bildirgec.org

lorienn

11 yıl önce üye olmuş, 58 yazı yazmış. 2495 yorum yazmış.

Ütü Deyip Geçme

lorienn | 16 May 2007 16:59

Uzay gemisini andıran bu yardımcı alet ne olursa olsun biz insan oğlu ve kızına fazla yaranamaz….

Uzay Gemisi
Uzay Gemisi

Kadın erkek ütü yapmayı sevenimiz azdır sanırım… Geçmişe dönük yaptığım ufak çaplı yolculuk sonucunda bu muhteşem icadın 16. yüzyıl sonu 17.yüzyıl başlarına denk geldiğini gördüm… İçine kömür koyulan eziyetli bir ev gereci olduğunun dışında mazisinin ne olduğuna dair net bir bilgim yoktu. Kumaşla yaptıkları ateşli flört… Sıcacık muhteşem bir dans… Günümüzde de olduğu gibi sanırım geçmişte de kadının baş belasıydı bu iki sevgili… Zamanın da herkeste bulunmayan bu ütüleri gördüğümde bu işin ne kadar basit bir şey olduğunu düşünmeden edemedim. 20 yüzyıla kadar aristokratların kullandığını düşündüğüm bu tapılası gereç 21.yüzyılın da olmazsa olmazlarından… İlk olarak giysilerin ağır taşlar ile düzeltildiğini öğrendiğim ütü işlemi sonra ateşte ısıtılan demir plakalar, daha sonra da içine kömür közü koyulan demir kutucuklar ile yapılıyormuş. 1888 yılında ise günümüz ütüsünün ilk şekli olan “elektrikli ütü” Henry W.Seely tarafından icat edilmiş. Buharlı ütü ise 1926’yılında Eldec Kuru Temizleme Şirketi tarafından Newyork’ta kullanılmaya başlanmış.Kynk..
Ben ütü kullanmam diyenlerdenseniz bir şey söyleyemeyeceğim… Yok, pantolonu gösteren ütüdür diyorsanız, işte size geçmişten sanat eseri sayılacak, görmekten kesinlikle çok zevk alacağınız çeşit çeşit ütüler…

İKBN

lorienn | 10 May 2007 16:28

İşte size çiçek ve estetik. Yaptıkları işlerin hakkını veren Japonlar “yaşayan çiçekler” olarak adlandırılan İkebana sanatını okullarında geliştirip yaşatıyorlar… işte bu okulların çalışmalarına ait örnekler…
sırayla bakalım…

RYUSEI-HA
RYUSEI-HA

ICHIYO SCHOOL
ICHIYO SCHOOL
CHIKO SCHOOL
CHIKO SCHOOL
IKENOBO
IKENOBO
KOZAN SCHOOL
KOZAN SCHOOL
OHARA SCHOOL
OHARA SCHOOL
SAGA GORYU
SAGA GORYU
SHINPA SEIZAN SCHOOL
SHINPA SEIZAN SCHOOL
SOGETSU SCHOOL
SOGETSU SCHOOL

Biz Türkler ne pratik insanlarız değil mi? Sokaktan aldığımız bir buket çiçeği cam bir kavanozu vazo olarak kullanarak odalarımızı süsleyebiliyoruz… Elin japonu nasıl da uğraşıyor… hiç akıl yok bu japonlarda da canım…
daha fazla bilgi için buradan lütfen…

sigaramın dumanı-3

lorienn | 08 May 2007 11:51

Annem arkamdan sesleniyor; “kahvaltı yapmadın yine!”. Evet kahvaltı yapmadım. Okula gitmeliyim biran önce bizim kızları bulup her şeyi bir solukla anlatmalıyım. Bahçeden koşar adımlarla çıkıyorum. Gözüm onun penceresini şöyle bir yalayıp geçiyor. Dün ne yaptım ben? Yine ikilem içindeyim. Okula doğru hızlı adımlarla yöneliyorum. Bahçede tanıdık yüzler arasında bizimkileri arıyorum. Emel orada işte! Diğerleri gelince mi anlatsam yoksa hemen çıtlatsam mı dün olanları? En iyisi beklemek. Biraz da gizemli bir ifadem olmalı. Günaydınlaşıyoruz Emel’le. Ne haber, ne yaptın, nasılsın faslı. Yüzünden düşen bin parça. “Ne oldu bir sorun mu var?” diye soruyorum “yok” deyip geçiştiriyor. Umur etmiyorum. Benim hikayem daha orijinal. Diğer kızlar geliyor. Fatma ve Nursel arka sıradan dürtüklüyorlar hafta sonu çalıştın mı diye. “Ya evet bir çalıştım ki sormayın” diyorum. Offf… Sabrım kalmadı, hoca sınıfa gelmeden iki satır olsun konuşmalıyım. Anlatacaklarım yarım kalırsa daha iyi olur, acayip merak ederler…

sarı ay-lorienn
sarı ay-lorienn

Arkamı dönüp Emel, Fatma ve Nursel üçlüsünün dikkatini üzerime topluyorum. Cilveli cilveli “dün ne oldu biliyor musunuz?” diyorum. Bir anda olağan dışı bir durum olduğunu çakıyorlar, üçü birden neredeyse üzerime abanıyorlar. Makineli tüfek gibi takır takır anlatmaya başlıyorum. Daha işaretleşme faslını anlatıyorum ki hoca içeri giriyor. Son cümlemi Emel’e fısıldayarak tamamlıyorum. O çok şanslı, yanımda oturuyor çünkü. Arada “e hadi anlat kızım sonra?” diye soruyor. Arkadaki ikili sıkıntılı, meraklı kıpırdanıp duruyorlar. Hoca ikaz ediyor. Teneffüse kadar sabredilecek başka yolu yok….
Dersi dinlemediğimi fark ediyorum. Sıranın üzerine “Yüksel” yazmışım hiç fark etmeden. Kalemle harflerin üzerinden geçip duruyoum. Daha da özenli yapmalıyım bu işi. Kalp çizsem mi? Olmaz! Ne öyle hemen aşk meşk. Hem ben ondan ürktüm. Yaşı büyük benden. Tipimde değil üstelik. Ağır oturaklı biri. Niye anlattım ki kızlara? Şimdi işin gücün yoksa hep ondan bahset dur. Kaşındın sen kızım kaşındın!
Teneffüste hem bizim ekip hem de diğer kızlardan birkaç kişi çevremi sarıyor. Anlatıyorum bire bin katmadan. Sadece ondan çok hoşlandığımı söyleyerek abartıyorum. Ders yine ağır geçiyor. İkinci teneffüs kızlar nedendir bilinmez birden ortadan kayboluyorlar. Kıskandılar mı acaba? Kendi kendime gülüyorum. Niye kıskansınlar canım diye iç geçiriyorum. Sınıfta birkaç kişi bir de ben… Sırama dirseklerimi koyup, başımı ellerimin arasına alıyorum. Yazdığım isme bakıyorum…

Uzun uzun bakıyorum.
Başımı kaldırıyorum birden, kapıya doğru kayıyor gözlerim. Necmi kapıda bana bakıyor. Bahtışen’i soruyor. Göçmen güzeli sarışın kız Bahtışen… Bir anda ona bağırmak geliyor içimden. Hani sen benim için geliyordun sınıfa? Hani bana seni seviyorum diye bakıyordu gözlerin? Yanlış mı anlamışım seni ben? Nereden çıktı bu Bahtışen? Bakışlarım soruyor ona bütün bu soruları dilim sorabilir mi? Anlamıyor tabii. “Görmedim, bilmiyorum” diyerek başımı pencereye doğru hızla çeviriyorum. Gitti galiba? Yoksa hala orada durup bana mı bakıyor? Kapıya doğru yavaşça bakıyorum. Yok! Gitmiş…
“Evet git, git ve bir daha görünme! Sana çok kızgınım! Benimle oynadın! Ümitlendirdin”… Bahtışen… Onun bahtı şen benimki kara… İçim burkuluyor. Ağlamak istiyorum. Gözlerime yaşlar bir anda birikiyor. Yine sıraya yazdığım isime takılıyorum. Ben yapacağımı bilirim Necmi efendi… Ben bilirim…

dağlar dağlar…

lorienn | 27 April 2007 16:33

hafta sonu biraz kendime vakit ayırıp dinlenmek istiyorum… gitmek istediğim yerin resmini çiziverdim paint’te…

lorienin dünyası... yeni gezegene inat...
lorienin dünyası… yeni gezegene inat…

sessiz sakin huzur dolu bir yer hayalim… hafif esen rüzgar yüzüme dokunacak saçlarım yerinde duramayacak biliyorum… güneşe doğru yüzümü çevireceğim gözlerimi kapatıp… güzel şeyler hatırlayacağım geçmişten, güzel dileklerim olacak gelecekten… belki bir defa gideceğim resimdeki dünyama.. hoş olursa inanın haftaya sizi de davet edeceğim… iyi bir ev sahibi olacağım söz…

Yaprak sarması deyince…

lorienn | 18 April 2007 17:27

Bugün hafifin pek tadı yok gibi… yazı sıkıntısı baş göstermiş sanırım ya da benim bilgisayarım ağır çalıştığından daldan dala koşamıyorum. Ne yapayım diye düşündüm yalan değil. Hafif üyelerinden sevgili beyrek’in “bugün ne yemek yapsam”adlı yazısı bana ilham kaynağı oldu. Öğle saatini yemek yerine simitle geçiştirince şu an yemekten başka bir şey düşünemiyorum… çok sevgili arkadaşım kopanistiyle yaprak sarması muhabbeti kurarak açlığımı daha da körükledim. Hayali ihracaat kolay oluyor… iki tencere yaprak sardım kopanistiyi muzzyi ve beyreği davet ettim vs. vs. vs…
Bu kadar laftan sonra hiç yolu yok, bir yaprak sarması tarifi vermeliyim diye düşündüm.

mmmmmm...... yemede yanında yat
mmmmmm…… yemede yanında yat

Bugünkü tarifimiz ;
ETLİ YAPRAK SARMASI
Malzemeler:
Yarım kg asma yaprağı (taze yaprak daha çıkmadı salamura olacak)
250 gr dolmalık kıyma (orta gelirli vatandaşlar için bu miktar. dilerseniz yarım kg koyabilirsiniz efenmmm)
1 büyük baş soğan
1 bardak pirinç
bir demet dereotu (ayıklayın yarısını kullanın geri kalanı sonra mücver yaparız)
bir demet maydanoz (ayıklayın yarısını kullanın geri kalanını hem mücvere hemde salatalara kullanırız- her şeyi de ben mi söyleyeceğim)
hındaaaaaaaannnnnn soooonnnraaaaaaa nerede kalmıştık?…
bir su bardağı zeytin yağı (olmaz demeyin bal gibi olur. Sızma biraz ağırdır riviera tercih edin)
2 çorba kaşığı domates salçası (tepeleme dolu)
2 orta boy domates (hafif yumuşak olsun. bastırma domatese o kadar ezdin yaaaa!)
keyife göre tuz
dilerseniz bir tutam pul biber
Yapılışı:
Yapraklarımızı güzelce yıkayıp sıcak su da 1 saat kadar bekletiyoruz (dilerseniz biraz 5dk. Kadar haşlayabilirsiniz). Daha sonra kevgire aldığınız yaprakları kendi haline bırakarak sarmanın içini hazırlamaya başlıyoruz…. öncelikle şu dereotu ve maydanoz işini halledelim lütfen… ıııııığğğ… onlarla uğraşmak gıcık iş ama ne yapalım onlarsız olmuyor… yukarıda verdiğim ölçüde yeşilliği yıkıyoruz, saplarını koparıyoruz ve innca innca ve hatta daha innca (ince) doğruyoruz. Pirinci ayıklayıp (şşşştttt taş var… teeee buradan gördüm walla) yıkıyoruz, üzerine kıymamızı yeşillerimizi soğanımızı (küp küp doğranmış) şöyleeeee serpeliyoruz… diğer taraftan x marka tavamızda hafifçe hötelediğimiz (hötelemek? = lorienn in eşi beyefendiler, hafif kavurmak anlamında kullanır ki bu kelime aile lügatına yerleşmiştir) yağ ve salça soğuk kıymanın üzerine sıcak bir yorgan misali örtülür (bak eksik bir şey aramayın tarifte, kıymayı dolaptan çıkarttık herhalde) nnnneeeyyyssseee efendim, tuzumuz biberimiz ekelenir, evet evet ekelenir (bu kelimeyi az önce yarattım belki vardır) sonraaaaaa? aaaaaa domatesimizi unutuyorduk sayın hafifçiler… domatesimizin kabuklarını yine inca inca alıyoruz, domatesimizi küp küp, küçümen küçümen doğruyoruzzzzzz……. unuttuğum bir şey varsa hemen bana hatırlatacaksınız nasıl olsa ben devam edeyim… bu malzemeleri ister eldivenli (yün olmasın) ister çıplak elle (üzeriniz giyinik olsun) bir güzel harmanlayın…. her şey hazır mı? Okey… panik yok… şimdi uygun bir tencere falan filan fişmekan…. kabı kacağı salona götürün yere örtü serin masada beliniz ağrır. Gazete sermek mi? neden olmasın… yere bağdaş kurun eveeeettt sıra geldi nasıl saracağınıza… siz hanımlar sarma işlemini nasıl olsa biliyorsunuz… gelelim beylere. İşte beyler burada size en kolay yolu önereceğim… Bekarsanıııız mümkünse malzemeleri hazırlamadan önce sevgilinize telefon açınız. Hatta ona “aşkım sana bir sürprizim var” diyerek onu havaya sokabilirsiniz…. evliyseniz “karıcııığğııımmm bakar mısın bir tanemmm” diye seslenebilirsiniz…. Amaç ortada. “Yok kardeşim bu kadar hazırladıktan sonra bu dolma içini onlara yar etmem sararım” diyorsanız… Allah kolaylık versin… Afiyet olsun….

en… en… en… en…

lorienn | 13 April 2007 14:48

sakin hayatıma “pat” diye giriverdin!.. ne oldu ne geçti eline?.. tam gider ayak bu hayattan… sen giderken ben de seninle gelmek istedim ama yapamadım… arkandan sadece göz yaşlarım süzüldü… içim yandı… affet beni… tek başınaydın… kararlı… azimli… ne istediğini bilir vakur halin örnek olmalı hepimize… seni seviyoruuuuuuummmmmmmm kiwi@,seni seviyoruuuuuummmmmm…………

vakur wiki
vakur wiki

sarı çizmeli mehmet ağa

lorienn | 10 April 2007 14:34

Onu bunu bilmem…
Annem söyledi, beni çingenelerden almışlar… artık bu konu kapandı… Halbuki daha önceden “anne ben nasıl oldum” soruma “seni sarı çizmeli mehmet ağadan aldık” derlerdi. hayalimde beni, anne dediğim bu dünyalar güzeli kadınla baba dediğim bu yakışıklı erkeğe bırakan sarı çizmeli yüzünü bile bimediğim bir adam canlanırdı. tatmin olmamış bir insanın aynı konu çevresinde dönmesi normaldir bilirsiniz, bir süre önce aynı soruya farklı cevap vermeye başladılar… seni yeşilırmaktan tuttuk. haydiiii… buyur burdan yak… kardeşim karar verin hangisi?.. acaba sarı çizmeli mehmet ağa beni ırmaktan bir olta ile yakaladı da bizimkilere mi verdi… al başına ikinci bir dert!… ohhhh artık gerçeği öğrendim… bu daha hoş bir aileye katılış senaryosu… beni çingenelerden almışlar demek ha… o yüzden güzel dans ediyorum şarkı söylüyorum kıpır kıpır küçük bir kızım… sanırım çingeneler beni ırmaktan tutup daha sonra sarı çizmeli mehmet ağaya verip sonrada mehmet ağa sarı çizmeleriyle yürürken vıck vıck vıck sesi çıkarark gelip bizimkilere beni vermiş… neyse bu sefer doğruyu söylüyorlar sanırım… beni çingenelerden almışlaaaaaaaarrrrrrrrrrr…. 🙂

hadi bakalım kolay gelsin…

lorienn | 26 March 2007 17:01

Sayın Hafifçiler
Benim onulmaz bir derdim var… aslında hemen hemen hiç aklımdan çıkmayan bir şey bu… Kolay kolay çare bulunmaz gibi… anlatmayan derman bulamaz diyorsunuz madem… aslında sizde bu konuda zaman zaman söyleniyorsunuz. ama ben kafayı kırdım artık. yolda yürüyemez oldum… Allahtan Aydın Zeybeği bilen bir arkadaşım bana bu illetten geçicide olsa bir kurtulma yolu öğretti. ayaklarını attığın yeri göreceksin. iyi bakacaksın… yanında biri varsa hem kendini hem onu koruyacaksın. akşam üzerleri ya da hafta sonları biraz yürüyüş olsun, spor olsun, ne bileyim rahatlık olsun diye semtte ufaktan bir yürüyüşe çıkarız değil mi? aaa… yalnız dikkat ettim… bu sorun semte göre değişiyor… sorunu söylediğimde (ki dilim varmıyor hoş bir şey değil) hak vereceksiniz bana… tamam tamam söylüyorum… Evet Hafifçi arkadaşlarım… site adı gibi hafif olmayan bir şey bu (yeteeeeerrr) sorun sokaklara saygısızca tüküren Türk halkı!… ben bu anlamda bıktım bu Ankara’dan. geçen yıl Amasya’ya kiraz festivaline gittik (anne memleketim) yollar sokaklar tertemiz. samimi söylüyorum ben bu konuda terbiyesizlik yapan birinin izlerini görmedim. Bizimkinin adı Başkent … hani her şey belediyeden beklenir ya… kardeşim sen önce kendin temiz ol. evinin ortasına tükürüyor musun? ne farkı var ya… temizlik imandan gelir… sabah sabah amcalarım evden çıkar çıkmaz boğaz ve burun yollarını dışarıda açar… zannediyorum kulak temizliğinide otobüs ya da dolmuşta yapıp oraya buraya sürüyorlardır…. gençler tükürük yarışı yapar… çoluk çocuk dışarıda oynuyor. her yerde oyun alanı yok. kapı önünde sokak arasında.. bu pislikle yakın temastalar… komşum akşamları köpeğini gezdirmeye çıkıyor elinde bir poşet vs. millet kızacak diye köpeği tuvalet ihtiyacını giderince hemen poşete alıyor. köpek sahiplerine kızan tipler sokaklara hiç acımadan ve edepsizce tükürmekteler… yok böyle bir şey…diyecek söz bulamıyorum aslında… geçen cuma günü sıkı bir lodos vardı Ankara’da da… düşünün bir kez… rüzgar bir esiyor yerden topladığı çer, çöp, o illete bulaşmış toz toprak ne varsa hoooppp… hepsini oraya, buraya, elinize, yüzünüze, evinize konduruyor…. arkadaşlar ne olur gelin hep beraber bu konuda bir kampanya başlatalım. çok mu uçtum?.. daha önemli memleket meseleleri var diyorsunuz amma velakin bu da ciddi olarak sağlığımızı yakından ilgilendiren bir konu… eşime söz verdim tüküren birini gördüğümde ikaz etmeyeceğim… çünkü birgün birinden esaslı bir kötek yeyip sağlığımdan olacağımı söylüyor. ama böyle bir kampanya için söz vermedim… hadi gelin bir şeyler yapalım.. sonra sıraya başka bir konuyu alırız…

tek başına okyanusta bir yelkenli

lorienn | 23 March 2007 15:58

En mavi, en gece, en duru resmini çizdim okyanusun… ama bir şeyler eksik kaldı… düşündüm… kocaman kanatları olan albatros muydu olması gereken? Karanlıkta uçabilir miydi acaba? Tamam! ben buldum çaresini… koccamman ay çizdim bembeyaz… karanlığa inat… sular durgun… kalbim çarptı hızlı hızlı… buldum dedim heyecanla… buraya yelkenli gerek onu alıp götürmeli… arkasına bakmadan asılır iplere… rüzgar nereye götürürse artık… oltasını atar sabaha karşı… rastgele…

tekbaşına-lorienn
tekbaşına-lorienn

l