Trainspotting, ilk izlendiğinde çoğumuzun, ilk 5’im, ilk 10’um, ilk 17’im vs. sıralamalarının üst basamaklarına yerleştirdiğimiz bi film. Trainspotting’i takibim, Mezarını Derin Kaz ile başlamıştı. 96 yılında, okulun sinemasında 100.000 TL.’ sına izlemiş ve yurda döndüğümüzde bizi, filmde bayılma tehlikesi atlatanlar, filme pek bi anlam veremeyenler, filmi beğenip bi kere daha izlersem daha iyi olurlar gruplarına ayırmıştı.
Bayılma tehlikesi atlatanların, kimmiş ki yönetmeni diye burun kıvırmalarından sonra, filme bi daha gidip ayrıntılı bilgi edinip yine de tekrar izlemeye razı edemediğim bir inat sözkonusuydu. Danny Boyle olduğunu öğrendiğim yönetmeni çeşitli dergilerden takip etmeye de başlamıştık tabii. Trainspotting’ den bahsedildiğinde tabii merakla beklemeye başladık ki, burdan da bu filmin bir kitaptan uyarlandığını,yazarının da Irvine Welsh olduğunu öğrenmiştim. Bir diğer beni meraklandıran şeyse, ^^Mezarını Derin Kaz yılın en iyi filmiyse, Trainspotting son 10 yılın en iyi filmi.^^ cümlelerinin kurulduğu bir dergiydi. Bilgiler bilgileri, sonbahar yaprakları kovalarken Trainspotting gösterime girmişti. Filmin replikleri şurda ve şurda görüleceği üzere….Uyuşturucuyu her bırakmak istediklerinde, kafalarını klozet kapaklarında bulan bir topluluk vardı karşımızda. Film, hem eğlendiren eğlendirirken de düşündüren cinsten bi yapıttı. Spud’un duvara tırmandığı sahnede kesinlikle garip olmuştum, ciddi ciddi üzüldüğümü hatırlıyorum ya da onun gibi bişi..Filmdeki uyuşturucu satıcısını Irwine Welsh’in canlandırdığını da eklemeden geçmiyim. Şu rahibe lakablı.. Muhteşem müziklerin(Iggy Pop misal..), bol küfürlü özdeyiş niteliğindeki konuşmalara eşlik ettiği filmi nihayetinde 3’er 5’er izledik. Yine olsun yine izleriz..Akabinde yine bir Irwine Welsh uyarlaması olan Asit Evi geldi.