bildirgec.org

lorienn

11 yıl önce üye olmuş, 58 yazı yazmış. 2495 yorum yazmış.

sigaramın dumanı-2

lorienn | 23 March 2007 13:25

Yağmur ince ince yağmaya devam ediyor. Bahçeden koşar adımlarla çıkıyorum. Sanki az önce işaretle beraber yürümeyi teklif eden ben değilim. Göz ucuyla bakıyorum ama sanki gözlerime perde inmiş. Bu o mu? Emin miyim? İyice hızlanıyorum. Meyilli yoldan aşağı doğru koşturmak daha kolay. Arkama bakamıyorum geliyor mu acaba? Ama çok büyük bir kabalık bu yaptığın diyorum kendime. Ne yaptım ben? Ah Nemci ah! Senin yüzünden bütün bunlar…

Gideceğim yer birkaç mahalle uzakta. Ancak kanat takmam lazım gözden kaybolmak için. Yaklaşıyor sanırım. Evet! “Merhaba” deyip beni durduruyor. Arkamı dönüyorum. “Ben Yüksel” deyip elini uzatıyor sıcacık bir gülüşle. Dikkatli bakamıyorum yüzüne, gözlerimi kaçırıp elimi uzatıyorum. “Merhaba, ben de Seda” diyorum ama karşıdan gelen tepki kanımı donduruyor. “Ebru değil miydi?” diyor. Kulaklarım tıkanıyor, nefesim kesiliyor birden. “iki ismim var diyorum. Yüzüm kızardı mı acaba? Allah kahretsin! Yalanın sonu bu işte. “Hiç tecrübem yok ama kurnazlık yapıp adımı değiştirecek kadar cin takılıyorum akıllıyım ya” diye düşünüyorum. Kendime küfrediyorum. Durumu toparlamak lazım. Camdan cama işaretleşme bir oyunmuş meğer, şimdi daha bir gerçekle karşı karşıyayım. Benim amacım bu muydu? Göçmen kızını beğenenlere inat. Flörtmüş. Ne flörtü.? Korkuyorum. Sanki bütün mahalle camlara üşüşmüş beni izliyor.

sigaramın dumanı-1

lorienn | 20 March 2007 15:55

Yaşamımda dönüm noktası, sisli puslu mart ayında bir Pazar günü. Günümüzden 28 yıl önce. O gün annem canciğer
kuzu sarması arkadaşı Nemide teyzeye ev oturmasına giderken bana “sen de akşamüzeri dört gibi gel, geç kalma. Akşam ağabeyin de oraya gelecek beraber döneriz. Yağmur yağarsa bahçedeki çamaşırları içeri al. Oyalanma derslerini bitir” diye sesleniyor.

Oh!.. evde yalnızım. Sigara?.. Sigara yaksam bir tane… ağzım kokar mı acaba anneme? Yok canım… niye koksun? Hem bak kaç saat var daha dörde.

Yakıyorum… İlk koku muhteşem. Kibritte mi keramet bilemiyorum. Şöyle elimi ileri doğru uzatıp yanan sigaranın ucundan çıkan büyülü dumanı izliyorum. Bu sefer içime çekiyorum dumanı tedirgin oluyorum aynı zamanda. İki nefes daha… Pişman oluyorum. Çünkü geçen sefer Leyla ile denemiştik bu dumanı içimize çekmeyi. Sonuç berbattı. Ne yaptım diye hayıflanıyorum.

SePpUkU

lorienn | 20 February 2007 15:40

seppuku
seppuku

Seppuku; düşmanın eline geçen ya da gurur kırıcı bir olaya sebep olan Samuray’ların törensel bir intihar şeklidir. Hara-kiri olarak bilinen terim, hara-kiri karın deşmek anlamına geldiği için japonlar tarafından kaba bulunur, en nihayetinde onur temizlemek için gerçekleştiren bir seremonidir ve günümüzde hala Yakuza (japon mafyası) lar tarafından uygulanmaktadır.

Seppuku’dan önce intihar edecek kişi banyo yapar, en sevdiği yemeği yer ve beyaz bir kimono giydikten sonra, sapı genellikle bir kumaşla süslenmiş, Tanto adı verilen bıçağı önüne koyarak bir ölüm şiiri yazar.

Dandik Demir At

lorienn | 16 February 2007 14:26

Yazarlar ilk bisikletin, ilkel şeklinde, Çin’de görüldüğünü belirtmelerine rağmen, ilk bisiklet çizimlerinin 1493 yılında Leonardo da Vinci ya da onun öğrencilerinden biri tarafından yapıldığı söylenir. Bu çizimlerden yararlanarak ilk bisikleti yapan kişi Kirkpatrick Mac Mullan’ dır. 1839-1840 yılları arasında İskoçya’ da yapılan bu bisiklet, halen Londra’ da Science Museum’ dadır. Mac Millan’dan önce temel modeli Fransız Sirvac’ ın yaptığı sağ ve sol ayakların itmesi ile yürüyen bisikletoluşturur.Sivrac Kontunun 1790 yılında ortaya çıkardığı bu tahtadan yapılma yürüme aracını aradan 27 yıl geçtikten sonra bir diğer Fransız soylu kişisi olan Baron Drais de Sanerbron daha geliştirmeyi başardı. Baron, tahtadan yaptığı bu yeni alete bir sele ile bir de gidon ilave ederek ortaya üzerinde daha rahat oturulabilen ve istenilen yöne doğru çevrilebilen bir özellik katmayı başarmış, adını da “Draisenne” koymuştu. Bu “Draisenne” ler de tıpkı Sivrac kontunun “Celerifere” i gibi ayakla yerden hız almak suretiyle yürümekteydi. Baron bu yeni aleti Paristeki Tuvoli bahçesinde ilk kez teşhir ettiği zaman geniş bir ilgi uyandırmıştı. kaynak

M.S.1551 İngiltere’de, at arabası kullanılmaya başladı. Daha sonra1791 de “Celeripede” adıyla, oyuncak tahta attan bozma ilk bisiklet, 1793 de Velespid (Velocipede) adını aldı. 1817 yılında daha da geliştirilerek ilk defa hareketli (sağa sola) ön tekerlek eklendi ve halk arasında “dandik demir at” denildi. W. K. Clarkson adında biri, geliştirmek için 1819 da patent aldı. Yaptığı bisiklet, demir çatallarla tutulan tekerleklerin ortasında bulunan bir sele ve yaslanacak bir yerden oluşuyor ve sürücünün, ayaklarıyla aleti hareketlendirirken arkasına yaslanmasına olanak sağlıyordu. Amerika ve diğer Batı Avrupa Ülkeleri zenginleri arasında çok yaygınlaştı.
1839-40 İskoçya’da ilk pedallı bisiklete 1860 da arka fren eklendi. 1861de Pierre Michaux’un fikriyle, ön tekerleğe monte edilen pedallar onu Fransa’da en popüler araç yaptı (Big Bike).
Yıl 1862 : Artık her sene 142 farklı model üretiliyor.
Yıl 1863 : Yıllık üretim 400’e ulaştı. Sele geriye çekildi, frenler arka tekerleğe aktarıldı.
Yıl 1866 : Amerika’ya (James Caroll, Pierre Lallement) ilk patentin verilmesiyle bisiklet, cinsiyet, ırk ayrımı, sosyal sınıf farklılığı gözetilmeden herkes tarafından kullanılmaya başladı ve yeni bir dönem başladı. Kıyafette bile bisiklet modası ortaya çıktı.
Yıl 1869 : İngiltere ve Fransa’da, bisiklet tasarımı yarışmaları düzenlendi. İlk bisiklet dergisi olan “Veleocipede Illustre” yayın hayatına başladı. Velodrom denemese de ilk yarış pisti açıldı.
Yıl 1890 : Bisiklet üreticisi “The Arnold, Schwinn” kuruldu.

Yıl 1891 : Ignaz Schwinn, yılda 25.000 bisiklet üretmeye başladı. Kurduğu bisiklet takımına (Team Paramount), dünyanın en iyi bisikletçilerini topladı.
Yıl 1930 : İlk şişme lastik kullanılmaya başlandı.
Yıl 1934 : Schwinn, motorlu taşıtlardaki bilgisini bisikletlere aktararak, ilk şişme iç lastikli bisikleti tasarladı. Bundan sonra piyasa canlandı.
Yıl 1960 : İlk vitesli bisikletler (3 – 10 vites) üretildi.
Yıl 1960 : Gary Fisher ve Charles Kelly, dağ bisikletini keşfetti.
Yıl 1972 : İlk “RAGBRAI” turu gerçekleştirildi. kaynak
http://bucatarih.sitemynet.com/tarihceler/bisiklet.html
Bisikletin atalarınıburada görebilirsiniz… Sizin bisikletiniz kaç modeldi?

Züğürt tesellisi…

lorienn | 12 February 2007 14:34

yine bir 14 Şubat…
sevgililer günü konmuş adı…
gerçekten sadece sevgililer mi kutlayacak bu günü? evli çiftler sevgili olmazlar mı? dikkat ediyorum kapitalizmin ruhunun deli gibi çarptığı bu kutlu ve mutlu günde eski sevgililer bile birbirine küçük hoşluklar yapıyor. ne kadar çok sevgili o kadar hediye… çevremde bayan arkadaşlarımın kocaları (buna benim kocam da dahil) “ben senin kocanım, bu sevgililer günü” söylevleriyle hediyeden ve bir yığın seramoniden kurtulmaya çalışyorlar… şaka bir yana (her şaka da bir gerçek olduğunu unutmadım) benim için sevgililer günü sevgini var olduğu tüm günler için geçerli… ama olsun hadi izin verelim sevginin senede bir gün olsun böyle çok sesli ve çok renkli kutlanmasına… hiç yoktan iyidir… sevgililer günümüz kutlu olsun….

Aşure

lorienn | 05 February 2007 13:26

Arkadaşlar! Dostlar! Hafifciler!
Duyurum var sizlere!..
Kendimle ilgili tabii…
Bir haftadır izinliydim. Aman ne güzel bir haftaydı o öyyyyle… dışarıda kar yağa dursun ben evimde sıcacık (Allahım bu günlerimizi aratmasın, şükretmek lazım), kimi zaman uyuz uyuz, kimi zaman usta bir aşçı, kimi zamanda sıkı bir temizlikçi olarak bir haftayı bitirdim. Bitirdim ama Aşure pişirme konusunda ilk defa milli oldum. Hani kumarda acemi şansı derler ya! Ayyynen öyle… Kurban olduğum Yüce Rabbim yetenek vermiş ben ne yapayım?.. Bir insan böyle mi güzel tutturur kıvamı?.. hani konu komşu dost akraba onaylamasa (Yalan atmamışlardır inşallah) acaba diyeceğim ama… yok abi ya… çocuklarda bayıldı… yalnııızzz… aşure beyaz olsun diye süt koyanlar oluyormuş… şahsen tercih etmedim… annemde kızım bir avuç pirinç koy dedi durdu. koymadım… benim pişirdiğimde beyaz oldu naber annecim… ha bir de pekmez koyanlar varmış…ıııhhıhhh… içine incir haricinde herrrr bişiyi koydum… güzel oldu diyorum da bakmayın siz bana bir dahaki sefere daha farklı ayrıntılar keşfettim onlara dikkat edeceğim. eskiden annem pişirir biz yerdik. ayol insanın kendi evinde pişince ne de bereketli oluyormuş öyle! ye ye bitmedi… yaaa siz erkekler tatlıyı ne kadar da çok seviyosunuz öyle… eneee… ham hum şaralop… hem tabak tabak götürüyorlar hem de bir taraftan “ya kek falan yapsana çayın yanına iyi gider “diye sipariş veriyorlar. uzun lafın kısası kim sevmez aşureyi. vallahi neredeyse hiiiiiiçççç rastlamadım aşure sevmeyene… AY OLSA DA YESEK!.. yine pişirebilirmiyim acaba? isterseniz tarif veririm… ama benim aşurem bu tarifteki gibi değil arzu ederseniz ballandıra ballandıra anlatırım 🙂 haaa…durun durun…tarihi geçmişi üzerine bir araştırma yapiiimmm. neredn gelmiş kimler ilk yapmış öyküsü neymiş…

Kutsal Defter

lorienn | 25 January 2007 15:13

hergün kaç tane kağıdı savurganca harcıyoruz?.. dikkat edin lütfen… ağaçtı erezyondu çölleşmeydi milli servetti… bütün bunları bir kenara bırakın kendinizi izleyin lütfen… kağıdı nasıl kullanıyorsunuz?.. ya da kağıt kullanma alışkanlığınız nasıl? çocukluğumuzda defterden yaprak yırtmak günah gibi beynimize kazınmıştı. kutsal bir kitap gibi itinayla saklardık sapsarı saman yapraklı matematik defterini… silmeye korkardık hemen yırtılırdı çünkü… şimdi durum nasıl sizce? teknolojinin hızlı gelişimi ile birlikte kağıt eskiye oranla

lorienn
lorienn

ne gibi bir öneme sahip?

cehalet hıyanet vaziyet

lorienn | 22 January 2007 13:06

tatsız tuzsuz bir pazartesi…
cuma günü malum kötü bir gündü hepimiz için… ctesi, pazar…tv başına çakıldım kaldım…
haince saldıranlara küfrettim…
bu çirkin saldırıyı protesto edenlerle bir oldu yüreğim…
merhumun ailesinin acısını hissettim taaa derindenlerden…
olay yerinde laf olsun diye kalabalık yapanlara, trafik tıkandığı için bir şoföre ve araçlara zarar vermeye çalışan çirkin insanlara söylendim durdum… bugün pzrtesi… işteyim.. öğle tatili… yemeğimi doymak için yedim… hafifte gezindim biraz… Hırant Dink için yazılanlara yorumlara bakıp deriiiinn bir iç geçirdim… şu şarkıyı mırıldandığımı farkettim birden….

Fıstık Bey

lorienn | 19 January 2007 16:18

Sevgili Fıstık Bey,
2 Ocak 2007 tarihinde hafif sakinlerine (her zaman değiller) seni “Sarı Yeşil” başlığıyla anlattım. her gün senin için muhabbet kuran var mı diye sayfanı açtım durdum. yok aşkım… bu sitede daha çok senden çok hoşlanan kedi kardeşler ilgi görüyor… dur birtanem birazdan işten ayrılıp evimize sana geleceğim… bekle beni…

Halk Otobüsü

lorienn | 18 January 2007 16:54

Kasım ayı başlarıydı. Sabah karanlıkta kalkıp işe gitmek ne zordu. Hem de günlerden Pazartesi. Üst baş hazırlık kahvaltı derken saate baktım “eyvah ilk otobüsü kaçıracağım” diye iç geçirdim. Üzerimde siyah balıkçı kazağım onun üstünde geçen doğum günümde çok sevgili arkadaşımın armağanı lila renk dik yaka önden fermuarlı hırkam var. Hemen sırtıma son kat olmak üzere montumu giyindim. Başımda yeni yeni taktığım beremle dışarıya telaşla attım kendimi. “Bıırrr… hava esastan soğumuş iyi ki kalın giyinmişim” dedim kendi kendime. Evet otobüs durakta. Fazla yolcu yok gibi. Ama birazdan içerisi tıklım tıklım olacak. Nefes alamayacağız. İnsanlar havasız gitmeyi tercih ediyorlar yeter ki üşümesinler. Söylenmeye başladım. Bu sefer aklımdayken daha ilk durakta üst camlardan birini bir karış kadar açayım sonra oturduğum yerde ayaktakilere inat boğuluyormuş pozu olmasın diye düşünerek otobüse bindim. Sol orta sırada cam kenarına oturmadan önce planladığım gibi küçük pencerelerden birini çok az araladım. Daha oturmamla arkadan biri üzerimden uzanarak açtığım camı kapatıverdi. Arkamı hafifçe döndüm camı kapatan hanıma hafif bir tebessümle “birazdan çok havasız olacak o yüzden açtım” dediğimde o da bana “çok soğuk üşüdüm “ deyiverdi. “O zaman bir anlaşma yapalım kalabalık olunca biraz açmama izin verin lütfen” diyerek önüme döndüm. Döndüm ama o anda beynimden vurulmuşa döndüm. O hanımla topu topu 3-4 saniye lafladık hadi beş deyin. “Algılarım ne kadar yavaş… yanlış mı gördüm?” diye şaşkınlık içinde kaldım. Yanılmıyorsam kadının üstünde sadece incecik yakası yuvarlak açık pembe bir penye bluz vardı. Tekrar dönüp bakmak istedim. Tereddüt ettim ve karar verip bir çırpıda dönüp radar sistemimi faal hale getirerek kendisine fısıltılı bir tonda… “şeeeyyy… pardon az önce cam için özür, ama siz niye böyle incecik çıktınız evden bu ayazda. Ani bir şey mi oldu? Gideceğiniz yer yakın mı” gibi bir şeyler sorup sebebini öğrenmeye çalıştım samimiyetle… o arada otobüs duraklardan yolcusunu toplamıştı bile. “evet, ani çıktım. Gideceğim yer yakın. Az önce komşum arabasıyla çıkmıştı beni durağa bırak dedim beni bıraktılar” gibi bir şeyler geveledi. Önüme döndüm. 29-30 yaşlarında bir kadındı. Yeni yeni çizgiler belirmeye başlamış yüzüne düşen bir tutam saçında birkaç tel beyaz vardı. Belki daha gençti ama ifadesi çooookkk acılar çektim ben çok! Der gibiydi. Mahçuptu. Gergindi. Bana “sanane diyebilirdi ama demeyecek kadar birilerine ihtiyacı var gibiydi. Gururluydu. Bir sorun vardı mutlaka. Dilenen biri değildi. Benim cüretkar sorularıma yanıt verecek kadar da alçak gönüllüydü. Gözlerime bakmadan cevap vermişti. Ben ne sorduysam hepsini onaylayacak şekilde davranmıştı. Hızlı düşünmeye başladım. Üzerime giydiğim kazağım ve hırkam temizdi. Kazağımı veremezdim ama hırkamı pekala verebilirdim. Mesele nasıl teklif edeceğimdeydi. Yine arkamı döndüm. Şirin ama kararlı ve sakin bir tavırla “evden çıkarken havanın bu kadar soğuk olabileceğini düşünemediniz sanırım. Bakın ne diyeceğim. Sakın beni yanlış anlamayın. İçimde temiz bir hırkam var. Size uyar. Kimsenin dikkatini çekmeden size vereceğim. Kabul ederseniz çok mutlu olacağım. Hırka sizde kalabilir. Siz böyle incecikken inanın ben rahat edemeyeceğim.” Diye fısıldadım tekrar. İtiraz etti ama gururundan. “Olmaz alamam. Hem birazdan ineceğim. Gideceğim yer yakın” dedi. Yine önüme döndüm. Yalan atıyordu. Anlamıştım. Benim ineceğim durak neredeyse son durağa yakındı. O benden önce inecekti belki ama nerede? Arkamı döndüm “taktım ben size” dedim. “Bakın ben sizin illaki üşüdüğünüzü düşünüyorum. Böyle bir takıntım var. Hırkayı kabul edin ve benim gibi rahatsız birine faydalı olun” dediğimde yüzündeki ifade biraz değişti. Taktiğim işe yaramıştı. Nerede ineceksiniz?” diye sordum. Neredeyse 7-8 durak sonrası bir durağı söyledi. Orası sapa bir yer. Yakınlarda oturma mahalli falan yok. “bana tereddütle “eee.. peki hırkanızı geri vermek şartıyla alırım” dedi. Ben hemen “tamam… tamam otobüse bindiğimiz duraktaki bakkala götürüp bırakırsınız sonra. Ama sizde kalmasının bence hiç sakıncası yok dedim. Ve önüme döndüm. Yanımda oturan kadın mıydı erkek miydi hatırlamıyorum tek hatırladığım o kişiyi de rahatsız etmemeye ve diğer insanların ilgisini çekmemeye çalışarak montumu ve sonra hırkamı çıkardım. Dönüp verdim. Önüme döndüm. Oldu mu diye bakacağım ama kadın o kadar gururlu ki çekiniyorum. Ciddi ve bana iyilik yapıyordu sanki. Tekrar ona döndüm. Gülerek “bakın, iyi oldu değil mi ?” dedim onu rahatlatmaya çalışarak. Sadece acı acı, hı hı… dedi gözlerime bakmadan… Acaba kocasıyla kavga mı etmişti? Yüzünde görünürde darp veya hırpaladığına dair bir iz yoktu. Ya da adam cinnet geçirdi de bu kadın can havliyle mi sokağa böyle attı kendini…. ya da çapkınlık yapıyordu da mesela yasak bir ilişki beraber olduğu evli adamın karısı mı gelmişti üzerlerine. Yoksa… yoksa ruhsal anlamda hastaydı da evden mi kaçmıştı…. neden bu kadar senaryo? Çünkü o gün hava da o da normal değildi. Bülent abimiz vardı mahallede yazın mont kışın gömlek giyer gezerdi dışarıda. Aykırı biriydi. Ama bu kadın… hayır hayır.. başka bir şey…O anda üstünde pantolon mu etek mi var diye merak ettim. Benden önce inecekti nasıl olsa. İyilik yaptım ya her şeyine vakıf olacağım. Hemen nüfusuma geçireceğim neredeyse. Kadın hırkayı aldıktan sonra çok rahatladım. Hırkamı armağan eden arkadaşım da benim yerimde olsaydı aynı şeyi yapardı diye düşünüp içimi iyice rahatlattım ona karşı suçluluk duygumdan sıyrılıverdim. Dediği durağa yaklaştığımızda göz ucuyla ona baktım. Selam verip teşekkür yağdıracak biri değildi ki bunu da beklemedim zaten. Benim ona baktığım kadar bile dönüp de çaktırmadan bir bakış atmadı bile… altında ayak bileklerine kadar uzun biz kadınların bürümcük dediğimiz şile bezine benzer kahverengi bir etek, ayağında arkasına basılmış erkek ayakkabısı vardı. Bakmadı özellikle… bakmadı…. indi.. yine bakmadı… onu biraz daha incelemek istedim ama sol taraftan olmadı… Son gördüğüm kare hala aklımda. hırkanın yakasını iyice yukarı çekti ve kollarını birbirine doladı…
Hala bakkala soruyorum bana bırakılan bir hırka var mı diye… tembihledim onu… bir kadın benim için bir hırka bırakırsa kim olduğunu öğrenmeden bırakma diye… o da sırıttı ya öyle çok insan var. Getiririm deyip alıp gidiyor diye… anlamadın bakkal amca anlamadın…