bildirgec.org

super hero

11 yıl önce üye olmuş, 60 yazı yazmış. 648 yorum yazmış.

ÇORBA TIKIRTISI

super hero | 16 February 2011 11:27

Pek çorba içmem ben. Yok, öyle, “Onu sevmem, bunu sevmem.” diyen tiplerden değilimdir. Hatta maşallah, iştahlıyımdır. Önüme konursa ses etmem. Hele bir de, bizim evin iç ve dış işlerinden doğrudan sorumlu maliye bakanı ve aynı zamanda doğal başbakanı “Bugün yemekte çorba var.” derse, hayatta itiraz etmem.

Şimdi, doğruya doğru, şöyle nefis bir domates çorbası olsa, dumanı tütse, üzerine biraz da kaşar rendelense… buna kim itiraz eder? Ama biri soracak olsa, “İster misin?” dese, “İstemem.” derim.

Nedir peki işin aslı?

Hani bazı insanlar vardır, “Ağzı kalay kaplı mübarek.” derler. Suyu daha yeni kaynamış çayı bir dilişte içerler; önlerine kaynar kaynar konan çorbayı afiyetle içerler… İşte ben o insanlardan değilim. Sıcak sıcak içemem hiçbir şeyi; yaz olsun, kış olsun.

Aşk Tesadüfleri Sever (2011)

super hero | 03 February 2011 11:26

Bir aşk filminin konusu ne kadar farklı olabilir? Oğlanla kız birbirini sever, sonra birtakım engeller çıkar; sonra da ya kavuşurlar mutlu son olur, ya da kavuşamazlar hüzünlü son olur.

Birinden biri zengin, diğeri fakir, birinin ailesi despot, biri hasta, birinin zaten süren bir ilişkisi, hatta belki evliliği var, ikisi dünyanın farklı yerlerinde, birisi görev icabı uzak bir yere gitmek zorunda, biri şöyle, diğeri böyle… Ne kadar çeşitlendirmeye çalışırsanız çalışın, konusu bir şekilde tanıdık gelmeyecek bir aşk filmi var mıdır?

Sadece konusuna bakacak olursak, Aşk Tesadüfleri Sever filminin de bize yeni bir şey anlatmadığı hissine kapılırız. Belli bir yaşa gelmiş ve film seyretmeyi herkese, bu “kızla oğlan birbirini sevmiş” hikayesi şu ya da bu şekilde tanıdık gelecektir. Ancak, sinema, asıl olarak aynı hikayeyi farklı şekilde anlatabilme sanatıysa eğer, yönetmen Ömer Faruk Sorak bize Aşk Tesadüfleri Sever filmiyle bu sanatın nasıl yapılması gerektiğinin en usta örneklerinden birini veriyor. Konu itibariyle dibine kadar uzatılmış ağdalı sahnelere fazlasıyla müsait olsa da, daha çok televizyon dizilerinde gördüğümüz bu yaklaşımdan tamamen uzak durup, temposu hayli yüksek bir film sunmuş bize.

kimim ben

super hero | 27 January 2011 09:51

Zayıflamak umuduyla spora başlayan ama kilo vereceğine tam aksine alan şişko adamın hayal kırıklığıyım ben. Aslında, kaslar o bıngıl bıngıl yağlardan daha ağır olduğuna göre, işin hakkını vermiş olsa vücut ağırlığını dert etmemesi, hatta tam aksine bunu olumlu bir gelişme olarak görmesi gerekirdi. İşte ben, spora başlamayı daha fazla tıkınmak için bahane sayan şişko adamın içinde büyüttüğü o suçluluk duygusuyum.

Bütün gün iş yerinde pencereden dışarıya baktığında gördüğü davetkar kış güneşinin özlemini duyan, ama nihayet işten çıkabildiğinde güneş çoktan batmış olduğu için ayaza kalan adamın yaşadığı hayal kırıklığıyım ben. Aslında, bitirilmesi gereken sadece bir tane rapor olduğuna göre işten biraz daha erken çıkabileceği halde, başka bir birimden beklediği veriler bir türlü gelemediği için kaçmıştı güneş. İşte ben, ne yaptığı işe, ne de o işi kendisinden sonra devam ettirecek olana saygı duymadığı için ağırdan almayı marifet bellemiş herkese diş bileyen adamın o ayazda bile içini yakan öfkeyim.

MELAHAT’IN ARABALARI

super hero | 09 January 2011 17:23

Melahat, en sevdiği sosyal paylaşım ağında paylaştığı internet sitesi bağlantılarının hiçbirinin eklenmemiş olduğunu, paylaşmaya çalıştığı siteleri kapattıktan sonra fark edince, burada tekrarlamaya terbiyemin elvermediği tumturaklı bir küfür savurdu.

Melahat’ı tanımam. Hakkında, çok tumturaklı küfürler bildiğini bildiğimden başka bir şey de bilmem. Acelem vardı. Melahat’ın paylaşamadığı site bağlantılarıyla, ya da bildiğini bildiğim tumturaklı küfürleriyle ilgilenecek vaktim yoktu. Otobüs durağına gidip en az yirmi dakika soğukta beklemek için randevum vardı. Çünkü daha dün akşam, işten eve dönüş yolunda otobüsteki iki genç konuşurken kulak misafiri olmuştum. Tamam, adamlar çalmıyor mu, çalıyor; ama iyi de hizmet veriyor. O yüzden randevuma geç kalmak istemiyordum.

GÖRÜNMEZ KADININ GÖRÜNMEZ MACERASI

super hero | 12 December 2010 16:45

Kader, Emrecan’a oldukça cömert davranmış, ona pek çok alternatif sunmuştu. Emrecan da kendisine sunulan bu alternatifler içerisinde, bilerek ya da daha çok bilmeyerek seçimlerini yapmış, sonunda Doktor Emrecan Bey olmuştu.

Hayatın bambaşka bir düzlemde cereyan ettiği paralel evrenlerdeyse başka seçimlerde bulunmuş, kaderin kendisine sunduğu alternatifler dahilinde çok iyi bir oyuncu olmuştu.

Paralel evrenler, ilk bakışta adının çağrıştırdığının aksine, birbirleriyle hiç kesişmeyen düzlemlerde cereyan eden akışlar değildir. Birbirleriyle sık sık kesişirler; ve birbirlerini sıklıkla etkilerler. Haliyle, Emrecan’ın paralel evrenleri de etkileşim halindeydi. Kaderin ona sunduğu alternatifler farklı evrenlerde farklı hayatlar olarak tezahür etse de, Doktor Emrecan Bey ile ünlü oyuncu Emrecan’ın özleri iç içe geçmişti.

MAZLUM AYŞE İLE PİÇ ALİ

super hero | 22 November 2010 09:17

Belki bir tersanede ihmal dolu bir iş kazasına kurban gitmişti; belki, kendini bilmez bir şoför yüzünden saçma sapan bir trafik kazasında. Belki de hayırsızın tekiydi, Ayşe ve bebeğini kim bilir hangi aç gözün uğruna terk etmişti. Ayşe kimseye anlatmazdı; kimse de sormazdı zaten.

Bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyordu Ayşe. Ortacıydı. Bazen son ütüye yardım ediyordu, bazen de paketlemeye. Yerleri süpürüyor, diğer çalışanlara su götürüyordu.

Belki güzeldi, belki değildi. Belki başı kapalıydı, belki saçlarını hep kendine yakışacak şekilde kestirip hava atmayı seviyordu. Belki hep başı önde, mazbut mazbut yürüyordu, belki de kalçalarını sallaya sallaya herkesi davet ediyordu. Ya da belki, herkes nasıl istiyorsa öyle anlıyordu.

BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN

super hero | 18 November 2010 12:46

Bu yazı, http://www.globalresearch.ca sitesinde yer alan As Western Civilization Lies Dying adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır.

Makalenin yazarı John Kozy, toplumsal, siyasi ve iktisadi konularda yazan emekli bir felsefe ve mantık profesörüdür. Kore Savaşı sırasında Amerikan ordusunda görev aldıktan sonra 20 yıl üniversitede profesörlük, bir 20 yıl da yazarlık yapmıştır. Toplu yazılarına ve kendisine sitesinden ulaşılabilir.

BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN

Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha fazlasını almak için vardır. Kâr amaçlıdır. Amacı insanların hayatını geliştirmek değil, sömürmektir. Devletler bu sistemi kurumsallaştırdığında uluslarını intihara sürüklemiş olmaktadırlar; çünkü Jefferson’ın da söylediği gibi “Tüccarların memleketi yoktur”. Batı dünyasının güvenliğini tehdit eden terörizm değil, batı dünyasının ticari sistemidir.

Göğüs ağrıları çeken bir adam bayılır. Eşi acil servisi arar. Bir ambülans gelir. Sağlık görevlileri ilk müdahaleyi yaptıktan sonra hastayı ambülansa yerleştirir ve hastaneye doğru yola çıkar. Yolda motor durur. Ambülanstaki görevliler motoru tekrar nasıl çalıştırabileceklerini tartışmaya başlar. Biri daha fazla benzin gerektiğini söyler, diğeri depoda su olduğunu, bir diğeri de benzin filtresinin tıkandığını. Onlar tartışırken hasta ölür.

Bu durum, şu anda Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yaşananlara benzemektedir. İktisatçılar ve politikacılar tartışırken, ülkeleri ölüm sancıları çekmektedir. Bu insanlar şeytanı ayrıntılarda aramaktadır; ama kötü olan ayrıntılar değil sistemin ta kendisidir.

Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha fazlasını almak için vardır. Hedefi kâr etmektir. Kâr da, daha fazlasını elde etmek anlamına gelir. Amacı insan hayatını geliştirmek değil, sömürmektir. Şu şekilde işler:

SPATULA

super hero | 13 October 2010 11:21

Mesela Aziz abi vardı bizim şirkette. Satın almacı. Şeker gibi adamdı. Hoş sohbetti. Herkesle çok iyi anlaşırdı. İşini iyi yapardı. Herkes de onu çok severdi. Ama bir takıntısı vardı: Sabahları, kepek ekmeğinden yapılmış beyaz peynirli tostunu yemeden kendine gelemezdi bir türlü. Yanında bir de çay.

Sabah tostunu yemezse bir tuhaf, aksi olurdu. Herkes bilirdi onun bu huyunu. Kendi de bilirdi aslında. Kaç kere demişti “Sabah tostumu yemeden kendime gelemiyorum. Asabi oluyorum.” diye. O yüzden de bizim kantinci Şener abi illa ki hazır ederdi Aziz abinin tostuyla çayını. Sakarinli.

ACUKA

super hero | 26 September 2010 15:04

Ağzıma attığım her lokmada şaşırıyorum. Eskiden beri çok severdim acukayı, özellikle ben küçükken ananemin yaptıklarını; ama bu bambaşka resmen. Her bir lokması ayrı bir lezzet bombası.

İki çorba kaşığı biber salçasını bir kaba koyarsın.

Bir bayram sabahı daha. Bayramın ikinci günü. Beraber kahvaltı ediyoruz. Hoş, bana her gün bayram. Yanımda o var çünkü.

Üç tatlı kaşığı kekiği içine atarsın.

İşte bu belki de hayatın anlamı. Bu, belki de bütün bir ömür boyunca çalışıp didinmenin ödülü. Bu herhalde, benim şu anda geçtiğimi hissettiğim büyük sınav. Bir lokma daha atıyorum ağzıma. İnsan çocukluğunda aldığı lezzetleri unutamaz, ömür boyu hep onu arar diyenler yanılmışlar biraz. Bulmuştum ben, belli ki.