bildirgec.org

pelitas

11 yıl önce üye olmuş, 34 yazı yazmış. 768 yorum yazmış.

MATEMATİK VE MUTLULUK

pelitas | 11 October 2007 13:24

O kadar anlamını yitirmiş ki zaman! Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum kendimden. Endişelerimden arta kalmış kaç kuruşluk bir geleceğe hazırlanıyorum bilinmez. Tüm bu olumsuzlukların sıcak çatışmasındayken ruhum; kalbimin sağ üst köşesinde barınmaya çalışan sıcak bir mutluluğun özlemi duruyordu. O kelimenin sihrinden olsa gerek, “mutluluk” dedim de gözlerimde puslu bir tebessüm belirdi. Ben, mutluluğu sadece sözlerde yaşayanlardan oldum hep. Yalanların bir göz kırpması sıklığında yaşadığı hayatımızda; “mutluluğun” doğruluk payı var mıydı acaba? Kim bilir belki de mutluluk en yalandan daha yalandı! En olmadık zamanlarda “mutluluğun” yokluğuyla vurulup düşerken yerlere, elimden tutmak için menfaat sırasına giriyor insanlar! Benim, “ben” olduğumu düşünürken acaba kaygıları taşısam da ben, “bendim”. Peki, martıların suskunluğuna niye anlam verememişti içimde ki çocuk? Yaşamaya dair tek bir hedef seçmem neden engellenmişti hep? Neden her güneş battığında hüzünlerin boğucu kuşatmaları sardı ruhumu? Yoksa ben mi hüzünleri kuşatmıştım ruhumla, bilinmez! Mutluluğu bulmak için bir formül olmalıydı ve bende bu formülü bulmalıydım. Anladım ki bu çok bilinmeyenli denklemlerin, keskin nişangahlarından kurtulmam için 4 işlemi yapmam yetmez. Biraz daha matematik çalışmalıyım…

İNSANCIKLAR

pelitas | 10 October 2007 09:34

Benli sinemaları tehlikeli kılıp; İstanbul portlerinde “sana yakınlaşmak istiyorum” derken reddedilen insancıklar! Onun bunun ev boylarında çoklu gülme seçeneklerini kullanırken ne kadar vicdan azabı çekerler bilinmez. Bilinmesin zaten! Bizim gibileri peşkeş çektikleri insanların boynuna sarılıp, aldandıkları sahte gülüşlerini bugünün karı sayarlar. Bilmezler ki bir insanın, insancıklardan daha fazla gülebildiğini! Yazarım lan kimseye danışmam; son sözleri bile yalan kokan insancıkları! Bu yazdıklarımı okurken; beni seven insanlar benden daha fazla ağıt yakarlarda ben yinede alçak gönüllü tavırlarımın gölgesinde kalırım. Kınamayın edasıyla yakarırım; acıdığımdan! Kahpeliğin bile son moda olduğu günümüzde, insanların 3-5 kuruşa satıldığı anlarımız olur insancıklar tarafından. Hal bu ki bunlar çok demode, bilmediler. Hani şu; her an beraber olup da bir akşam yemeğine bile çıkaramayacağın insancıklar. Bilmezler para nasıl kazanılır? Onlar elmasla kömürün eşdeğerde olduğunu bile bilemeyenlerdir! Onlar, güneşi biraz daha fazla görebilse; elması bile gölgesinde bırakabileceğini bilmemektedir kömürün! Onlar, Allah’ın verdiği nimetlere hiçbir teveccühte bulunmadan rest çekebilmektedir. Meğerse insancıklar, bir gün sevilmeyi; bir günde yerden yere vurulmayı hak etmektedir! Herkes hak ettiğini alır bu alemde. Şimdi sıra bende, çok mutluyum. Yaaa insancıklar? Şimdilerde çok rahatım, çatıyorum onlara… Uğrunda Anamı Babamı bile yok saydığım insancıklara. Benim hiç hakkım yok çatmaya aslında! Yazarsın, okurlar! Okurlar, sen yinede yazarsın. Ayıp olan yazmak değil ki! Yazmaya başladığında da siyah takım elbiselerini beyaz gömlekleriyle donatan garsonvari insanların, senin hakkına tecavüz etmesini haklı kılan bir adalet sisteminin; basitleşmiş avukatlarını bulursun karşında! Bırak ta tebessüm kondurup dudaklarına; şimdilik ben kazandım edasına, kapılsınlar! Ama kaybettiklerini hiç duyumsayamayanlardan olsunlar hep.

NEYMİŞ SEVGİ…

pelitas | 08 October 2007 19:41

Yıllarını gurbette çalışmaya verip, yaşlanınca emekliye ayrılan tipik bir ihtiyarın köyüne dönüp bahçesinde ki çiçeklerine vakit ayırdığı anlarda yüzündeki tebessümlerin saflığıdır sevgi… Yılbaşlarında bacadan girip, ona bir hediye vereceğini düşündüğü noel babayı masum gözleriyle bekleyen bir çocuğun o an yaşadığı heyecandır… Açlığının son damlasında bir marketten ekmek çalarken yakalandığında etrafına utancını belirtmeye çalışan bir fakirin ürkek bakışlarıdır sevgi… Kavurucu yaz sıcaklarında, başında bir demir kaskla terleyen işçinin evine akşam götürmek istediği bir lokma için çabalamasıdır… Nice zemheri ayazlarını hiçe sayıp sevdiğinin kapısının önünde sabahlarken, lambaların altında titreyen bir aşığın avuçlarında sıcaklık aramasıdır sevgi… Geceleri odaların penceresi açık kaldığında, esen yelin perdeleri kıpırdattığı anları bir senfoniye dönüştüren duygusallığın yıkılış öyküsüdür… Çok şey sandığımız ve gün gelip de aldandığımız sözlerin, değer bilmez insanlar tarafından verilişine tanıklık ettiğimiz bir acı serüvendir sevgi… Çok sevdiği tarafından hunharsızca bırakıldıktan sonra, geceleri hüzün girdabına giren duygu yüklü bir adamın içten içe erimelerinden ibret alabilmektir… Kurulan manuel düşlerin, hayatın otomatik gerçekleriyle örtüşmediğinde yıkılmak yok diyerek hayata rest çekebilmektir sevgi… Msn infolarındaki kişisel iletilerin sığlığını birkaç yapmacık sözle donatmak yerine, kutsal aşkını kendi içinde yaşayabilmektir… Akdeniz tatillerinde mutluluk sarhoşu olduğumuz anlarda kendimizden geçerken, yanı başımızda yakılan ormanlara ağıt yakabilmektir sevgi… Bir kimseyi hor gördüğümüz anlarda, bir gün bizimde başımıza gelebilir endişesiyle mütevazi olmak gerektiğimizin ifadesidir… Süper güç diye tabir edilen ülkenin, günahkar başkanının; zavallı bir milletin topraklarını gasp edip, hunharsızca katliam yapmasına ağız dolusu sövebilmektir sevgi… Sevgi çok şeydir, her şeydir! Anadır, babadır, topraktır, saflıktır… Gördüğümüz her kötü şeyde içimize saplanan bıçaktır… Sanırım ben SEVİYORUM!

GÜZ

pelitas | 08 October 2007 19:34

Vakit sonbahardır! Güz; güneşin hakim olduğu yaz mevsimine nazire yaparcasına zafer, ay ışığınındır dedi. Bulutların masmavi gökyüzünü bizden saklama vakti geldi artık. Şairler davul zurna eşliğinde karşılarken bu şöleni; kuşların, böceklerin, ağaçların, okul çocuklarının, evi olmayanların sitemlerini duyar gibi oluyorum. Şair nasıl sevinmesin ki rüzgardan, yağmurdan, bulutlardan alacağı ilham için? Peki, kuşlar nasıl üzülmesin ki kaç kanat çırparımda göç ederim sıcaklara kaygısıyla? Yaz sıcaklarını fırsat bilip, sık sık insan içine karışan böcekler nasıl üzülmesin? Ya ağaçlar! Hani şu doğa dediğimiz portreyi hiçbir ressam kullanmadan, bize yeşil bir görsel şölen tadında hazırlayan oksijen kaynaklarımız; sararıp solacaklar! Okulların açılmasına ramak kalan bugünlerde ailesinden ayrılacağını endişe eden bebelerinde kabusu güz! Yaz boyu kafasını koyduğu yerde uyuyakalan bir evsizin daha bulutları gördüğü anda “nerede yatarım ben” kaygısını yaşadığı güz! Cami cemaatinin ezanı beklerken; “havalarda serinledi mübarek” demelerinde ki ilahi serzeniş ya da odaların penceresini ısrarla yoklayan yağmur tanelerinin hırslanışlarıdır güz. Küresel kuraklığa yağmurlarıyla nokta koyacağını sandığımız; aslında iklimlerin değişti gerçeğine inanmak istemediğimiz güz. Mübarek Ramazan ayının bereketine nail olacağımız, bayram sevincini amatör duygularımızla çocukluğumuza çevireceğimiz güz. Hani şu yaz ayının arkasında ki kışın önündeki güz! Evlerde yazlık kışlık takası; sabah trafiğine yağmur eklendiğinde işe geç kalmanın telaşı. Bunca telaşın arasında mutlulukta ver bari “GÜZ”…