bildirgec.org

puella

11 yıl önce üye olmuş, 18 yazı yazmış. 1191 yorum yazmış.

uzaklarda ben

puella | 04 April 2008 00:06

Hikayeye göre; eskiden şehirlere “şahsiyetlerine uygun” tılsımlar yapılırmış. Bu tılsımlar şehrin bir felakete maruz kalmaması ve ebediyen “yaşayabilmesi” için yapılırmış. Şehrin bu tılsımı ele geçirilirse ya da bir şekilde yok olursa, tabiat o şehri alır ve ebediyen ruhunu ortadan kaldırırmış. Otların kokusunu içime çekerken, nedense ilk bu hikaye geliyor aklıma. Şehirdeyken evimin camlarına çarpıp geri dönen rüzgar, şimdi üzerimden geçiyor.

Dağdayım. Yüksek bir dağ olduğu için ağaç yok. Önümde bir vadi uzanıyor. Vadi sanki yeryüzünün tüm yeşil tonlarını içeriyor ve ortasından geçirdiği dereyle denize ulaşıyor. Doğduğu ve büyüdüğü yeri görebiliyorum derenin. Bulunduğum yerden daha alçak tepelerin üzerlerinde bulut gibi görünen sis yoğunlukları var. Bunlar uzak yerlerde tepeleri adacıklar gibi gösteriyor. Yüksek yerlerde Karadeniz’in doğallığı ile ıslaklığı bir bütün. Ayakkabılarımın altında otlar yemyeşil ama ıslak. Rüzgar üzerimdekilerin ve çantamın kıvrımlı yerlerine çarpıp ses çıkartıyor. Biraz daha seyredip, yere uzanıyorum. Kollarımı iki yana açıyorum. Ellerim ve boynum ıslaklığı hissediyor. Doğrulup ayakkabılarımı çıkartıyor ve tekrar uzanıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Rüzgar üzerimden geçiyor.

ayrılık kompozisyonu

puella | 09 March 2008 00:06

Giriş:
Ben sürekliliğe katlanamazdım. Bu duygunun da sürekliliğinden sıkıldım sonunda. Süreklilik aramaya başladım. Bu şekilde dahil oldum.

Gelişme:
Evin yolunu kaybediyorum. Yol bilen birilerini arıyor, senden önce gördüğüm birine yolu soruyorum. Söz dinliyor, sonra tıkanıyorum. Hergün aynı şeyleri yaşayıp bilindik acılara devam etmektense, başka şeyler yaşayıp bilinmedik acılara gitmek daha dayanılır geliyor. Bu düşünceyle kendimden soğuyorum. Zaten pek anlaşamazdık, iyice kopuyor ipler. Derinden gelen bir hüzünle kafeye giriyorum.

kelimeler

puella | 01 March 2008 04:58

Yaşadığımız dünyanın çarkını döndüren kelimeler vardır. Ve bu çarka hapsolup bu kelimeleri şart koşan insanlar. Onlar aslında kendi temel eksiklikleri için günah çıkartırlar. Kafalarında bir sürü soru işareti vardır, ama soruların ne olduğunu bile bilmezler. Sanki bilmedikleri, anlayamadıkları ile dolu bir kutu vardır kucaklarında ve yaşayabilmek için her dara düştüklerinde bu kutudan birer kelime seçip sunarlar. Masumiyet, güven, sadakat, yalan, gerçek, zaman, özveri ve daha neler neler. Negatif açılımlar içerisinde tek başlarına kalmış bu güzelim kelimeler, bir de utanılmadan birer koşul haline getirilirler. Bu zorla, dayatılarak öğretilmiş birşeydir, sonradan edinim, asıl korkaklıktır. Ben başıboş kalmış bu kelimelerden çok çektim. Sırf bu yüzden, eline hayatımı verebileceğim insanlara kalbimi veremedim. Çünkü onunla ne yapacaklarını bilmiyorlardı.

çelişki

puella | 23 February 2008 00:53

Ben kendimle hiç anlaşamadım. Ben ne zaman sağ desem o sol dedi. Ne zaman eleştirsem, sana ne dedi. Ne zaman duygusal olsam, dalga geçti. Ne zaman birini sevdiğimi söylesem, güldü. Sorun hangimizde bilmiyorum. Bir gün bana, bir gün ona hak veriyorum. Bu yüzden de çoğu zaman bir gün sevdiğimi ertesi gün sevemiyorum.

Geçen gece evden kovdu beni. Sus artık dedi. Mutluluk için çok şey istiyormuşum. Gerçeği görüp anlamıyormuşum. Bana neymiş alt ya da üst sokakta ağlayan çocuktan. Bana neymiş yanımda ya da uzağımda kendileri olma maskesi altında dolanıp ölümüne genelleyen insanlardan. Bana neymiş ahengin üzerine kusanlardan. Ben de kızdım, çözdüm iplerini, istediği gibi yaşasın diye. Kapının önünde buldum kendimi.

gitmek

puella | 19 February 2008 23:47

Bu sabah hava sevdiğim gibiydi. Evden çıktım, Salacak’a doğru yürüdüm. Bir zamanlar yeryüzünün en büyük imparatorluğunun yönetildiği sade sarayı görüyordum. Topkapı Sarayı bina olarak dünyanın herhalde en gösterişsiz sarayı. Ama nedendir bilinmez, o yarımadanın üstüne çok güzel kurulmuş görülüyor. Ben çok baktım oraya. Ama bu sabah bir şeyi farkettim. Bildiğin güzelliklere farklı yerlerden, farklı yüksekliklerden baktıkça, onları daha çok seviyorsun. Zamanın sevgiye kattığı şeylerden biri bu olsa gerek.

Hayat çok kısa. Bir o kadar da uzun. Bitmiyor bitmiyor gibi. Ama sonra bir bakıyorsun.. Bitmiş. Sonra tekrar bitmiyor bitmiyor.

umut

puella | 17 February 2008 20:09

Uzun zamandır karşılaşmadığımız, ve yine uzun zaman önce o sabah vapurda karşılaşıp da gerçekleştirdiğimiz yaklaşık 20 dakikalık sohbet kısaca şöyleydi:

– Cunda’ya yerleştim, yaklaşık 6 sene oldu.
– Cunda çok güzeldir, her yaz giderim.
– Bir de kışın görmelisin.
– Soğuk kışları seviyorum. Orası ılık oluyor.
– Kışın gittin mi?
– Hayır, gitmedim. Ama öyle oluyor diye biliyorum. Daha doğrusu tahmin ediyorum.
– Diye bilme, diye tahmin etme. Bir de kışın görmelisin.
– Tamam, bir de kışın görmeliyim. Ama konu bu değil.
– Konu ne?
– Herkes gidiyor. Yakında bizden kimse kalmayacak burada.
– Siz kimsiniz?
– Biz, buralılar. İstanbullular yani. Yakında hani o “Eskiden şuradan tramvay geçerdi, burada top sahası vardı, bilmem nerede sadece yazlıklar vardı” diyen amcalar teyzeler bitecekler, o anıları taşıdıkları insanlar da bambaşka yerlerde domates yetiştirecekler.
– İyi fikir.
– Hayır, iyi fikir değil.
– Neden değil? Hormonsuz domateslerim olacak.
– Şehir bitiyor, farkında değil misin? Başka yerlerin, zamanların insanları işgal ediyor burayı.
– İşgal mi? Ne kötü kelime.
– İşgal ama bu.
– O zaman ben Cunda’yı işgal mi ettim?
– O durum farklı.
– Peki Kastamonu olsaydı?
– Kastamonu mu?
– Bilmem aklıma geldi.
– Hiç görmedim orayı.
– Görünce mi karar vereceksin?
– Öyle demek istemedim.
– Öyle dedin.
– Ama demek istemedim. Demek istediğim, nasıl bırakabiliyorsunuz burayı? Ben 1 hafta uzak kalınca bile özlüyorum.
– Nereyi?
– İstanbul’u işte!
– Çünkü, İstanbul’da yaşıyorsun ama derinlerinde değil.

korkuyorum

puella | 16 February 2008 03:19

Hiç olmadığından korkuyorum.

İnsan gerçeği sahteden nasıl ayırabilir?

Dikkatli bakmak gerek. Bunun çoktan beridir farkındayım. O yüzden ben uzun zamandır bakmıyor, görülmüyorum. Ama önceleri ben de bakıyor ve malesef görülüyordum. Ben önceleri daha da ileri giderek, hayal bile kuruyordum. Aslında herşeyin başlangıcında, herşey çok doğaldı. Gizlenmiyor, cesaretle tüm olan bitene dokunmadan bakıyordum. Herşey yabancı, ama fazlasıyla inandırıcıydı. Hatta sanki herşey iyiliğim içindi.

Sonra büyüdüm.

Büyüdüm ve hayatım prim yapmaya başladı sanki. Yani artık insanlar çok daha değerliymişim gibi bakıyorlardı bana. Sevilecek kadar büyüdüysen, sevecek kadar da büyümüşsün demektir. Ama… Ben ekmekle aramdaki farkları düşünürken, insanların ben’e bakamamasına bakıyor, ve ne yazık ki görülüyordum.

oysa

puella | 13 February 2008 23:02

Hayatımda pek çok şeyi gerçekten istediğim için yaptım.

Ama bugün. Aynı kitapçıya her gün “Kral Solomon’un Bunalımı”nın 1. baskısı yerinde duruyor mu diye uğradığımız günleri hatırlıyorum. Artık benim kütüphanemde. Hatta artık adamın her kitabı benim kütüphanemde. Evimde, kocaman rafların karşısındaki mindere oturup sevdiğim tüm yazarların tüm kitaplarını seyrediyorum. O kitabı kitapçının raflarında bulup da satılmadığını gördüğüm tek bir an kadar beni mutlu etmiyor beni. Hatta satın alabilmek için tramvayı kullanmak yerine günlerce okula yürüyerek gittiğimiz, nefes nefese derse girdiğimiz zamanlardaki kadar bile mutlu etmiyor beni.