Tonlarca insan!
Soylent Green (1973), Richard Fleischer‘ın, Harry Harrison’ın aynı adlı romanından uyarladığı, 2022 yılında, nüfusu kırk milyonu bulmuş bir New York şehrini sahne olarak kullanan bir karşıt-ütopya (distopya).
Aşırı nüfus artışı ve çevre kirliliğinin doğurduğu sera etkisi medeniyeti bitme noktasına yaklaştırmıştır. Öyleki yaşlı bir insan bir parça sığır eti görebildiğinde gözyaşlarına kapılmakta, eski güzel günleri görmeyen yaştaki bir adam musluktan akan suyu ve bir kalıp sabunu görünce çok şaşırmaktadır. Gerçek sebze, meyve bulmak zenginlerin bile güçlükle başarabildikleri bir şeydir. İnsanların bir kısmı bina merdivenlerinde yatıp kalkmakta, bu yeri başkalarına kaptırmamak için silahla nöbet beklemektedir. Makineler bozulmakta, tamirinde güçlük çekilmektedir. Ölen insanların cesetleri çöp öğütme merkezine gönderilmektedir.
Böyle bir dünyada (eski güzel günleri görememiş bir yaşta) yaşlı kâtibi Sol ile bir dairede yaşayan 14. Bölge dedektifi Thorn’un (Charlton Heston) önüne çözmesi için bir suikast vakası gelir. Bu davayı çözmek isteyen Thom korkunç gerçekle yüzleşmek zorunda kalır.
Filmin en etkileyici bölümü şu bence: Eski güzel günleri görme fırsatı olmuş Sol (Edward G. Robinson), 2022 yılının dünyasına bir türlü uyum sağlayamaz. Bir de herkesten gizlenen gerçeği öğrenince kararını verir. Yeni dünyaya uyum sağlayamayan insanlara mutlu bir ölüm imkânı sağlayan ve “Home / Yuva” gibi sıcacık bir ismi olan merkezlerden birine gider. Gerekli evrakları imzalar. Son derece nazik çalışanlar eşliğinde beğendiği renkteki odaya gider.