Akşam sularında sinemaya gidelim dedi bi arkadaş. Bende ok’ledikten sonra koyulduk yola. Bu arada başka bir arkadaşta avantadan katıldı bize. Sinemaya öyle böyle vardık. Arkadaşların kararsızlık sorunsalı yüzünden 2 kere biletleri değiştirmek zorunda kaldık. Arada biraz atıştırdık ve sigara içtik. Bu arada atıştırırken rastgelen otantik ve hesaplı olma amaçlı konmuş tuzlukları keşke koymasalardı. Çünkü tuzluklar işlenmemiş halde olan tuzu, ucunda bilek kuvvetlendirici alet gibi birşeyle sıkarak hem kırmaya hemde boşaltmaya yarıyor. E bizim insanımız rahatsız bir şekilde onunla oynayacak. Bizi bozacak şeyleri yurdum insanının eline vermemek gerek. Hikâyeye dönmek gerekirse film saati geldi ve bizde popcornla kolalarımızı alıp süzüldük salona. İyi güzel izledik filmiki ben kötü bulmadım o kadar. Tabi her öküzün benim bakış açımdan bakacak hâli yok. Bu donanımlı kişiliğimi şu an vakti ile yaptığım ukalalıklar ve burnu kalkıklığımla yaratmadık. Öküz hâl ve tavırları ile nası yaratsın. Neyse arada dışarı çıktık benim ayak felç. Maşallah narkoz versen böyle uyuşmazdı. Topallaya topallaya yürüyorum ve insanlar öyle bakıyor ki sanki “filme girerken bu yürüyordu; filmde kafa kola mı aldılar da biz film yerine onu izledik, sahneyi göremedik” der gibi bakışlarla. O yurdum insanı mallıklarının yarattığı sorunsalların toplanıp, İstiklâl Caddesi içinde patlayan bomba gibi efkarla bi sigara yakarak püfürttürdüm. Sonra “ulan bunun dahasıda var amına koyiyim” diyerek devamı izlemek için yerime geçtim. İkinci yarıyıda izledim. Bardağın dolu tarafına bakmak gerekirsede film ne kadar nötr olsada çevremdeki zat-ı kütüklerden iyiydi. Ordan eve yol aldım ve toz tutmamış klâvyemin tuşlarına hasret giderircesine kavuştum Allahıma bin şükredercesine.