bildirgec.org

MerakliKedi

11 yıl önce üye olmuş, 33 yazı yazmış. 54 yorum yazmış.

Türkiye’nin dönüm noktası

MerakliKedi | 19 April 2008 01:24

Çok yeni (14 Nisan’da) yayınlanan bir yazıyı paylaşmak istedim. Yazı Wall Street Journal’da olduğundan oraya link veriyorum. Ancak, bir özeti Cumhuriyet gazetesinin 15 Nisan sayısında da çıktı. Konu çok net:
Türkiye’nin dönüm noktası
İçerik de oldukça net: 2008 Türkiyesi = 1979 İranı…
Son cümle özellikle çarpıcı geldi. “Türkiye uçurumun kenarında. Lütfen Rice, onu aşağı itme”

Peçe neye yarar ve bir ibadet olarak çıplaklık…

MerakliKedi | 13 April 2008 20:32

Peçeyi dini amaçla kendini korumak için kullanılan bir araç olarak bildik hep. O, yüzüne takanı kem gözlerden koruyan, inancı için korunmayı doru bilen insanların kullandığı bir ibadet aracıydı… Hayatta peçenin bir başkasını korumak için takılabileceği aklıma gelmezdi. Oysa inançlar, yaşam şekilleri, hayata bakış nasıl da farklılaşabiliyordu yaşanılan toprağa, doğulan kültüre ve ait olunan dine göre…
Dünyanın bir yerinde bir takım insanlar var çırılçıplak geziyorlar. Pardon, çırılçıplak değil, peçe takarak. Evet yanlış okumadınız. Onlar vücutlarına hiçbir şey giymiyor ama yüzlerine peçe takıyorlar. Amaç, arınmak, arınarak temizlenmek. Tüm kötülüklerden, tüm kirden… Ruhun bağımlı olduğu maddiyattan yani bedenden… Sıkı bir perhiz gerekir bunun için… Ve tabii ki, katı dini kurallara dayanan çileli ve erdemli bir hayat. Hiçbir canlıyı incitmemek gerekir. Mesela konuşurken ağzımıza bir sineğin kaçmasını engellemek gerekir –ki o zavallı sineğe yanlışlıkla zarar vermeyelim. Havadaki gözle göremediğimiz canlıları yanlışlıkla yutmamak gerekir. İşte bu yüzden de, kendimizi değil diğerini korumak için peçe takmak gerekir. Amaç zaten kendimizi korumak olsa bu inançta, o zaman önce bedeni dış şartlardan koruyacak giysiler gerekirdi. Oysa, en başta karşı çıkılan kişinin kendini koruması değil, başkasını koruması… Yanlış anlaşılmasın, uydurma bir inançtan bahsetmiyorum. Gerçekten var olan, MÖ 600’den beri devam eden bir inançtan Caynacılık’tan bahsediyorum. Görmeden inanmak zor geliyor geliyor ama gerçekten de böyle yaşadıklarını gördük. Bunu gördükten sonra da, bir-iki inancı temel alıp, sadece onlar çevresinde dolaşıp birbirimizi yiyişimiz geldi aklıma. Oysa inanç ne kadar çoktu ve biz ne kadar küçük bir alanda kavga halindeydik….

Kalmış balıkla ziyafet

MerakliKedi | 31 October 2006 18:22

Geçenlerde misafirlere palamut yaptım. Ama mezeler fazla olunca palamut kaldı, hem de kızarmış haliyle. Cimrilikten midir nedir kıyamam hiç atmaya buzluğa kaldırdım günün birinde diyerek…

Pazar günü donmuş midyeleri görünce o balık geldi aklıma. Bir bardak pirinçle harikalar yaratılabileceğini düşündüm ve kolları sıvadım. İşte malzemeler:

2 parça kızarmış çingene palamudu,
1 avuç donmuş midye,
1 bardak pirinç,
1 soğan,
1 tablet et bulyon,
1 çorba kaşığı zeytinyağı,
1 çay kaşığı safran,
1 çay kaşığı kimyon,
tuz, biber.

Eskişehir ne kadar Eski?

MerakliKedi | 30 October 2006 14:05

Şeker bayramında Eskişehir’e gitme önerisi geldiğinde “iyi ama neden” dedim içimden. Ama öneri güvenilir yerden geliyordu ve bir gece kalınacaktı. Kısa ama iyi bir kültür gezisi olabilir diye düşündüm. Bayramın ikinci günü, erken saatte yola çıktık ve beş saatlik yolculuğun sonunda Eskişehir’e ulaşmıştık bile.

Yazıyı buraya kadar okuyanlar ve gitmemiş olanlar, açık açık söylemeseler de benimle aynı şeyi düşünüyordur; Eskişehir’de ne var ki? Öncelikle çok iyi bir rehberle başladık yolculuğumuza. Ertuğrul Algan sanat tarihi eğitimi almış bir üniversite hocası. Tüm sorularımızı eksiksiz cevapladığı gibi bize kültür, tarih ve doğa gezisi yaptırdı.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi dışında da adını duyurabilecek özellikle sahipmiş. Örneğin Odunpazarı’ndan sonraki ilk durağımız olan Ballıhisar (Pessunus), Frig’lerden kalan anıtlarıyla inançları sorgulatıyordu. Ana tanrıça Kibele’ye yapılan ibadet, rahiplerin kendini adama şekillerini dinledikçe, Muazzez İlmiye Çığ’ın kulaklarını çınlattık bolca. Ballıhisar bu güne kadar çok az kazılmış. Rehberimiz köyün sit alanı ilan edildiğini ve çok kısa bir sürede baştan sonra kazılacağını söyledi. Efes boyutlarında bir antik şehir çıkması bekleniyormuş.
Oradan Sivrihisar’a geçtik. Şirin bir köy. Ama köydeki kocaman Ermeni kilisesine inanamazsınız. Bu boyuttaki bir köyde bu kadar kiliseye gerek var mı diye düşünürken cevabını rehberimiz verdi. 1800’lerin başında 32.000 olan nüfusun 15.000’i gayri müslim imiş ve bunun da 1500 kadarı Ermeni. Bu toprakların nasıl bu kadar yaratıcı olduğunun göstergesi sanki bunlar. Bir zamanlar nasıl da böylesi sevgiyle yoğrulmuş, kardeşlik içermiş bu topraklar. Sonra ne olmuş? Gerçekten sonra ne olmuş acaba – zira yıllarca bir arada yaşayan bu insanlar gittikten sonra ibadethaneleri neden gübre deposu olarak kullanılmış? Bunu anlamak, buna inanmak o kadar zor ki…

Doğra babam doğra

MerakliKedi | 20 October 2006 11:15

Yemek yapmayı ve yemeyi seven bir insan olarak yazılanları okuyunca gördüm ki biraz yemek alışverişi iyi olacak. Misafir ağırladığınız bir gün için bir menü tarifi var sırada. Hem de emin olabilirsiniz ki içindeki sebzeleri hiç sevmese bile misafiriniz buna bayılarak yiyecektir (çok tecrübe ettim.)

1. Et yemeği: İster az yağlı dana sote, isterseniz de fırın biftek(bir kilosu altı kişilik oluyor). Bir düdüklü tencerenin dibine eti koyun ve sadece kekik ilave edin. Yarım çay bardağı da su. Düdüklüyü kapatıp, ocağa koyun. Düdüklü konusunda bir prensip uyguluyorum işe yarıyor. Düdüğü çalıncaya kadar yüksek ateş, düdükten sonra kısık ateş. Kısık ateşte beş dakika yeterli. Altını kapatıp bırakın bir kenarda.
İkinci aşama: Tencere iyice soğuduktan sonra, düdüklüyü açıp içindeki etleri çıkartıp oluşan et suyunu döküyorum (anne yönteminde bu dökülmez bir sonraki çorba veya pilav yapılması sırasında kullanılır.) Düdüklünün en altına ince doğranmış soğan, üstüne pişmiş etler, üstüne doğranmış domates, yeşil biber, yarım çay bardağı su ve tuz ile karabiber. Kapatıp tencereyi bu sefer düdükten sonra on-onbeş dakika kadar pişiriliyor. Piştikten sonra altını kapatıp öylece bırakılabilir.

90 saniyede 5000 yıl

MerakliKedi | 16 October 2006 11:53

Hatırlar mısınız neler okuduk tarih derslerinde? Hangi uygarlıkları okuduğumuzu, hangisinden bugüne neler taşıdığımızı hatırlayan var mı? Amacım eğitim sistemini tartışmak değil. Tam da o günkü eksikliklerimizi kapatacak bugüne ait birşey bulmuşken, tartışma başlatacak değilim.
Ama aşağıdaki siteye girmenizi şiddetle tavsiye ederim. Zira, o günlerdeki çocuk kafamızla pek de birleştiremediğimiz uygarlkları, tarihleri ve coğrafyayı bizim için birleştirivermişler. Üstelik de 90 saniyeye 500 yılı sığdırarak. Bu arada tabii ki esas gözden kaçmaması gereken konu da bugünlerde bize ait olan toprakların ne kadar farklı uygarlıkları barındırmış olduğu. Bugün sahip olduğumuz her türlü kültürel birikimin nasıl geliştiği konusunu bir daha değerlendirmek ve topraklarımızın tarihini Osmanlı’dan başlatmaktan vazgeçmek lazım.

90 saniyede 5000 yıl

MerakliKedi | 13 October 2006 14:59

Hatırlar mısınız neler okuduk tarih derslerinde? Hangi uygarlıkları okuduğumuzu, hangisinden bugüne neler taşıdığımızı hatırlayan var mı? Amacım eğitim sistemini tartışmak değil. Tam da o günkü eksikliklerimizi kapatacak bugüne ait birşey bulmuşken, tartışma başlatacak değilim.
Ama aşağıdaki siteye girmenizi şiddetle tavsiye ederim. Zira, o günlerdeki çocuk kafamızla pek de birleştiremediğimiz uygarlkları, tarihleri ve coğrafyayı bizim için birleştirivermişler. Üstelik de 90 saniyeye 500 yılı sığdırarak.

Bu arada tabii ki esas gözden kaçmaması gereken konu da bugünlerde bize ait olan toprakların ne kadar farklı uygarlıkları barındırmış olduğu. Bugün sahip olduğumuz her türlü kültürel birikimin nasıl geliştiği konusunu bir daha değerlendirmek ve topraklarımızın tarihini Osmanlı’dan başlatmaktan vazgeçmek lazım.

90 saniyede 5000 yıl

MerakliKedi | 11 October 2006 09:53

90 saniye içinde 5000 yıllık tarihi harita üzerinde görmek bir çok güncel ve tarihi konuları anlamaya faydalı oluyor. http://www.mapsofwar.com/ind/imperial-history.html adresine girdiğinizde göreceksiniz ki Ortadoğu Milattan önce 3000 yılından bugüne değin çok büyük uygarlıkların beşiği olmuş. Ve bize milli tarih derslerinde öğretildiği gibi bu tarihin ve coğrafyanın en önemli kısmını da Osmanlı ve Türkler kapsamıyor.

Persler, Makedonya, Yunanlılar çok uzun dönemlerde çok geniş bir alanda hüküm sürmüşler. Böylesi bir coğrafyanın göbeğinde yer alan Anadolu toprakları ise her seferinde tüm imparatorlukların hedefi haline gelmiş. Basit bir fiziksel ağırlık merkezi mantığı oturtunca Anadolu’nun bu coğrafyanın ortasında yeraldığı çok net görülüyor. Ve belki de yıllarca papağan gibi bize ezberletilen “Türkiye’nin jeopolitik önemi” de böyle birşey işte….

Akbank Caz Festivali

MerakliKedi | 08 October 2006 12:00

Istanbul caz festivalinin popüler sanatçılara ağırlık vermesi, Garanti Caz Yeşili’nin tüm seneye yayılması, Nardis Caz Kulüp’ün açılması gibi olaylardan sonra şöyle konsantre, bir haftada alınan yoğunlaştırılmış jaz programlarımız olmaz oldu. Bu boşluğu Akbank Caz Festivali dolduruyor kaç zamandır. Kaçırmamak lazım. Her zaman gelmez böylesi sanatçılar.
İstanbul’un çok sesliliğinden doğan ve dünyanın ritmiyle karışıp büyüyen Akbank Caz Festivali bu yıl 16. kez şehre ses veriyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, ünlü konukların sahne alacağı, tarihi ve bugünü yaşatan mekanlarda, farklı öyküler anlatan o büyülü seslerin peşine düşüyor.

Sapla saman karıştı yine

MerakliKedi | 04 October 2006 17:02

Vicdani red nedir? Vicdani redçi olan insanların çıkış noktası nedir? “Bugün canım istemedi askere gitmeyeceğim” midir, yoksa “ben ideolojik olarak, şu şu şu nedenden dolayı buna karşıyım, bu yüzden askerlik yapılmasını onaylamıyorum ve ben de yapmayacağım” mıdır? Çıkış noktasında ne vardır vicdani reddin?

Bu soruları ve daha bir çoğunu düşündükçe aklıma vicdani reddin barış, insanlık gibi konular dışında bir dayanağı olamaz gibi geliyor. O zaman diyebilirim ki, bir vicdani redçi, öncelikle barışçıdır. Teori ile uygulama farklıdır diyenler olacaktır. Buna da saygım var. Yani insan, mesela eşim beni aldatsa terk ederim diyorken aldatıldığında o kadar çok seviyorum ki terk edemem diyebilir. Böyle bir insanı suçlamam. Ama suçlamama nedenim konunun tamamen kendi özsaygısıyla ilgili olmasıdır. Başkasının hayatını engelleyici olmamasıdır.
Dünden beri düşünüyorum, Tiran’dan kalkan THY uçağını kaçıran vicdani redçiyi affettirecek hiçbir şey gelemiyor aklıma. İnsan barışçıyım derken nasıl olur da yüzden fazla insanın içine korku salacak bir eyleme kalkışabilir. Oradakilerin veya yakınlarının kalp krizi geçirebileceğini göz ardı etmesi, bir nedenden dolayı pilotun panikleyip uçağın düşürecek bir hareket yapmasına neden olması ne kadar insancıl, barış yanlısı bir eylemdir? Kendisi silah kullanmasa bile yarattığı tehlikenin farkında değil midir?