bildirgec.org

ozanTi

11 yıl önce üye olmuş, 50 yazı yazmış. 147 yorum yazmış.

Yüksel’in Sırrı-6

ozanTi | 10 July 2009 16:05

Yüksel’le Fatih yemeklerini yerken Özge’nin annesinin evinde elektrikler kesilmişti. Buradan sonrasını Özge anlatıyor:

Çocuklar gün boyu ne olduğunu sorup durdular. Her seferinde atlatmıştım ama sinirlerim iyice bozulmuştu. Sonuçta neyden ya da kimden kaçtığımız bile belli değildi. Bilmediğim bir şeye karşı çocuklarımı nasıl koruyacaktım? Çocuklarıma ne olacağını bilmiyordum ve fazlasıyla korkmuştum. Kendime hâkim olamadım ve ağlamaya başladım. Çocuklarıma karşı güçlüymüş gibi görünemeyecektim. Yine sordular:

“Anne neden ağlıyorsun? Neden anneannem gildeyiz?”

Keşke Daha Önce Söyleseydin

ozanTi | 09 July 2009 10:59

Hep bir bahanen vardı zaten.Her zaman beni atlatmak için kullanacağın bir karın ağrın olmuştu. Ne zaman seninle beraber bir şeyler yapmak istesem ya bir yerin ağrırdı ya da hep başka bir işin vardı.

Ne zaman sana aşığım dediysem karşılık alamadım.Hep yumuşak ama geçiştirici laflar duydum,tıpkı çocukları avuttukları gibi.

Kaçmak için kullanacağın bir yol vardı hep. Ben ne zaman seni köşeye sıkıştırdığımı düşünsem, tam o anda benim göremediğim kaçışı kullanırdın.

Seni en sonunda rahat bırakmaya karar verdiğimde senin bundan haberin bile olmadı.Hatta seni rahat bıraktığımdan bile haberin olmadı.Çünkü benimle o kadar ilgisizdin.

Yüksel’in Sırrı-5

ozanTi | 08 July 2009 17:48

Fatih Yüksel’i biraz zorlamaya başladı, yürümesi için. Zorlamak değil daha doğrusu sürüklemekti bu. Sürükleye sürükleye eve götürmeye çalışıyordu. Baktı olacak gibi değil, bir hamlede sırtlandı arkadaşını. Eve geldiklerinde Yüksel hâlâ şoktaydı. Fatih arkadaşını yere bıraktı, anahtarı bulmak için ceplerini aramaya başladı. Buldu anahtarı. Kapıyı açtı, arkadaşını içeri aldı.

Fatih arkadaşını koltuğa yatırıp su getirdi, bu onu biraz yatıştırırdı belki. Suyu içirdiği sırada yol boyunca olduğu gibi yine sayıklıyordu arkadaşı. Ne dediğini anlamaya çalıştı ama belli belirsiz mırıltılar çıkarıyordu Yüksel. Sözlerinin arasından bir tek Nagihan ismi doğru düzgün çıkıyordu. Nagihan ismini duyunca Fatih telefona sarıldı. Özge’yi aradı. Telefon iki kez çaldı.Sonra açıldı. Özge açmıştı telefonu:

Sperm Bankası

ozanTi | 03 July 2009 00:37

Yazmaya yazmaya paslanmışız be arkadaş. Neredeyse klavyedeki tuşların yerini unutacakmışız. Neyse geçelim boş langırtılarıda gelelim asıl meseleye…

Zincirleme Tamlama

ozanTi | 20 March 2009 09:03

Nerden bulaştıysam artık bu şeye?Ne nalet bir şey bu insanda kafa beyin bırakmıyor.

Yukarısı iç sesti.Olayı anlatayım hak vereceksiniz.Bir arkadaşla yarışa girdik,zincirleme tamlama kurma yarışı(!) girmez olaydım.Kafa beyin kalmadı.Yarışı acıcık bir farkla kazandım,ama idrak kanallarım tıkandı sanırım:) Sonucu aşağıda,sonuna biraz daha ekleyip yayınlıyorum (Komaya girerseniz karışmam!) :

Senin anneannenin evinin çelik kapısının üretildiği firmanın ilk şubesinde çalışan işçilerden birisinin karısının annesinin babasının köylülerininden bir gurubun muhtar adayı gösterdiği Ömer Bey’in annesinin mezar taşını yazan mermer yazıcılarının evlerinde bulunan esrarı ele geçiren polislerden birinin üzerindeki üniformayı diken terzinin çırağının yaptığı hırsızlığı farkeden Cumhuriyet Savcısının açtığı davanın avukatlarından birinin evindeki yasadışı suç örgütü dokümanlarının yazıldığı x marka yazıcının üretildiği görkemli fabrikanın patronunun oğlunun yurtdışındaki hesaplarında nereden geldiği açıklanamayan çok büyük bir miktardaki paranın devlete teslim edilmesi gerektiğini savunan ülkenin hatrı sayılır siyasetçilerinden olan güzide insan Şabalaya Gandi’nin çıkar amaçlı çete kurmak suçundan yargılanmasını isteyen rakibi Babalaya Ganmadi’nin evinde ele geçirilen 1.000.000$ın hesabını vermesi gerektiğini bilen Rauf abinin annesinin aslında öz annesi olmadığını söyleyen zeka küpü Ahmet’in amca kızını öldürdüğü bıçağın üretildiği yerde işlenen hançerin tamamlanmasının 2 yıldan uzun süreceğini açıklayan fabrika patronunun karısının aldatıldığını açıklaması üzerine harekete geçen polis zina şüphesiyle büyük patronu göz altına alan ekibin başındaki Komiser Yakup’un ekibinde bir çatlak olduğunu öğrenmesiyle birlikte verdiği istifayı reddeden Emniyet Müdürünün de bir çeteleşmeye girdiğinin açıklanması üzerine zincirleme tamlamanın burda bitmesini istemeyen okuyuculardan bir kısmının yorumlarında bunu belirtmeleri üzerine yazıyı biraz daha uzatma kararına varan OZANTİ’nin beyninin sol yarım küresinde ortaya çıkan sözel idrak kanallarındaki tıkanmayı farkeden doktorun bu hastalığa yakalanma riskinin çok düşük olduğunu ispatlamasının sonrasında tedavisinin mümkün olduğunu ancak yazının okunma kapasitesine göre tedaviye verilen yanıtın değişeceğini ailesine anlatmasının büyük sıkıntılara yol açmasını örnekleyen zincirleme tamlamanın artık bitmesi kanaati iyice yaygınlaşmasının ertesinde tamalama sona ermiştir.

Hadi Yazı Yazalım!

ozanTi | 14 February 2009 12:18

Hadi yazı yazalım.Ama sadece yazı olmasın bu.Hem yazalım hem yazmayalım aslında.Yani yazalım da yazmış olmak için,yani bir mesajımız olmasın.

İçimizden geldiği gibi doğal.Süslenmemiş sözlerle…Bizim cümlelerimizle…Sade ve anlaşılır.Ama çok anlaşılır da değil.

Sesimizin çıktığı kadar gür ama bir o kadar da kısık sesle yazalım.

Rahatlamak için yazalım.Rahatlatmak için yazalım.
Kendimiz için yazalım.Vatan için yazalım.Dünya için yazalım.İnsanlık için yazalım.

Yazalım,ne yazarsak yazalım…Ama önce kendimiz ve bizi okuyanlar için yazalım.Gösteriş olsun diye değil rahatlmak için yazalım…

Tülsü’yü Sevmek!

ozanTi | 06 February 2009 10:28

Artık ben seni sevmiyorum,
Senin yerine Tülsü’yü seviyorum.
Tülsü kim bilmiyorum,
Ama olsun,ben onu seviyorum!

Tülsü acıtmıyor beni,
Senin acıttığın gibi.
Hiç görmedim belki
Ama olsun,ben onu seviyorum!

Tülsü’yü semek bir başka,
İnsan onunla doyuyor aşka!
Onunla olunca çok yakın Maçka.
Son mısra biraz(cık) saçma,
Ama sen o mısradan çok daha saçma!

Tülsü benim her şeyim,
Aşkım,canım,bitanem benim,
Tüm kalbimle artık Tülsü’ye aitim.
Sana değil, Tülsü’ye benim sevgim

Keşke Bir Daktilom Olsa…

ozanTi | 04 February 2009 09:22

Şu yazma eylemini çok seviyorum. Ah bir de daktilom olsa… Daktilo istiyorum çünkü, daktilonun yeri ayrı. Çıkan o “şık şık” ses, yazmayı seven birinin duymaktan en çok hoşlanacağı seslerden biridir.
Hani derler ya; hayatta üç ses çok hoşa gider diye:

  1. Su sesi
  2. Kadın sesi
  3. Para sesi

Yazmayı seven biri içinse;

  1. Daktilo sesi
  2. Su sesi
  3. Kadın sesi
  4. Para sesi
    olmalı bu bence 🙂

Buradaki herkesin yazmayı çok sevdiğini biliyorum.Ama eğer şansınız olurda daktiloda yazma imkânına sahip olursanız, demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. O ses insanı büyülüyor. Yazma isteğini kat ve kat artırıyor. Ben sadece iki kez bu fırsatı yakalamış biri olarak, keşke kendime ait bir daktilom olsa diye iç geçiririm her klavyeye dokunuşumda 🙁

Anahaber Bültenlerinde Görmek İstemediklerim

ozanTi | 02 February 2009 09:05

Biraz sonra okuyacağınız her şeyi artık anahaber bültenlerinde görmek istemiyorum.Zorla dayatıyorlar ve sanırım bunlar kanallarda bağımlılık yapmış:

  1. Magazin haberleri görmek istemiyorum.Bana ne ya “Helin Avşar kiminle, hangi barda eğleniyormuş?”
  2. Selülite , cilt kırışıklığına son veren kremlerin,maskelerin reklamının yapıldığını görmek istemiyorum.Bunların tedavilerini eğer çok merak ediyorsanız internetten bakın.
  3. Enflasyon oranları açıklandığı gün, bir muhabiri pazara yollayıp sokaktaki enflasyonu yansıtmaya çalışmalarını seyretmek istemiyorum.Ben bu ülkede yaşamıyor muyum, fiyatları bilmiyor muyum?
  4. Bir fil,maymun,deve,zürafa artık her neyse hayvanat bahçelerinden birinin konuğu olmasın.Ülkenin başka meselesi kalmamış gibi “Bugünlerde Tokyo hayvanat bahçesinin konuğu var.Bakın ne cici şempanze!”
  5. Dizilerde önceki bölüm ne olmuş,yarışmalarda kim ne kazanmış bilmek istemiyorum. “Cici yarışmacımız büyük ödülü kıl payı kaçırdı!” Eee var mı bana göre…
  6. Sibirya soğukları, cehennem sıcakları olmasını istemiyorum haberlerde.Kanallar haberlerin arkasından hava durumu vermiyorlar mı yoksa?
  7. Haberlerde kısa bir reklam arası verilmesin.Reklam bitince haberler de bitiyor,izleyiciler aptal yerine konuluyor.
  8. Yanlı haber yapılmasın.Yani kanallar hangi görüşü savunuyorsa o görüşü destekler nitelikte yayın yapmalarını istemiyorum.Objektif olmazlarsa görüşleri değiştirebileceklerini mi sanıyorlar acaba?
  9. Son olarak Mehmet Ali Birand‘ın

İiiiiiiiiii iiiiiiiiiii

demesini istemiyorum 🙂

Kitapçı

ozanTi | 29 January 2009 14:58

Bu öyküyü nerede okuduğumu hatırlamıyorum.Muhtemelen bir röportajda okumuşumdur ama notlarım arasına alırken nereden aldığımı yazmamışım.Şimdi ne yazayım diye düşünürken aklıma geldi de notlarıma baktım.İlk okuduğumdaki lezzeti bulunca buraya aktarıyım istedim.Öyküyü buraya aktarıp kendi öykümü de eklemek istiyorum.

Kitapçılık yapmaya karar verdiğim günlerdeydi.Yani, dükkânın henüz boyandığı,rafların ev vitrinin filan yapıldığı sıralar.Kitap almaya başlamamışız daha.Bir akşam, akrabalar eve konuk olarak gelmişlerdi.Yaşı elliyi aşmış bir kadın…Çocuklarının kimini avukat yapmı,kimini mühendis…Evdeki kitapların çokluğuna baktı baktı da… “Evladım” dedi, “Sizin için güç olmayacak mı dükkânın kitaplarını önce eve getirip sonra dükkâna taşımak?” Sağa sola küme küme yığılmış bunca kitap, ticaret için değil de, sadece okunmak için alınmış olsun… “Tövbe yarabbi!”

Bu okuduğunuz bir yerden aldığım öyküydü.Aşağıda okuyacağınızsa benim öyküm: