bildirgec.org

mucizemsin

11 yıl önce üye olmuş, 30 yazı yazmış. 2378 yorum yazmış.

işkence haklı…

mucizemsin | 22 May 2009 09:59

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=936967&Date=21.05.2009&CategoryID=77

FİLOKSERA

mucizemsin | 06 May 2009 09:08

filoksera zararlısı

filoksera zararlısı

Filoksera, asma filizi biti veya asma uyuzu olarak da bilinir. Toprakta yaşayan filoksera zararlısı asma köklerini emerek beslenmektedir. Emme noktalarında oluşan çengel şeklindeki urlar 1-2 ay içerisinde çürüyerek zehirli bir madde salgılamaya başlar, zararlı buradan farklı köklere geçerek canlılığını sürdürür. Kökleri gittikçe zarar gören asmaların gelişmesi yavaşlamaya başlar ve durur, verimde de zamanla azalma başlar. Yerli asmalardaki filoksera zararı ise şu şekilde ortaya çıkar; asmalar zayıflar, verimden düşer, yapraklarının küçülür, boğum aralarının kısalması ve genel bir sarılık şeklinde ortaya çıkar. Hastalıklı olan asmalar ilkbaharda erken uyanır ve ürünlerini silker, yaprakları yaz sonuna doğru kurur. Hastalığın şiddetli olduğu durumlarda da 3 ile 10 yıl içerisinde asmalar kurur. İşte filoksera zararlısın karşı Amerikan asma anaçları dayanıklı olmaları sebebiyle günümüzde modern bağcılıkta kullanılmaktadır.Kök filokserası ise; kışı nimf halinde omca köklerinde geçirir. İlkbaharda beslenir ergin olurlar ve yeni dölleri vermeye başlarlar. Köklerde yumurtalar ve larvalar ana etrafında birlikte bulunmaktadır. Beslenen ve gelişen larvalar ergin olarak yaz süresince bir kökten diğerine ve toprak yarık ve çatlaklarına çıkarak diğer omcalara geçerler ve yeniden çoğalarak yeni bulaşmalara sebep olurlar. Bir yılda 4 veya daha fazla döl verirler.

Yaprak filokserasıda kışı omca gövde ve dallarının kabukları arasında yumurta halinde geçirir. Havaların ısınmaya başlamasıyla ve gözlerin uyanması ile birlikte yumurtalar açılır ve böylece genç larvalar genç yapraklara giderek yaprakların alt yüzeylerinde şişkinlikler meydana getirmektedirler. Bu tür de yaz boyunca 6-7 döl verir. Filokseranın bulunduğu bölgelerden, temiz bölgelere topraklı veya topraksız olmak üzere asma fidan ve çubukları nakledilmemesi gerekmektedir.

Yıkılır bu kent…

mucizemsin | 26 April 2009 22:41

Hani Ahmet Telli diyor ya “gidersen yıkılır bu kent”. Sen gittin, bu kent yıkıldı, bir kadın yıkıldı, ben yıkıldım…hoşçakal öpücüğünden sonra arkanda gidişini izledim, en son karşı duvara yansıyan gölgeni gördüm, kapıyı sessizce kapadım…yaşlı gözlerle etrafı bulanık görüyordum, odaları dolaştım sanki birini yada birşeyi aradım. Mutfakta dün geceden yarım bıraktığın rakı bardağına dokundum, dudaklarının dokunduğu yerden bir yudum aldım. Duramadım evde hemen kendimi sokağa atıp yürümeye başladım, duraktan geçerken otobüs durdu önümde, bindim.nereye gideceğimi de bilmiyordum ki! Seyir halinde olan bir dolmuşun arkasında yazan yazı gözüme ilişti, “beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır”, önce dudağımda bir gülümseme oluştu. Beklenen gün neydi? Senin gelmen mi?yoksa hiç gitmemen mi? Bu çektiğim neydi? acı mı? çile mi? Bütün bunlar sen geldiğinde mi kutsal olacaktı? Otobüsten indim, bu sefer metroya bindim. Neyden kaçıyordum? Senden mi? Düşüncelerimden mi? Peki uzaklaşabiliyor muydum? Hayır. Uzaklaştığım tek şey evdi. Karanlığın içine doğru gitmek beni çok boğmuştu, tren durunca indim. Şehreküstü’de inmişim. Ben bu şehre zaten küskünüm ki!

NEDEN TUTTUM?

mucizemsin | 02 February 2009 10:40

Hafif.org’daki yazılar için “tuttum” butonunu ne amaçla kullanıyoruz acaba? Şunlar olabilir mi?

• yazıyı çok beğendim,

• yazının konusu ilgimi çekti,

• yazarı çok beğendim,

• yazar arkadaşım olur,

• yazar bizim gruptan,

• yazıyı ikizim, hatta üçüzüm yazmış, beğenip tutmamak olmaz şimdi,

• yazıyı arkadaşlarım da tutmuş, bende tutayım bari

• bu yeni biri, teşvik olsun diye tuttum,

• ben onu tutayım, o da beni tutar belki

• tutunca ne oluyormuş, öğreneyim diye tuttum

BEREKETİN TADI: AŞURE

mucizemsin | 07 January 2009 06:56

Aşure
Aşure


Aşure , Arapça on (10) anlamına gelen “aşara” sözcüğünden türetilmiş olmakla beraber, 72 Müslüman’ın Hicri 61 yılında Muharrem Ayının 10. gününde (10 Aralık 680), Halife Yezid’in emri üzerine günlerce aç ve susuz bırakıldıktan sonra öldükleri için o güne “Aşure Günü” denilmiştir. Bunun yanıra, Hz. Adem’in işlediği günahtan dolayı ettiği tövbenin kabulü, Nuh Peygamber’in gemisinin tufandan kurtulması, Hz. Yunus bir balığın karnından çıkması, Hz. İbrahim’in ateşte yanmaması, Musa Peygamber’in Kızıldeniz’i geçerek İsrailoğullarını Firavun’dan kurtarması gibi olayların gerçekleştiği gün olarak da anılmaktadır.

ŞEKER AHMET PAŞA

mucizemsin | 31 December 2008 14:04

Şeker Ahmet PAşa
Şeker Ahmet PAşa

1841 yılında Üsküdar’da doğan şeker Ahmet Paşa’nın gerçek adı Ahmet Ali’dir.1855 yılında Tıbbiye Mektebi’ne girdi.Buradaki öğrenimini tamamlamadan Harbiye Mektebi’ne geçti.

19.yy’da yenileşme hareketleriyle birlikte. resim dersleri sadece modern eğitim veren okullarda verilmekteydi. Osmanlı’da modern eğitim kurumlarının önce askeri alanda oluşturulması, bu okullarda aynı zamanda sanatçı paşaların yetişmesine de neden olmuştur. Eğitimlerini tamamlamaları, kendilerini yetiştirmeleri ve Avrupa’daki gelişmeleri takip etmeleri nedeniyle Avrupa’daki merkezlere devlet tarafından gönderilirlerdi. İşte Şeker Ahmet Paşa’da resme olan ilgisi ve yeteneği nedeniyle, Sultan Abdülaziz tarafından Mekteb-i Osmani Paris’e gönderildi. Yedi yıl süresince burada Gerome ve Baulanger atölyelerinde çalıştı. 1869 yılında yağlı boya ve Abdülaziz’in karakalem portresini sergileyerek mezun oldu ve 1871 yılında İstanbul’a geri döndü. Aynı yıl Kolağası rütbesiyle Sultan Ahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı.

Tarih ve sorumluluk

mucizemsin | 29 December 2008 09:59

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=YazarYazisi&ArticleID=914569&Yazar=GÜNDÜZ%20VASSAF&Date=28.12.2008&CategoryID=113

Huzurlu Oda

mucizemsin | 23 December 2008 10:39

İzin günüm olmasına rağmen bugün erken uyandım, bir hafta öncesinden sözleşmiştik arkadaşlarla. Dışarı da ise, yağmur yağıyor bir yandan da soğuk rüzgar esiyordu. Böyle havalara pek rastlanmaz burada. Havanın kötü olduğunu fark eden arkadaşlar yavaş yavaş arayıp, gelemeyeceklerini bildirmeye başlamışlardı bile. Ben kararlıydım fırtına da kopsa gidecektim. Sıkı sıkı giyindim, şemsiyemi de aldım koyuldum yola. Buluşma yerine vardım. 10 kişilik gruptan 4 kişi kalmıştık,ama olsun, kalan sağlar bizimdi. Hazırladığımız kekleri, poğaçaları ve pastaları arabaya yerleştirdik ve huzurevinin yolunu tuttuk. Evet bugün huzurevinde yaşayan yaşlıları ziyarete gittim arkadaşlarımla.
Yazıyı yazmak istememdeki amaç, bundan önceki ziyaretinde arkadaşımın tanıştığı ve benim de tanışmamı istediği Mehmet Hoca’yı size anlatmak.Kendisi 65 yaşında emekli öğretmen, gözleri görmüyor. Kendisine soramadık ama arkadaşımın söylediğine göre geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle görme yetisini kaybetmiş. Fakat çok şakacı ve hayattan zevk alabilen birisi. Çok titiz, huzurevinin kahvehanesinde bile ona ait çay bardağı ve bardak altı var. Odası ise inanın o kadar temiz düzenli ki, hiç huzurevi odası demezsiniz. Odalar iki kişilik fakat Mehmet Hoca ile kalabilmenin şartları var; kapı çalınmadan içeri girilmeyecek, ayakkabılar çıkarıldıktan sonra balkona kaldırılacak, tuvalet temiz tutulacak ve ona ait olan buzdolabına dokunulmayacaktı. Bu şartlara uyamayanlar tabi hemen yönetimle konuşup oda değiştiriyorlar. Takım elbisesiz odasından dışarı çıkmıyor.

Fakat beni en çok etkileyen kısım ise; maddi durumu kötü olan bir çocuğu okutması. Huzurevini ziyarete gelen bir öğrenci bu. Muhabbetleri ise, Mehmet Hoca’ya “benim hiç dedem olmadı dedem olur musun?” demesiyle başlamış. Öğretmeniyle görüşmüş, çok zeki ve çalışkan olduğunu, maddi durumlarının da kötü olduğunu öğrenince, eğitim masraflarını karşılamaya karar vermiş. Aile ile görüşülmüş ve Mehmet Hoca öğrencinin masraflarını karşılamaya başlamış. Hatta onun adına birde banka hesabı açmış. Emekli maaşını alınca önce ihtiyacı olanları alıyor, geriye kalan parayı da bu hesaba yatırıyormuş.