bildirgec.org

plakton

11 yıl önce üye olmuş, 85 yazı yazmış. 359 yorum yazmış.

Sen Yokken…

plakton | 12 June 2007 16:55

(Olmayan sevgiliye atıf )

Uzun uykulardayım sensiz… Gözlerim tavanda yine. Yoksun… Sebepsiz uyku hallerinden kurtaramadım bedenimi, yokluğundan beri… Düşünüyorum da hiç uyanamayışım neden? Yokluğunun başlangıcından beri neden kapanmaz oldu gözlerim… Yatıyorum… Aslında biliyorum…

Yastığın yine yastığımın yanında, Senin tarafında açık yorganın ucu… Usulca gelip yatmak istersin diye… Belki yoruldum dersin, belki bir nefes alayım dersin, belki… Ne bileyim özlersin belki sende, benim kokunu özlediğim gibi…

Hatırlıyorum parfümünü… Yaseminleri taşıyorsun derdim hep sana… Yaseminleri çok sevdiğimi bilirdin ve bilerek her gelişinde teninde getirirdin onları bana… Ah yine gelsen, sessiz sedasız. Öpsem yine boynunun ucundan da kokunu duysam… Serilsen yanı başıma… Gitmedim aslında desen. Yüreğini hissetsem… Hissetsen… Kalp atışların eşlik etse benim yüreğimin çığlıklarına delice…

Sadece Git….

plakton | 10 June 2007 19:50

Beklemek… Devamlı sürekli beklemekteyim… Seni. Başlamadan bitirmeyi anlatsana bana. Biliyorsun neden bahsettiğimi. Görüyorsun… Bir şey var sende iliklerime kadar hissediyorum bunu. Biliyorum önceden yaşadığım, acısını unutmaya çalıştığım bir şey…

Hadi sende git artık… Oysaki ne çok istemiştim seni sevmeyi. Oysaki ne çok… Geçmiş beni güçlü kıldı. Bu kez dokunamıyorum yalnızlığın gözlerine… Yalnızlığım artık benden de ötede… Belki de umutsuzluğun, mutsuzluğun esiri olmuşuz. Yapayalnız dünyamızda bir başımıza kalmışız. Kimsesiz…

Tümü yaralar, Sonuncusu…

plakton | 06 June 2007 17:12

Akıllı insan işi değilmiş yaşam. Öğreniyor insan geçte olsa. Biraz deli, biraz kusurlu, biraz vurdumduymaz olmak lazımmış. Yapabilirsen eğer… Hani düştüğünde kanayan yarana bir bak, kabuklanmasında içini gıcıklayan düzeni hisset. Ya sancılara, hıçkırıklara açtığın yüreğini, şimdilerde yine sustu değil mi?

Kırılan olduğun halde… Kendisiymiş gibi… Hani o arkasına dahi bakmadan gidişleri…
Hani senin ”o an” “oracıkta” “ancak” arkasından baka kaldığın… Anın durması için yalvardığın, tutup ucundan geri çevirmeye çalıştığı an var ya? Hani yapabilsen o merdiveni, hani yapabilsen o kapıyı, hani yapabilsen o sokağı tutup ucundan geri çevirmeye canını bile verebileceğin o an… O işte… En acıtanı o…

Ben ve Martı ve de Yazar…..

plakton | 31 May 2007 01:10

“Ay yoktu ortalarda. Yıldızlar küskündü geceye” Gene geldim işte. Malum cıbıldak tepedeyim. ”Gün biteli çok olmuştu bu şehirde de. Gece kasıp kavuruyordu, yalnızlığı vuruyordu yüzüne” Tabiî ki yalnız olacaktım. Olmalıydım da. Bir martıyı dövdüğümü nasıl açıklaya bilirdim ki? Sonra bütün hayvan hakları dernekleri falan ayaklanırdı. Neme lazım işi sağlama almalı gözükmemeliyim. ”Her şeyi örtüyordu gece karanlığıyla. Örtemediği sadece acısıydı.” Yazar deşme. Bak deşme yaramı. Tamam, adımı bilumum ortamlarda Anti-Romantik ‘e çıkarmış olabilir, ama daha savaş bitmedi. Ben, ben ki senelerce romantik olacam diye resmen k…..mı yırtmışım. Bi salak martıya yenilmem arkadaş.

Ben ve Martı…

plakton | 28 May 2007 17:17

Bak inanmazsın ama vallahi bilmiyorum, nerede olduğumun, önemi de yok aslında. Zaman mı? “Ilık rüzgârlı bir ilkbahar sabahı. Vakit hayli erkence.” O kadar ki martılar ters ters bakıyorlar. Sinir ettim onları anlaşılan. “Bizim çıplak kıraç tepedeyim; aşağısı uçurum önüm sanki uçsuz bucaksız deniz”. Öyle olmadığını biliyorum ama düşünmesi hoşuma gidiyor işte. “Yaşlı bir ağacın gövdesine dayandım”. Yo düzeltmeliyim yaşlı ben miyim ağaç mı bilmiyorum. Yaslandım işte. Çorak burası biliyorsun yok ki başka bir şey. Hazırlıklı da gelmedim kahretsin. Romantizm yapacağımı nereden bileyim. Planlı olup yanıma yere serecek bir şey almamışım.
Yapacağım işte aklıma koydum bir kere. Gecenin bir vakti yâda sabahın köründe, bu çorak tepede, elimde… Al işte içecek bir şey de yok. Kuru kuruya yapacağız romantizmi de artık. Bazen çok kızıyorum kendime. Böyle şeyleri beceremiyorum diye. Olmaz ki kardeşim yapacaksan bir işi kuralına göre yapacaksın. Elini kolunu sallaya sallaya gel sen. Sonrada romantizm yap. Esasında aceleden olduğunu biliyorum. Kafam yerinde olsa iyi plan yapardım aslında. “Bu kadar kızmamalıyım belki kendime. Ne de olsa elimde senden sonra kalan tek şey bu.”

Yakamoz Tarlaları

plakton | 27 May 2007 16:39

Sessizliğe bürünmeliyim belki, belki yine yeniden çıkmalıyım uzun yürüyüşlere. Uyumak sadece vakit kaybı artık, uyurken bile durmuyor düşüncelerim susturamıyorum onları. Sadece sükûnet, sadece sakinlik, sadece dinginlik ihtiyacım.

Yine bu denizin kıyısındayım. Yine ay’ın deniz üzerinde oluşturduğu yakamoz tarlalarını seyrediyorum. Sessizce hareket eden ve her hareketinde ne kadar canlı olduğunu yüzüme su damlalarıyla vuran kapkara camdan kelebeğin ışıkla dansını izliyorum.

Sadece seyrede biliyorum onu. O içimi deniz tuzuyla kavuran yakamoz kelebeğini. Bulunduğum yer çok uzak ona ulaşamıyorum. Ben ne kadar yaklaşsam da, o benden o kadar uzaklaşıyor. Işığıma olan hasretimi bu kahreden mesafeler yüzünden bitiremiyorum. Doğru gülersiniz tabi. Şu küçücük dünyada, bu denizin kıyısın da, uzaklık nedir ki yakamoz tarlasına. Boğulma korkusu mu yoksa? Yoksa boğulmayı göze aldım da başka korkular mı engelleyen?

Şimdi beni duyabiliyor musun?

plakton | 25 May 2007 23:42

Haddinden fazla gürültücü bir kilidin çıkardığı sesin ardandan evindeydi adam. Onu girişte bağdaş kurmuş yaşlı bir heykelin düşlerinin kokusu karşıladı her akşamki gibi. Çiçeklerini öldürüp kurutan; soluk renkli yastıklarla dolu yatağının üzerinde unutulmuş gibi atılmış; müzik aletine bakarken buldu kendini… D minör adagio presto… Parmakları istemsiz birer uzantıydı sanki isteksizce ama kesin vuruşlarla dolaşıyordu… Birkaç tekrardan sonra kendine geldi. Çoğu geceler uyuyakaldığı, sert zemininin yüzünde iz bıraktığı mutfak masasına geçti… Hani şu elmaları durmadan ikiye ayırıp yiyemediği masanın başına… Tam ortada dimdik duran muma dokundu parmağının ucuyla… Cebinden ateşini çıkarıp yaktı mumu… Yalnızca mum ışığı aydınlatıyor şimdi odasını…

Hayallerin başladığı yer

plakton | 12 March 2007 17:37

Hırs iyi bir şey değildir. Hayatı unutacak kadar hırslı olmak neleri kaybettiğinizi bile görmenizi engeller. Ama ya hırsın kazandırdıkları? Ya da şöyle demeliyim belki de. Yeteri kadar hırsla neler kazanabiliriz?

Bir hayalim vardı. Sekiz sene boyunca bu hayalimi gerçekleştirebilmek için sürekli peşinden koşmam gereken. Koştum da. Tanıyanlar hırslı olmadığımı söylerler aksine hırs yerine “aman boş ver olmazsa ölüm yok ya ucunda” yaşadığımı. Bu hayalim bitince fark ettim ki, hırslı ve sabırlı bir takipçiymişim meğerse. Hayalim hüsranla son bulmamıştı. Yâda olmadığı için hüsranla son bulmuştu. Hırsım ise olduğu gibi duruyordu içimde bir yerlerde. Hırsımın da sönmesi gerekirdi belki de. Ama o içimde daha da büyümeye başladı. Biten hayalimin bırakın yeşermesine doğmasına bile imkân yoktu.

Hayat o kadar güzeldi ki

plakton | 09 March 2007 23:29

Evin yoluna girmeden hemen önce gördüm onları. İkisi de kaldırımın kenarına oturmuş ellerindeki o TASO dedikleri, üzeri göz alıcı resimlerle süslü, plastik parçalarını sayıyorlardı. “Yukarki mahalle de kazandım bunları” diye gösterdi bana büyük olanı. Heyecanlıydı. Sanki hayatının sonuna dek yetecek bir hazineyi tutuyordu avuçlarının içinde. Daha ben “aferin” demeden annesi balkondan seslendi de koşarak uzaklaştı. Daha çok erkendi eve girmek için. Akşam olmamıştı ki daha.

Onlar hatırlattı bana. Taşla ezilmiş gazoz kapaklarıyla oynardık zamanında. Eskimişim demek ki bizim zamanımızda “Sokağa Çıkmak” diye bir değim vardı. Okuldan eve geldim mi çanta bir tarafa önlük, bir tarafa. Hemen sokağa atardım kendimi. Zaten arkadaşlarım ya kapının önünde beklerdi yâda ben onları arar bulurdum. Şimdi birkaç hızlı adımda başından sonuna ulaşabildiğim sokak o zaman ne büyük gelirdi bana. Sadece bu sokak mı? Semtin tüm sokakları bizimdi. Dert yok, tasa yok, oyuncak yoktu, olsa da devir hesap devri alacak para yoktu ve eğlence yaratıcılığımıza kalmıştı. İnşaatlardan sökülen paslı çivilerle oynanan toprağa çivi saplamaca gibi tamamen yokluğun tetiklediği yaratıcılık örnekleri. Dokuztaş, misket, kukalı saklambaç, unutulur gibi değildi.

Bilmece

plakton | 09 March 2007 21:39

Evet, kabul ediyorum. Benden daha büyüktü bu hayat. Sen bunu okuyorsun ama BEN olmadığını bilmelisin. Gitmem gereken yolu biliyorum. Gözlerindeki o korkunç mesafe kadar daha yol almalıyım. Böylece belki ulaşabilirim sana. Kendimi bile kandırabilirim bu yüksek dozdaki düşlerle.
İnancımı çoktan kaybettim, yâda benden çaldılar. Artık tabularımı bile kendim yazıyorum. Öyle ki bu spot ışıklarının
altındaki fareler yâda köşelere saklanmış aç köpek gölgeleri bile durmadan aynı mısraları fısıldıyorlar kulaklarıma. Kaybedeceksin onu diyorlar. Yeteri kadar konuşamadım biliyorum. Ama duydum bu tıkalı kulaklarımla güldüğünü.