Bugüne kadar insanlığın başına gelen en büyük felaketler hangileridir diye düşündüğümde elbette aklıma hemen savaşlar, yani insanların birbirlerini ortadan kaldırmak için gösterdikleri ‘insan üstü’ gayret süreçleri geliyor; ardından şu rakamları hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum:1. Dünya Savaşı: 40 milyon can kaybı2. Dünya Savaşı: 60 milyon can kaybıKore Savaşı: 3 milyon can kaybıVietnam Savaşı: 1.2 milyon can kaybıBu sonuçları başlıktaki rakamla kıyasladığımızda, felaketin boyutlarını kestirebiliyoruz. Kara Ölüm adı verilen salgın hastalıklar silsilesinin patlak verdiği 1300-1450 tarihleri arasında dünya nüfusunun ortalama 500 milyonu geçmediğini de hesaba katttığımız zaman felaketin dimağa durgunluk verecek büyüklüğünü vurgulamış oluyoruz.

Yazının devamında detaylandıracağım, tüm dünyada ortalama 150 yıl süren Kara Ölüm; Yersinia pestis adı verilen bakterinin yol açtığı salgın hastalıkların dünya nüfusunun üçte birini ortadan kaldırması olayıdır. Çoğunlukla Batı Avrupa’da yaygın olan hastalık mikrobu, fareler ve pireler aracılığıyla yayılmıştı. Kurbanlarını feci şekilde ortadan kaldıran hastalıkları tedavi etmek dönemin tibbi imkanlarıyla mümkün olmayınca insanlar farklı çözümler aramışlardı: Taşıyıcı olduğu sanılan insanlar yakılıyor, Almanların hastalıkların sorumlusu olarak gördükleri Yahudiler katlediliyordu. Hastalık ortadan tamamen kalktığında hayatta kalabilenlere geniş araziler kalmıştı. Avrupa’da, ekonomik, sanatsal, kültürel anlamda büyük bir karamsarlık ve çöküntü başgöstermişti.Page copy protected against web site content infringement by CopyscapeYersinia pestis nedir, ilk olarak nasıl yayılmıştır:
14. yüzyılda ilk olarak Orta Asya ve Hindistan’da ortaya çıktığı tahmin edilen Yersinia pestis mikrobu, genişleyen ticaret yolları üzerinden tüm dünyaya yayılmıştı. Mikrop en büyük kayıpların yaşandığı Avrupa’ya, Asya’dan tahıl ve eşya getiren gemilerin taşıdığı fare ve pire gibi hayvanlarla taşınmıştı. Asya ile en büyük hacimli deniz ticareti Cenevizlilertarafından gerçekleştiriliyordu. Sicilyalimanlarına ulaşmaya çalışan Cenevizli ticaret gemilerinde bulunan tüm mürettebat hastalığa yakanmıştı. Bu gemilerden bazılarına açık denizde hareketsiz ya da kıyıya oturmuş vaziyette rastlanıyor, içine girildiğindeyse tüm mürettebat ölü bulunuyordu. Halkın bu gemileri yağmalamasıysa, hastalığın yayılmasına katkıda bulunuyordu. Öyle ki hastalık önce tüm İtalya’yı sarmış, oradan da sırasıyla Fransa, İspanya, Portekiz, İngiltere ve İskandinavya’ya ulaşmıştı.

3.3 milimetre boyundaki taşıyıcı bocek
3.3 milimetre boyundaki taşıyıcı bocek

Hastalığın tüm Avrupa’ya yayılmasının ardından yaşanan olaylara şahitlik eden Sienalı Agnolo di Tura şöyle diyordu:

Yüzlerce insan gece gündüz ölüyordu. Herbirini kazdığımız hendeklere atıp üzerlerini toprakla örtüyorduk. Hendekler kısa sürede dolunca hemen yenilerini kazıyorduk. 5 çocuğumu kendi ellerimle gömdüm. Hayatta kalanlar dünyanın sonunun geldiğine kanaat getirmişti.

Her nekadar hastalık 14. yüzyılda başgöstermiş olsa da, hastalık mikrobu olan Yersinia Pestis’i tanımlamak ancak 19. yüzyılda mümkün olmuştur. Alexandre Yersin adlı bakteriyolojist, son olarak Hong Kong’da rastlanan bakteriyi araştırmış ve Enterobacteriaceae grubuna giren bakterinin ölümcül olduğunu belirtmiştir. Pasteur Enstitüsü’nde çalışan Yersin, bakteriye kendi adını verirken, ona çare olacak ilacı da burada geliştirmiştir. Birkaç gün içerisinde kurbanını ortadan kaldıran bakteri, toplu ölümlere yol açmak amacıyla bioterörizm dahilinde de kullanılmıştır. (Söz konusu bakteri Japonlar tarafından 2. Dünya Savaşı’nda laboratuvar ortamında üretilip, Çin’e karşı kullanılmak üzere hazırlanmıştır. Çin’li esirler üzerinde denemeler yapıldığı bilinmektedir)Page copy protected against web site content infringement by CopyscapeKara Ölüm sürecini oluşturan salgın hastalıklar hangileriydi?
Genelikle pire ısırması ile bulaşan yersinia pestis bakterisinin yol açtığı hastalıklar birbirine benzeyen 3 ayrı formda kendini gösteriyordu. Bunlardan en yaygını bubonic; yani kasık ve koltuk altı lenf bezlerinin iltahaplanması hastalığıydı. Hastalığın bulaşmasından en fazla 7 gün sonra hayatını kaybeden kişiler, bu süre içinde öncelikle yüksek ateş, şiddetli öksürük, kan kusması ardından da kasık, boyun ve koltuk altında müthiş acı veren kabarma gibi semptomlar geliştiriyorlardı. Son olarak kanın zehirlenmesi ile kurban feci şekilde can veriyordu.

Papaz tarafından kutsanan hastaların yüzlerindeki kabarmalar görülebiliyor
Papaz tarafından kutsanan hastaların yüzlerindeki kabarmalar görülebiliyor

En öldürücü olan septicemic formunda, hava yoluyla bulaşan bakteri direkt kan dolaşımını hedef alıyor, burada yayılan bakteri 3 günden az , bazende birkaç saat içinde hastayı zehirliyor.

Hastalığın tipik göstergesi olan boyunda şişlik
Hastalığın tipik göstergesi olan boyunda şişlik

En az görülen form Pneumonic olarak karşımız çıkıyor. Öncelikle akciğerleri kaplayan bakteri, buradan kan dolaşımına katılarak 2-4 gün içinde kurbanına can verdiriyor. Semptomlar ise; yüksek ateş, baş ağrısı, aşırı yorgunluk, nefes almada güçlük, göğüs ağrısı şeklinde ortaya çıkıyor.Nüfusun azalışı
Verilen rakamlar her kaynakta farklılıklar gösterse de, herbiri 75-200 milyon arası insanın hayatını kaybettiği yönünde mutabık.Hastalık mikrobunun doğduğu yer olarak kabul edilen Çin’in Hubei bölgesinde 1334 yılında 5 milyon insanın öldüğü tahmin ediliyor. Burada 1350 yılına kadar hastalık ya da hastalık kaynaklı kıtlıklar toplam nüfusu 125 milyondan 65 milyona düşürüyor. Japonya ve Kore’de ise bu salgınlara hiç bir şekilde rastlanmıyor.Avrupa’da da 1350 yılına kadar toplam 35 milyon insan hayatını kaybediyor ve bu rakam Avrupa’nın toplam nüfusunun üçte birine karşılık geliyor. Mikrobun Avrupa’daki şiddetinin en büyük sebebi, kalabalık kentler ve bu kentlerin farelere ve türlü böceğe ev sahipliği yapan aşırı kirliliği…Orta çağın derebeylik hakim siyasi oluşumu elbette gelirler arası uçurumları, fakirliği ve yeterli beslenememe gibi sorunları da yanında getiriyordu. Bunlar da hastalığın yayılmasını kolaylaştırıyordu. Ayrıca derebeylerinin topraklarını genişletmek için verdikleri mücadeleler, yeni yerlerin istila edilmesiyle sonuçlanıyor, böylelikle hastalık, normalden daha büyük bir hızla yayılmış oluyordu. Doğal olarak böylesine büyük bir salgın, seçkinleride etkiliyordu: Dönemin Portekiz hükümdarı Alfonso XI of Castileyaşamını yitirirken, Avrupa’da geniş toprakların sahibi olan Peter IV of Aragonkarısını ve kızını kurban veriyordu.

Mikrobun yayılma rotası
Mikrobun yayılma rotası

Daha birçok seçkini kurban eden salgın 1348’de Suriye’de 400000 , Gazze’de 10000 kişiyi öldürüyordu.Page copy protected against web site content infringement by CopyscapeSosyal ve ekonomik hayata etkileri
Avrupa hükümetleri, krize cevap vermek konusunda salgın kadar hızlı olamadılar. Özellikle büyük kentlerde nüfusun yarısının ortadan kalkmış olması sıradan bir olaydı. Dağ etekleri gibi izole mekanlarda yaşayanlar salgından etkilenmezken, hastalarla tedavi amacıyla yakından ilgilenen papazlar ve manastır görevlilerinin tamamı hastalığa yakalanmıştı. Felaketin sebebinin açıklayamayan yetkililer, olayın sorumlusu olarak astrolojik unsurları, depremleri göstermiş, bazılarıysa Yahudilerin su kaynaklarına zehir karıştırdığını ileri sürmüştü. Bu felakete farelerin yol açabileceği kimsenin aklına gelmemiş, yalnızca tanrının verebileceği cezanın böylesine büyük bir bilanço yaratabileceğine inanır hale gelmişlerdi. Toplam 200000 nüfuslu Mainz ve Cologne adlı iki Yahudi halkı 1349 Ağustos’unda Strasbourg’da katledildi. Bunun gibi anlamsız önlemler salgını durdurmayınca hükümetler, yiyecek stoklarını kontral altına aldı, balık avlanmasını yasakladı ve ülkelerine dışarıdan yiyecek getirilmesini engelledi. Azalan çiftçilerin ellerindeki az miktarda tahıl da krallar tarafından ordu için kulanılıyor, böylelikle bir de kıtlık başgösteriyordu. 1337 yılında İngiltere ile Fransa arasında başlayan Yüzyıl Savaşları; fakirliği, açlığı, hastalığı iyice körüklüyor, Avrupalı halk tam bir sefalet içine düşüyordu. Avrupa’nın nüfusu 1420 yılına kadar düşüyor ve ancak 1470 yılından sonra yükselebiliyordu.

Günümüzün bazı ekonomistlerine göre kapitalizmin kökleri Kara Ölüm’e uzanıyordu: Kara Ölüm süreci sonlandıktan sonra ucuz işçi bulmanın zorlaşmasıyla vazgeçilmezliklerini kaybeden derebeyleri, çiftçilerle maaş, fiyatlar ve özgürlükler konusunda ciddi bir yarışa girmişlerdi. İşçilerin gördüğü rağbet, onların elini güçlendiriyordu. Zaman içinde işçilere bağımlılığı artan derebeyleri, dengeyi tersine çevirmek için günümüzde kapitalizm olarak tanımlanan bir düzen getirmeye çalıştılar. Bu baskıcı tavır, Avrupa’nın heryerinde çiftçi ve zanaatkar ayaklanmaları olarak karşılık buldu, ve ardından Reformlar hatta Rönesans sürecine girilmiş oldu.Katliamlar
Bazı hıristiyan gruplar olaydan sorumlu tuttukları Yahudileri, çingeneleri, dilencileri, gezginleri, keşişleri toplu şekilde katlettiler. Yüzünde sivilce olduğu görülen insanlar bile, taşıyıcı oldukları gerekçesiyle öldürülüyordu.

Yahudilerin toplu biçimde yakılışı
Yahudilerin toplu biçimde yakılışı

Katliamları tetikleyen bir durum da yaşam tarzlarındaki farklılıklardı: Yahudilerin dini bir zorunluluk olarak, ortak su kaynaklarını kullanmayışı, onların kaynakları kasıtlı olarak zehirlediğini düşündürmüştü.Yahudilerin katledilişi her zaman etnik bir nefretten kaynaklanmıyordu: Hıristiyanlardan daha zengin olan Yahudiler, onları kayıran derebeylerine protesto olarak da öldürülüyordu.Din
Kara Ölüm, halkın kiliseye ve onun yetkililerine olan güvenini azaltmıştı; dini yetkililer çare bulmak konusunda sözlerini yerine getirememişlerdi. Kilisenin bu konudaki başarısızlığı insanların alternatif inançlara yönelmesine sebep oluyordu; öyle ki, hedonizm (zevk düşkünlüğü) ve flagellant ( kendi kendine acı çektirme) gibi eğilimler başgöstermişti. Salgının bir türlü durdurulamaması insanlara bunun tanrı tarafından günahlarını cezalandırmak için gönderdiği bir alamet olduğunu düşündürüyordu.

Salgından en çok etkilenenlerde şüphesiz dini yetkililer oluyordu: Hastaları iyileştirmeye çalışan yetkililerin onlarla kurduğu temas kolaylıkla mikrop kapmalarına sebep oluyordu. Henüz eğitimini tamamlamamış, tecrübesiz din adamları ise hemen ölenlerin yerine geçiyordu.Salgının diğer etkileri
Çeşitli çözüm arayışlarına giren halk, bu durumun ‘şeytan işi’ olduğunu düşünerek, şeytanlarla ilişkilendirdikleri kedileri yok etmeye başladılar, bu da doğal olarak mikrobun taşıyıcısı olan farelerin artmasına sebep oldu.Page copy protected against web site content infringement by CopyscapeSimyacılardan medet uman bazı insanlar, metal karışımlarının daha da büyük zararlara yol açtığını farketmişti. Bir dönem likör içkisin tedavide uygulanmaya başlanmış, likör fiyatları artmıştı.Neredeyse hiçbir ülkede doktor kalmamıştı; hayatta kalan doktorlar tedaviye zorlanıyor, kabul etmeyenler öldürülüyordu. Birçok doktor, hastalığın çaresi olmadığını farkedince, en azından hayatta kalabilmek için bölgelerinden uzaklaşıyorduHayatta kalabilen insanların genlerinde (CCR5 delta 32) , HIV’ye de bağışıklık yapan bir mutasyon olduğu ileri sürüldü. 19. yüzyılda yapılan bu tahmine göre, gen mutasyonu gerçekleşmeseydi, sonuçlar daha da kötü olabilirdi.

Wymouth limanı önündeki anıt
Wymouth limanı önündeki anıt

Salgının sonlanmasından sonra edebiyat alanı tamamen bu alana yönelmişti. İnsan hayatının bu derece ucuzlaması üzerine edebiyatçılar, ‘anı yaşamak’ ve ‘hayattan zevk almak, yarını düşünmemek’ gibi konulara vurgu yapmaya başladılar.Page copy protected against web site content infringement by Copyscape