bildirgec.org

Medya takip programlarının yakında pabucu dama atılacak gibi görünüyor.
Google Labs’ın yeni ürünü fastflip medyada çıkan haberleri bir arada, üstelik içinde arama yapılabilecek şekilde bize sunuyor.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10986951.asp?gid=229

The Untouchables

Brian De Palma‘nın yönettiği 1987 yapımı The Untouchables; Kevin Costner,Sean Connery, Andy Garcia ve Robert De Niro‘nun başrollerde olduğu, 1930lu yıllarda geçen bir film.

Film; Hazine bakanlığının görevlendirdiği Eliot Ness’in (Kevin Costner), o yıllarda ABD’de çokça bulunan içki yasağının Al Capone (Robert De Niro) isimli mafya babası tarafından delinmesini engellemek için gösterdiği çabayı anlatıyor.

2 gün önce eşimle birlikte oturup seyrettik filmi. Daha önce Acı Hayat isimli dizide oynamış olan Selin Demiratar ve Tardu Flordun‘un ümitsiz aşk yaşayan iki kişiyi canlandırdıkları filmde Şebnem Dönmez, Nefise Karatay, Erol Günaydın, Burak Hakkı gibi benim fikrimce karma kalitede oyuncular oynuyor.
Filmin en güzel tarafı, filmin öyküsünde neredeyse replik yok. Hele Yeşim (Selin Demiratar) ve Okan (Tardu Flordun) film boyunca hiç konuşmadılar. Öyküyü Sezen Aksu şarkılarıyla anlatıyor. Tahmin edeceğiniz gibi oldukça duygusal bir film.
Sevgili / eş ile izlenmesi tavsiye olunur.

1998 yapımı Gary Ross filmi. Başrolde spiderman serisinden hatırlayacağımız Tobey Maguire ve Reese Witherspoon oynuyorlar.
Film iki kardeşin (David ve Jennifer) televizyon kumandası kapma savaşı sırasında birden kendilerini 1950 lerde geçmekte olan Pleasantville isimli dizide bulmalarıyla başlıyor. Pleasantville’de hayat tam bir dizi hayatı. Dizi hayatından kastım, yapılan eylemlerin devamının zorunluluğu yok. Örneğin Jennifer kızımız bir ateş ile mendili yakmak ister ama mendil ateş almaz. Ya da daha insani bir örnek vermek gerekirse nasıl ki normal insanlar yemek yediklerinde bunun tuvalette sonuçlanan bir sonu var, işte bu son Pleasantville’de yok!

Filmde David önceleri yerli halka uyum sağlamaya çalışıyor, bununla birlike Jennifer ise halkı kendine uydurmaya çalışıyor. Seyrederken biraz kişisel gelişim kitabı gibi gelebilir. Dizi siyah beyaz olduğu için herkes, herşey siyah beyaz. Lakin, her kim ki ruhunu özgür bırakmayı başarabiliyorsa renkleniyor. Filmin belki de en güzel tarafı bu görselliği.

arkadaşlar şurada anlattıklarına göre lexmark yazıcılarının kartuşlarını evde kendi kendilerine dolduruyorlarmış.

kaynak

burada arkadaşın anlattığına göre google adsense sayesinde bu arabayı alabilmiş. kendisini tebrik ediyoruz. darısı başımıza diyoruz.

mercan rakısı için eğlencelik bir site yapılmış.
Kesin bundan etkilenmişler ama olmamış. Keşke biraz daha özenselermiş. Yine de abi sevimli.

“Acaba 2010 yılında Microsoft Visual Studio nasıl bir IDE ye sahip olacak?” diye merak eden varsa buyursun.

burada adamın biri keşfettiği şeyi anlatıyor.
Eğer yarış tutkunuz varsa ve simülasyonlar ile ilgileniyorsanız bir bakın derim.