdu.. bazıları teşekkür bile etmedi, bazılarıysa gözünün önünde yırttı bunları; yapma bana, istemiyorum! diye.. üzüldü, ağladı ama göstermedi, ertesi gün daha bir fazlasıyla çıktı karşısına; yerdeki kağıt parçaları daha fazlaydı artık.. kim ve ne olursa olsun yapmayacağım dedi.. ama hep yaptı.. biliyordu hep yapacaktı da.. yapmayıp da ne yapacaktı?! Ha, artık daha kime ne yapacaktı?! Yeterdi ve artardı bile..
Onu ve sevgisini kaybettikten sonra arayanlardan da nefret ediyordu hiç etmediği kadar.. onu sevmediklerini söylediklerinde, gittiklerinde bile kimseye, kendine bile çaktırmadan hala seviyordu oysaki.. yine kaybetmek istemiyordu, karşısındakinin kaybetmesini istemediği gibi.. çünkü biliyordu; eğer sevgisi biterse, eğer karşısındaki bunu gerçekten tüketirse, bir daha kimse bir şeye dönemezdi.. sadece karşısındakiler dönerdi; onda nefret ve kahrolası soru işaretlerini bırakıp giderlerdi..
Karşılık alamamaktan bıkmıştı.. belki de yalnızlıktan.. karşısına çıkanlarda hep öyle demedi mi?!; ne hikmetse yalnızlıktan nefret ederlerdi, ama kurtulamazlardı da.. azıcık ilgi, azıcık sevgi gördüler mi nereye giderlerdi, söylemezler ki! Acaba hepsi toplaşıp aralarına yenisinin katılmasını mı kutlardı? Bilmezdi ki hiç.. bilemezdi.. Ona olan binlercesine rağmen diğerleri o kadar iyiydi ki!
Bazen nefes alamazdı, sıklaşırdı zaman zaman.. ne yapacağını çok şaşırırdı, hep şaşırtırlardı.. beş kilo dondurma yiyip patlamak istedi bazen, bazen de yüzünde nasıl dağıldıklarını görmek için aynaya parfüm şişelerini fırlatmak istedi.. Kendince sözler verdiğini zannederdi; bugün son diye, hayatı boyunca bunu hiç beceremedi.. beceremeyecekti de..
Oysa o kadar azla yetinirdi ki, ötekiler gibi aldıkça daha fazlasını istemezdi, aldıkça daha fazlasını verirdi.. mutlu olamadı hiç.. ama hep hak ettiğini düşündü.. ama sadece düşündü.. hiç elde edemeden..
Parçalanmıştı, birisinin onu tamamlamasını, yapıştırmasını beklerdi.. acaba bu mu ağır gelirdi.. ama karşısındakilerin daha hastalıklı olduklarını, anlatmayı sevdiklerini görünce kendisinden söz edemezdi.. düzeltmeye çalışırken onları, daha da bir mahvederdi kendini.. sonrası yine yalnızlık.. yine yeni baştan.. aynı filmi farklı oyuncularla defalarca çekmişti.. her birinde de heyecanla başlayıp, gözyaşlarıyla bitirmişti..
En azından biraz daha sabretmeliydi.. yapabilirdi.. evet, şimdiye kadar hiç yapamamıştı ama niye yapamasındı.. yoksa beklediği gün geldiğinde de keşke gelmeseydi mi diyecekti.. oysa ne kadar fedakarlık yapacaktı sevdiği adamın kollarına gidebilmek için.. uykusuzluk, yorgunluk, çaresizlik, yalanlar.. daha da fazlası.. ne için? Muhtemelen yine onu terk edecek biri için.. yine onu yalnız bırakan allahın cezası biri için.. oysa tanıdıklarına hep heyecanla anlatırdı en basit telefon konuşmalarını bile.. gönderdiklerine baksınlar diye telefonu hep göz önündeydi; ah yanlışlıkla biri alsa da baksa da tepki verse de diğerleri okusa da.. çünkü diyeceklerdi ki en sonunda onun da onu seven bir sevgilisi vardı.. o da mutluydu..
Çok fazla rüya görürdü.. her yerde her şeyde sevdikleri çıkardı karşısına; öyle ki bazen sokaktan geçen bir insan, bir satıcı ya da doktor kılığına girerlerdi.. bazen figüran olurlardı bazen de başrolde.. buna bile ne kadar mutlu olurdu; hele de uzun zamandır görmemişse.. zaman uzarsa; kalbi ve vücudundan sonra beyni de kırmızı alarma geçerdi; sadece telefon konuşması, mesaj ve maillerle iletişim kurardı rüyalarında.. ama sahne arkasında bile olsa bir yerde olması rahatlatırdı onu.. sabah kalktığında 5dk öncesine dönmeyi nasıl da çok isterdi; sırf o satıcıdan bir kitap daha almak için, hiç sevmediği hastanelerde doktora bir kez daha gitmek için, sokakta amaçsızca yürümek için..
Ya çok salaktı, ya da çok akıllı.. bazen insanların diğer insanlarla ve olaylarla olan bağlantılarını mucizevi ya da tesadüfi olarak çözerdi.. bazıları hoşlarına giderdi insanların, şaşırtılmayı severlerdi.. bazıları ise gizlerini ortaya çıkardığından huysuzlaşırlardı.. ama kız zararsızdı; sadece kendisine yapılmasını istediklerini başkalarına yapardı; diğerlerinin fazlalık-üstünlük gördüğü aslında eksikliği yüzündendi.. ve bilmezlerdi bu kızın ne kadar saf bir salak olduğunu; sevimsiz bir olayı çözdüğünde sevdiği adama asla yakıştıramazdı, sevdiği ve kendisini sevdiğini düşündüğü bir insanın yalan söylemeyeceğini düşünürdü.. gözünün önündekini, hemde kendi bulduğu bir şeyi sırf o yapmaz diye konduramadığından anlamazdı..
İçmek istemezdi böyle zamanlarda çünkü çok içerdi, duramazdı ve çok sarhoş olurdu, telefon açardı, yarım yamalak mesajlar atardı, karşısındaki daha da bir uzaklaşırdı.. ya da çok sevdiği, en sevdiği şarkılarda yanındakine sarılır hıçkıra hıçkıra ağlar, işte o zaman anlardı aslında kimsenin onu sevmediğini.. belki de sarıldığı, teselli ediyormuş görüntüsündeki insanlar da istemezdi onu.. nereden bilebilirdi ki?! Bir iyi bir kötü davranırlardı; bir gün işte gerçekten arkadaşım dediği olanca uyuz davranır istemez, itelerdi onu.. önce dalgaya vururdu, gülerdi içi kan ağlarken.. ama bakardı ki gerçeklik payı var; çekilirdi köşesine ve ağlardı, ağlardı, ağlardı.. ağlayamayacağı günün gelemeyeceğini zannederdi; isteyince ya da kendisine gerek kalmadan karşısındaki isteyince nasıl da ağlardı.. ağlamak bazısına yakışır; gözyaşları sessiz sakin süzülür, gözleri buğulanır, saf bir görüntü ortaya çıkar.. onlardan asla olamadı; fışkırırcasına gelen gözyaşlarının ardında kıpkırmızı gözler, ses çıkmasın diye kemirdiği şişmiş dudakları olurdu hep.. o yüzden ne birisinin yanında ne de telefonda ağlamak isterdi.. söyleyeceklerinin çoğu hep içinde kalsa da ağlayacağını hissedince ya kalkar gider ya da telefonu hemen kapatırdı.. ağlardı; özlediğini ama sabrettiğini söylerdi, ağlardı; ne kadar istemesine rağmen sevdiğini söyleyemezdi, ağlardı; umursamazmış gibi görünür ama dayanamaz hemen sesini duyardı en azından..
Ama son günlerde fark etmişti ki artık istese de, karşısındakiler istese de ağlayamıyordu.. çok üzgündü karşısındakileri hayalkırıklığına uğrattığı için.. ya umursamıyordu ya da artık yetmişti.. ki muhtemelen ikinci şıktı.. zaman zaman kendisinin diğerlerine ifade ettiği gibi.. farketmeden bir kağıt kalem aldı ve hayatına girmiş herkese gülümseyerek ama buna tezat hiçbir şey hissetmeden bu mektubu yazdı;

Yeter !.. Daha Cok Acıtmalısın.

a C k | 28 August 2003 21:07

Acı,.. biraz daha.. daha daha daha daha daha ! Lutfen biraz daha.. Gel, iyice gel. Ensemden girip belimden cik.. Sonra gozlerimden girip kafamin ortasini patlat ! Nefret ediyorum,.. kendi kendime yettigimi unutturma bana ! Acı’yı hissetmemi sagla, gokyuzunde bir kus gibi ucarken ruzgar kessin derimi, kanayim. Daha fazla kanayim, bitsin ama yine baslasin… Yukseldikce nefes alamamak yerine ben vazgececegim seni icime cekmekten.. ve cikip o tepeden, o derin’den sana baktigimda, aslinda saclarimi tariyor olacagim.. birden yine carparsan eger tam sirtimdan gir ve gogsumden cik.. Giderken kalbime de ugramayi unutma.. Unutma ki unutulma !..

Nokia Nereye Gidiyor???

Tibuk_Pasha | 28 August 2003 14:53

Bildiniz gibi Finlandiyalı Telefon üreticisi Nokia son bir yıl içerisinde teknoloji devi diye geçinen japon şirketlerini sollamak bir yana ezdi geçti, fakat bu işin sonu nereye kadar devam edecek hiç düşündünüzmü? özellikle simbian kullanılan 2 modeli 3650/7650 durumu fazlasıyla abarttı doom un yanı sıra nokia firmasının açıklamaları yakında cep teleonlarında istediğiniz PC oyunlarının oynanabileceği şeklinde peki bizim bir suru dolarlar veripte aldıgımız ekran kartları işlemciler boşamı gidicek yani sadece bir telefonda otobuste yanınızda oturan biri en kallavi oyunları oynayabilecekmi? bence artık bu işlere bi standart getirilmesinin zamanı geldi :=) SİZCE???

nefret

fatosela | 28 August 2003 13:37

Aptal insanlardan, ne istediğini bilmeyenlerden, bencil yaratıklardan, bu yaratıklara güvenen beyin özürlülerden, dengesizlerden ve bütün bunların beni bulmasından nefreet ediyorum…