bildirgec.org

sahaf1976

11 yıl önce üye olmuş, 44 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

YETERİ KADAR BÜYÜK BİR DALGA TÜM DÜNYAYI YUTABİLİR

sahaf1976 | 02 August 2010 13:30

İnsanoğlu haddinden fazla savaş gördü, binlerce yıldır haddinden fazla kan ve gözyaşı aktı diye düşünenlerden misiniz? Artık birinci, ikinci dünya savaşı gibi kitlesel kıyımların olmayacağına mı inanıyorsunuz?

Böyle olmanızın iki sebebi vardır.

Birincisi; bir sistem olarak kapitalizm ve emperyalizm üzerine, sosyoloji, ekonomi, politika, psikoloji, kültür vs disiplinler üzerine yeterli donanımınız yoktur.

İkincisi ise Todd Strasser’in romanından uyarlanan, senaryosunu aynı zamanda filmin yönetmeni de olan Dennis Gansel’in Peter Thorwarth’la beraber yazdıkları The Wave’i izlememiş olmanızdır.

Söz konusu film 13 Aralık 2007 tarihinde Tiyatro Don Kişot çatısı altında Kenterler Tiyatrosu sahnesinde Şakir Gürzumar rejisiyle türk tiyatro izleyicileri ile de buluştu.Romanı tiyatro oyununa uyarlayan Alman yazar Reinhold Tritt, Türkçeye çeviren ise A. Naki Öner. Tarih öğretmeni Ben Ross’u Levent Ülgen canlandırırken, karısı rolünde Ayçe Abana buluştu seyircilerle. Okul müdürünü ise Metin Coşkun ve Faruk Akgören dönüşümlü olarak oynadılar. Bu deneyimli ekibe öğrenci rollerinde ise, Ekin Türkmen, Çetin Güner, Serdar Yeğin, Ayşegül Alpak, Onur Dikmen, Duygu Eren, Ece Özdikici, Fatih Sönmez, Serhan Süsler ve Serhat Teoman yer aldı.

Biz tekrar filme dönelim…Almaya’da bir lise’de geçer hikâyemiz…Sıra dışı öğretmen Rainer Wenger (Jürgen Vogel) kısa süreli verilecek olan destek derslerinden anarşizm konulu olanı vermek ister öğrencilere. Zaten filmin başlarında bile evlenince uysallaşmak zorunda kalmış olan bir anarşist olduğunu başarılı bir biçimde aktarıyor izleyiciye…Gelgelelim Rainer’in istediği konu gıcık kaptığı klasik standartlardaki bir öğretmen tarafından alınınca, Rainer’e de Otokrasi üzerinde ders vermek düşer. Bir hafta sürecek olan bu dersi vermek zorunda kalan Reiner diğer öğretmene olan kıskançlığını bastırıp otokrasi dersini de elinden geldiğince iyi vermeye çalışır. Ancak daha ilk gün öğrencilerin dikkatini çekmeye çalışırken yaşanan konuşmalar. Son derece sıra dışı bir sürecin yolunu açar.

OYUNDAN BEYAZ PERDEYE; DEAD SPACE

sahaf1976 | 04 August 2009 11:23

Senaryo sıkıntısını başarılı olmuş video oyunlarını beyaz perdeye taşıyarak aşmaya çalışan Hollywood; şimdi de bilim kurgu-korku türünde oyun seven video oyun müptelalarını sevindirecek bir girişim içerisinde.
2008 yılında oyunseverlerin karşısına çıkan Dead Space kısa zamanda kendine özgü bir hayran kitlesi yaratmış ve yapımcı şirketi oyunun üçlemesini yapmaya itmişti.
EA tasarımcıları bu üçleme için uğraşa dururken, “Disturbia” ve “Eagle Eye” gibi başarılı ve aksiyon dozu yüksek filmlerden tanıdığımız yönetmen D.J. Caruso ile oyu8nun filminin çekimleri için anlaşılmış bile.
Ancak oyunseverleri heyecana boğan filmin senaryosunun kim tarafından kaleme alınacağı hala belli değil.
Electronic Arts şirketince 2008 yılında piyasa sürülmüş olan “Dead Space“, kendi kategorisindeki en sürükleyici, en ürkütücü oyun olarak ünlenmiş.
Oyundaki olaylar; 26. yüzyılda insanlarla temas ettiklerinde onları mutasyona sürükleyen farklı bir yaşam türünün ele geçirdiği dünyalılara ait bir uzay gemisinde geçiyordu; filmin senaryosu belirsizliğini koruduğu için en çok merak edilen konu oyunun hikayesinin nasıl senaryolaştırılacağı. Çünkü oyunseverler oyundan sinemaya uyarlamalar konusunda hatırı sayılır hayalkırıklıkları da biriktirmiş durumda.

YOKLUKTAN BESLENEN; TÜRK SİNEMASI

sahaf1976 | 31 July 2009 16:02

İleriye sıçrayabilmek için evvela bir iki adım geriye çekilmemiz gerektiğinin altını kalın kalın çizen Brecht; Türk Sinemasının; içinde bulunduğumuz ve tüm küremizi de saran ekonomik krize rağmen gerçekleştirdiği atılımını görse ne düşünürdü bilemiyoruz ama sektör adına kuşkusuz ki çok sevindirici.

İçinde “Nefes” de dahil olmak üzere 32 film birden beyazperde için geri sayıyor. Bu rakamın şimdilik vizyona hazır olanların sayısını belirttiğini düşünürsek, Türk Sinemasının krize rağmen ciddi bir atılımda bulunduğunu; tabiri caizse yoksulluktan beslendiğini söylemek mümkün.

NEFES /

sahaf1976 | 29 July 2009 11:30

Duvarlar, duvarlar, duvarlar…
EN TEHLİKELİ DUVAR GÖRÜNMEZ TUĞLALARLA ÖRÜLMÜŞ OLANDIR

Yaşlıları, akıl hastalarını, çocukları, suçluları arkasına atıp kapısını kilitlediğimizde bize güvenlik duygusunu veren duvarlar. Onları mı içeri kilitlemiş oluyoruz yoksa kendimizi mi dışarıya kilitliyoruz üzerinde epey düşünülmesi gereken bir soru sanırım.

Ya da belki de duvar esaretin somutlaşmış halidir yalnızca. İlle de akıl hastanesinde, kimsesizler yurdunda, yaşlı bakım evinde ya da hapishanede olmak gerekmiyordur “normal” ve “özgür” insanlardan ayrı koyulmak için. Bazen o güvenlik veren nimetlerin tam ortasında bembeyaz hayatlarımızda da görünmez duvarlar sarıyordur etrafımızı.

MACBETH ÇİZGİ ROMAN OLDU

sahaf1976 | 15 July 2009 13:11

*Macbeth
“ÖNEMLİ OLAN İKTİDARI ALMAK DEĞİL; İKTİDARI ALIP CANLI KALMAK.”*

William Shakespeare
William Shakespeare

Tiyatroyu bilenler Shakespeare‘i bilir, Shakespeare’i bilenler ise kaçınılmaz olarak Macbeth‘i.

MACBETH
MACBETH

Usta yazar diğer ölümsüzleşmiş eserlerinde olduğu gibi burada da insan ruhunu mürekkep, yaşadığı çağın evrensel durumlarını divit eylemiştir. Kapsamlı bir Shakespeare ya da Macbeth yazısı benim boyumu epeyce aşar, bu sebeple hemen asıl habere gelmek istiyorum.

FEDAKAR KIZ

sahaf1976 | 14 July 2009 16:01

fedakar kız
fedakar kız

KİMSE SEVGİDEN BAHSETMESİN KENDİNDEN VAZGEÇEBİLENE KADA
2004 yapımı Fedakar Kız isimli bu Kim Ki Duk filminde, Henüz Ortaokula giden Yojin; ( Ji-min Kwa ) okuldaki yakın arkadaşı Jaeyong’un (Yeo-reum Han) isteği üzerine onun, para karşılığı kendisinin ayarladığı erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi konusunda işin organizasyon kısmını üstlenmiştir. Fuhuş yoluyla ettikleri parayla yurtdışına gitmeyi hayal eden iki kız yaptıkları işi sorgulamamakta, bir oyunmuşçasına planlarını uygulamaya devam etmektedir.
Elbetteki iki küçük kızın altından kolay kolay kalkamayacağı risklerle dolu bir iştir bu aynı zamanda ve Yojin’in, Jaeyong için son derece profesyonelce ayarladığı buluşmaların birisinde polisler otele baskın düzenler. Müşterileri telefon aracılığıyla ayarlamasının yanısıra, aynı zamanda Jaeyong müşterilerle birlikteyken gözcülük görevini de üstlenen Yojin’in, zamanında haber verememesi nedeniyle baskın sırasında paniğe kapılan Jaeyong, otelde müşterisiyle basılmaktansa kendisini boşluğa bırakarak hayatına son vermeyi tercih eder.

ZAMAN

sahaf1976 | 14 July 2009 13:22

zaman
zaman

SAHİP OLMAK YA DA OLMAMAK; İŞTE BÜTÜN MESELE BU…
Shakespeare’in muhteşem oyunlarından Hamlet’te, prens Hamlet bir türlü geçemediği eylem zeminine ulaşmaya çalışırken şu sözleri sarf eder tiratlarının birinin başında, “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.”
Usta yazar hala yaşasaydı ve artık çağımız insanının atacağı tiradın ilk cümlesinin; “ Sahip olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu” haline geldiğini görseydi ne düşünürdü acaba. Şüphesiz kendi bedenine varana dek çevresindeki tüm “şey” leri bir tüketim nesnesine dönüştüren, bankalar ve dev alışveriş merkezlerinin oluşturduğu yeni imaj tapınakları arasında var olmaya çalışan bu zavallı insan modeline çok üzülürdü. Ve yine muhtemelen orijinal adı Shi gan olan 2006 yapımı bu Kim Ki Duk filmi de çok beğenirdi.
Jung-woo Ha, Ji- Yeon Park ve Hyeon-a Seong’un başrolleri paylaştığı bu film Kim Ki Duk’un sessizliğini sevenler için biraz üzücü diyebilirim.
Kim Ki Duk Zaman’da bu kez masaya zamanı yatırıyor diyebilirim. Hem de her yönüyle…

YAY

sahaf1976 | 14 July 2009 09:57

YAY
YAY

“Öleceğim güne kadar bir yay gerginliğinde güzel, güçlü bir ses gibi yaşamak istiyorum.”

2005 yapımı YAY‘ da yaşlı bir balıkçı (Seong-hwang Jeon) çok küçük yaşlarda bir kız çocuğu (Yeo-reum Han) bulur ve ona teknesinde bakmaya başlar. Büyüdüğü zaman onunla evlenmeye karar vermiştir. Büyüyene kadar da onu dış dünyanın tüm etkilerinden korumaya…
Bu kararı ne zaman vermiştir? Kızın ailesini bulmak için ne kadar çabalamıştır filmde bunların cevabını bulamıyoruz. Zaten önemi de yok. Önemli olan verili alışkanlık ve yazılmış ya da yazılmamış yasaların bize öğrettiği bir ilişki formundan uzak oluşu bu ilişkinin.

BOŞ EV

sahaf1976 | 13 July 2009 09:53

BOŞ EV
BOŞ EV

HAFİF ACILAR KONUŞABİLİR AMA DERİN ACILAR DİLSİZDİR.*

2004 yapımı Boş Ev‘de tanıdığımız; eğitimli fakat evsiz bir genç olan Tae-suk (Hyun-kyoon Lee), sahipleri bir sebeple şehir dışında olan evlerde kısa süreli misafir olarak hayatını sürdürmektedir. Bir hırsızdan çok bir hayalet gibi yaşadığı evlerde, evi terk ederken yine bir hayalet gibi iz bırakmamak konusunda da son derece ustadır… Yıkanmak, çamaşırlarını yıkamak, dinlenmek ve yemek yemek gibi kişisel ihtiyaçlarını karşıladığı bu evlerde bozuk olan ne varsa tamir ederek bir nevi borcunu da ödeyen Tae-suk’un bir alışkanlığı da girdiği evlerde, ev sahiplerinin resimleriyle kendini aynı karede fotoğraflamak… Tae-suk’ un tüm bu eylemleri Kim Ki Duk’un vizöründen çıkarken seyircinin özel mülkiyet duygusunu da alt üst etmeyi başarıyor.