bildirgec.org

Klavyem… Senden 104 kez özür diliyorum…

pinkfloyd | 27 April 2003 09:01

Dün, klavyemi temizleme kararı aldım. Ama her zaman yaptığım gibi üzerinden temizlemeyecektim.. Klavyenin her tuşunu tek tek çıkarıp temizlemeliydim.. İki buçuk yıldır kullandığım bu klavyenin içi pis olmalıydı…

Klavyeyi açınca, tam bir şok geçirdim! Klavyenin tuşunu yerinden söktükçe, altındaki leş gibi simsiyah tabakayı görünce midem bulandı… Yapacak bir şey yoktu.. Ama ne kadar pis bir insan olduğumu, klavyenin o halini görünce anladım. Sigara külünden çekirdek kabuğuna, bir sürü tüy yumağından kahve lekelerine kadar içerisinde ne ararsanız vardı.. Üstelik çok fazlaydı.. Çaresiz temizlemeye başladım. 6 saat sürdü, abartmıyorum… Tüm Cumartesi günümü aldı.. Ama şimdi pırıl oldu..

Belediyenin süper adamı.

Ho_Amca | 27 April 2003 01:27

Geçen sene ITU inşaat mühendisliği, inşaat jeolojisi dersine girdiğimde diğer derslerden almadığım zevki burada aldığımı farkettim. Hocamız 1 saat ders yapar 2 saat bizle geyik yapardı. “Hah!” dedim, işte özlediğim lise ortamı. Kişiliğine şahsına çok güvendiğim, şu anda halen maden mühendisliği dekanlığı yapmakta olan hocamız Mahir Vardar bu derslerden birinde ilginç bir olay anlattı. Ben onun yalancısıyım.

İstanbul büyükşehir belediyesinden bir şahıs, kendini geliştirmiş etmiş, nasıl olmuşsa tüm İstanbul’un alt yapısını ezbere biliyormuş. İnsan beyni sınırları dahili içinde dedim garipsemedim. Benim garipsediğim başka bir olay. Kesinlikle bunları herhangi bir şekilde belgeleme gereği duymuyormuş, bunları kağıda aktarmayı teklif etseler de kabul etmiyormuş. Elleri mahkum birşey de yapamıyorlarmış. Herhangi bir kazı olacağında bu adama gidilip soruluyormuş. Bu adam aha burada kanalizasyon var, burada su borusu var dediğinde çıkıyormuş. İşini garantiye almak için geleceğe yatırım olsun diye böyle yapıyormuş. “Peki bu adam yarın bir gün hayata gözlerini yumsa ne olacak?” diye soruyor insan kendi kendine.

Bunun cevabı da var. Oğlunu ya da bir yakınını bu gibi duruma hazırlıyormuş. Tıpkı coca colanın formülünün birkaç kişi tarafından bilinmesi gibi, İstanbul’un alt yapı haritası da iki şabalak tarafından biliniyor.

Bu ciddiyetsizlik, daha önceden haritanın çizilmemiş olmasının sebebi nedir? Sevdiğim bir yazarın İlhan Selçuk’un köşe yazısından çalarak söylüyorum:

Can-sız-

plumprune | 27 April 2003 01:23

Yavaş yavaş merdivenlerden çıktı, kararsız kalmış isyankar basamaklar arasında hiç bitmeyen bir tartışma söz konusuydu:

“aşağı mı iniyoruz, yukarı mı çıkıyoruz?”

En alt basamak ve onun takipçileri aşağı indiklerini, ulaşılacak en yüce mertebenin en alt basamak olduğunu iddia ederken, en üstteki ise göğe doğru ilerlemesinin onu yücelttiğini söylüyordu. En alt basamak ısrar etti:
“Hayır, ben olmazsam sen düşersin, demek ki temelin benim; ben, sen olmasan da ayakta kalabilirim.”

En üst basamak:
“Sen olmak kolay, yere en yakın olansın, önemli olan ben olmak, senin göremediklerini ben görebilmekteyim, beni yok etmek elinde olmadığına göre, boşuna kaderine direnme.”

dolaptaki ölü kedi yavrusu

aziL | 27 April 2003 00:47

belki sizin hayatınızda daha ilginci olabilir ama bugün gerçekten de çok şaşırdım.

benim için sabahın körğnde, yani 10’da uyanmış, elimi yüzümü yıkamama rağmen sersem gibi bir halde dolabımdan o gün giyeceğim pantolon gömlek filan alıyordum.

sıra çorap seçmeye geldiğinde, çekmeceyi yarım açarak elimi soktuğumda çoraplarımın olamayacağı kadar yumuşak birşeye elim değdi. uyku sersemi ne olduğunu anlamaya çalıştım ve anlayamayınca çekmeceyi sonuna kadar açtım.

ne göreyim, beyaz bir kedi yavrusu. ölmüş.

Ne ifade eder?

aksangrav | 26 April 2003 20:42

“Alakamızı uyandıran bir kimseyi, bizce meçhul ve meçhullüğü derecesinde cazibeli bir hayatın unsurlarına karışmış sanmak ve hayata ancak onun sevgisiyle girebileceğinizi düşünmek bir aşk başlangıcından başka ne ifade eder?”

Marcel Proust