“Hava soğuktu, ayaz insanın içine işliyordu. ‘Kırılmasın diye durur kalbim, usul usul bedeni aşar aşk…’ diye bir şarkı dilimde koşar adım yürüyordum. Rüzgar, yağmur, aklım hepsi bir taraftan üstüme geliyordu. Eve varmam istenmiyordu sanki. Hızlandım. Bu yürüyüş bitecek, bu hastalık geçecek ve ben evime dilimdeki şarkı eşliğinde varacaktım. Kalbim durmayacak, soğuk bitecek, gençliğim yanıma kar kalacaktı. Koca koca adımlarla hızlandım. Kocaman bir ağacın altından geçerken, yeşil yapraklarından zümrüt gibi su damlaları düşerken üstüme durdum. Nefes alabiliyordum hala. Gülümsedim. Meftun olduğum şehrin bütün ışıkları içimdeydi, sesler duydum uğultulu:
oyuncuhandan
11 yıl önce üye olmuş, 19 yazı yazmış. 50 yorum yazmış.
KIYAFETLERİM
oyuncuhandan | 28 October 2008 17:34
KIYAFETLERİM
“Hissettiklerim, sana verdiğim tepki, hayatına değil. Seçtiğin hayatı illa birilerinden saklama çabanadır” dedi. Doğru söylüyordu. Aslında hiçte istemediğim pantolonu ve gömleği sırf yaşamımı saklasın diye giyiyordum. Oysa arkadaşım “insan nasıl yaşadığını saklamak zorunda mı? Neyi istersen onu giy. Asıl o zaman kendini saklarsın dürüstçe” demişti hiddetli tartışmamızın sonunda. Çok kızmıştı, gözlerinden kan çıkacaktı neredeyse. Bende memnun değildim giydiklerimden ama öyle giymem “gerekiyormuş” olduğundan giyiyordum. “Aptal değilim ben. Anlıyorum bunların içinde mutlu olmadığını. Ama sen inatla mutlu olduğunu göstermeye çalışıyorsun yalan bir gülümsemeyle” dedi konuşmasının bir yerinde. Bedenimden ayrılıp arkadan kendime baktım. Gerçekten çok kötü görünüyordum. İstediğim bu değildi.
BELİNDA VE İBRAHİM
oyuncuhandan | 11 October 2008 13:03
Uzun koridorda hastaların yattığı odalar birbirine yakındı. Odalardaki hastalar ameliyat olacakları yada taburcu olacakları günü bekliyorlardı. İbrahim cam kenarındaki yatağında doğrulmuş, ayaklarına terlikleri geçirmiş, yanındaki yatakta yemek yiyen arkadaşıyla sohbet ediyordu. Birkaç gün içinde bir kalp ameliyatı olacaktı. İki kez kalp krizi geçirmiş, durumu ciddi olduğundan gözetim altına alınmıştı. O hastanede gün sayarken yakınları onun için taze kan arıyor, kan verecek akrabaların listesini hazırlamaya çalışıyordu. Tam liste tamamlandı diye düşünürken yapılan testlerde birinin kan veremeyeceği anlaşılıyor, yerine konacak biri aranıyordu. Ama az kalmıştı. Kuyruğundaydılar artık zamanın hep birlikte.
BARIŞ’ A
oyuncuhandan | 04 October 2008 12:00
İnsana dair tek bir kuralı var hayatın: Eğer ölümlerden sonra rahat yaşamak istiyorsan çok sevmeyeceksin. Anneni bile.
İnsan tükeniyor. Tükenmek çare olsa… O da olmuyor. Tükeniyor, tükeniyor. Toparladım derken kum gibi dağılıyor yine kalbin. Gittin gideli daha iyi anladım. Çok sevmek fena ödetiyor insana bedelini. Elimde mi? Değil. Bak gittin, ama gram eksilmedi duygularım. Baktığım her yerde sen, gördüğüm her yüzde sana dair hüzün.
İstemezdin biliyorum. Gözlerini alıp gitmeyi istemezdin. Bize aitlerdi biliyordun. Sana kızamam zaten. Kimse kızamaz.
Belli Belirsiz Düşüyorsun İçime, Canım Çok Yanıyor O Vakitlerde
oyuncuhandan | 29 September 2008 09:48
Belli değil nereden geldiğin ve nereye gittiğin. Ben yolunda uğradığım bir duraktan ibaretim. Üstelik senin yaptığın hiçbir şey yok böyle olması için. Hepsini ben gözlerine bakarak yaptım. Canım çok yanıyor. Eski yanlamarıma benzemiyor bunlar. Daha sıcak, daha derin ve geçmeyecek gibi.
Öyle güzelsinki adam, söyleyecek sözüm yok. Seni sana, kendime, ele güne karşı anlatacak, anlatabilecek tek kelimem yok. Baktığın vakit, hele güldüğün vakit bütün bir dünya ayaklarımın altında.
Sana karşı kendime yapacağım hiçbir şey yok. O yüzden bıraktım kendimi. Şimdilik sadece inkar ediyorum içimdekileri. Bu sabah ben bile inanıyordum inkar edişime. Sonra vakit ilerledi. Gün, öğlen vakti, düştün içime. Canım nasıl yandı. İçim nasıl kan ağladı. Kör gözüm, aç karnım illede sen dedi.
Asılı Kalmak
oyuncuhandan | 15 September 2008 15:52
Güneş güzeldi. Sanki başına gelecekleri bilir gibi eşlik ediyordu genç adama. İçinde mutluluk vardı. Öyle, nedensiz sandığı. Masasında oturmuş pencereden dışarı bakıyordu. Tam o sırada uzun siyah saçları, güzel yüzü ve edasıyla güneşin ve günün mutluluğunun sebebi çıkageldi. Genç adam o an yaşama sebebini düşündü ve “buldu”. Onca sıkıntının, yıllarca yaşanan onca belirsizliğin sürprizi meğer bu melekmiş. “Peki şimdi ne olacak?” dedi içinden. Biriken bunca şeyi toparlama vaktiydi anlaşılan. O bunları düşünürken günün mucizesi içeri girmişti. Bu güne kadar görmemiş olması imkansızdı. Anlaşılan yeni başlıyordu.
Kırmızı Kazaklı Topal Piç
oyuncuhandan | 08 September 2008 19:50
Bir bacağı diğerine göre kısa kaldığı için “topal” diyorlardı ona. Oysaki onun sevdiği isim babasının üç kere kulağına dualarla söylediği “Ali” idi.
En fazla ilk okula kadar okutmuşlardı onu çok fazla birşey bilmesi, öğrenmesi gerekmez diye. Oysaki okuduğu kitapların içindeki arkadaşlarını çok seviyor ve çok şey öğreniyordu onlardan.
Annesi bırakıp gitti diye üç yaşından itibaren “piç” geldi birde “topal”ın yanına. Oysaki annesini hayal meyal hatırlıyor, bırakıp gittiyse bile ona söylenen laflara çok üzülüyordu.
En çok kırmızı kazağını giyiyor diye arkasından hareket çekiyorlar, “kırmızı kazaklı topal piç” diye dalga geçiyordu mahallenin yumurcakları onlara böyle öğretiliyor diye. Oysaki kırmızı kazağını çok seviyor, güneşin altında parlayan rengine bayılıyordu.
2006 Yılında “Bilir”lerim
oyuncuhandan | 04 September 2008 15:00
Ayağınız takılıp yere düşebilirsiniz. Arkanızda kalan kişiye el sallarken ya da bitmemiş cümlenizi bu şekilde tamamlamaya çalışırken başınızı direğe çarparak yaralanabilir hatta ölebilirsiniz (ölme kısmı şükür beni teyet geçti). Kulağınızı kulak pamuğu (ya da kulak çöpü:)) ile karıştırırken çok derinlere dalıp kulak zarınızın üstüne değdirebilir inanılmaz bir ağrı çekebilir sonucunda sağır olabilirsiniz ya da kulağınızı huylandırabilirsiniz (Sağır olmadım ama kulağım huysuz bir kaynama kazanı sanki fokurduyup duruyor). Sebebini bilmediğiniz bir sırt kaşıntısı yanınızda kimse yokken gelebilir, hiç gitmeyecekmiş gibi kalabilir. Ayağınızdaki ayakkabı aslında hiçte o günün hava koşullarına uygun değildir ama giymişsinizdir bir kere ve farkında değilsinizdir. Ta ki kayıp düşene kadar. Düşüp kafanızı gözünüzü yarabilirsiniz (çok şükür gözümde birşey yok ama ağrı kesici kullanıyorum başım için).
Uzungöl Biraz Üzgündü
oyuncuhandan | 31 August 2008 11:31
Karadeniz…Uzun, soluksuz, rengaren bir karaparçası sanki. İnsan nereye baksa kendi yansımasını görür gibi. Rüzgar arkanızdan gelip önünüzde yol oluyor. Güneş her sabah çam ağaçları ile “kapanmış”, -ibadet eder gibi- dik duran dağların üstünden doğuyor.
Karadeniz’ in insanları ölüleri ile birlikte yaşamayı seviyor. Her hanenin ölüsü kendi çay tarlasında gömülü. Ölüler dirilerini, diriler de ölülerinin ruhlarını ve bedenlerini terk etmiyor. Böylece daha sadıklar sanki kendi hayatlarına. Gülümsemeleri, çay toplayışları hep bir gölge eşliğinde devam eder gibi.