“İşi olmayan giremez” yazılı kapıyı süratle açtım. İşim vardı. O yazıyı yazanın düşündüğü tür bir iş değildi benim orada bulunuş nedenim ama işim vardı gerçekten ve bu kuzu ciğeri gibi sinirli halimde, bana işimin ne olduğunu soracak bir yiğit olamayacağını düşünerek, kapıyı açtım ve girdim.
Yüksek tavanı işlemeli, hastane beyazı duvarlarıyla kocaman bir han avlusunu çağrıştıran odadayım şimdi. ‘99 depreminde mi çatlamış duvarları yoksa bu çatlaklar yüz yıllık geçmişinin alın çizgilerimi anlaşılmıyor. Evet bir zamanlar birileri bu odada ölmüş, buna eminim. Ahşap zemini yüzlerce defa çamaşır sularıyla temizlemişler, çıkmamış ölüm. Cami mihrabı akrabası dev pencerelerin ikisi de cumbasında binanın, sıkı sıkıya kapalılar. Bu buraya ilk gelişim, tanımıyorlar beni burada. Ne tür bir geçmişim var, arlı mıyım, namussuz mu, ne iş yaparım, neden gelmişim, işim gerçekten var mı bu odada, bilmiyorlar. Sanırım girişim tedirgin ediyor odadakileri, beş kişiler. Belki de girişim değil, giriş şeklim. Vicdanımı bile arka cebime koymuşum.