bildirgec.org

linet

11 yıl önce üye olmuş, 86 yazı yazmış. 2290 yorum yazmış.

Endirsin

linet | 18 February 2009 18:01

Midem ile kalbim arasında oluşan bu ağrı, nefes almama izin vermiyor. Derince iç çekmek istiyorum ama başarılı olamıyorum. İştahım da azaldı, hele uyku uyumak imkansız hale geldi. Arkadaşım diyor ki “ Aşık Oldun” galibaa.. Hayır diyorum aşık falan değilim, sadece benim modelim böyle çabuk ısınıyorum, bu da su kaynatmama sebep oluyor, sonra buz gibi soğurum biliyorum … Gülüyor banaa, gülsün ne yapayım..

Barcelona Barcelona adlı filmi izlerken, ordaki kontrollü kadın karakter ile kendimi özleştiriverdim, sonradan kendisinin bile inanamadığı şeyi yapıvermişti.. Yaaa bende bu çok kontrollü halim dışında içgüdüsel olarak hareket edersem neler olurdu… Saçmalamamalıydım, bu hayali bir kahramandı sörsinin uydurduğu, benim hayalini kurduğum..

Moody

linet | 12 February 2009 14:34

Anı anını tutmayan, değişken ruh yapısına sahip insan evladına denirmiş ingilizcede…Tam beni anlatan minik bir kelime, kısaca moodyim ben…

Ben kendimi tarif ederken manik-depresif olduğumu an ve an ruh halimin değiştiğini, şu an manik durumdayım tadını çıkarın diye arkadaşlarımı uyardığımı bilirim.. Manik haldeyken, herşey ile dalga geçebilir, gülme krizlerine girebilir, herkesi gülme krizine sokabilirim. Kendimle dalga geçer, olmadık organizyon fikirleriyle ortaya çıkabilirim. Hiç olmadığı kadar enerji dolu olurum böyle anlarda, çenem düştüğü için sürekli konuşma halinde olur, uzun uzun nutuklar atabilirim. En çok yaptığım şey bu günlerimde enerjimi boşaltmak için dans edebileceğim yerlere gitmektir ki gidemezsem evde müziği açıp akordu bozuk sesimle bağıra çağıra şarkı söylemek olur. Dahası yeğenlerimle toka kutusunda ne kadar toka varsa kafamıza takıp, eski tülleri üzerimize dolayıp, dudaklarımıza en kırmızısından rujlar sürüp konserler vermek olur ki, ev ahalisi (yine de kardeşlerim ve annem dışında kimsenin evde olmamasına dikkat edilir, eniştecağızlarım evde ise manik olsamda frenlemesini bilirim kendimi, elin adamı ne de olsa, malzeme vermemek lazım) yine delirdi bizim kız diyip, bize alkış tutarlar..

Sohbet

linet | 05 February 2009 12:39

Saat 4.30 sabah olmak üzere, ama cin gibiyim. Sürekli konuşuyorum, konuşmaktan boğazım ağrıdı, artık kelimeler dilime dolanıyor, ama hala konuşmaktan vazgeçmiyorum.

0

Yaklaşık 4 aydır birbirimizi görmüyoruz. O kadar çok şey birikmiş ki, laf lafı açıyor, birde anlatacaklarımızı unutuyoruz. Olmadık konulara giriyoruz. Gece fısır fısır yapılan sohbetlerin sonunda en mahrem şeyler konuşulmaya başlanıyor. İtiraflar, yalansız, dolansız çıplak düşünceler.. Seviyorum bu dökülmeleri, biliyorum o benim dostum.. Gece gündüz farketmiyor ama, gece saklıyor kelimelerin ayıplarını, utançlarını.. Işığı söndürdük, o bir koltuğa uzandı ben diğerine, üzerimizde battaniyeler.. Gecenin karanlığında birbirimize bakmadan konuşuyoruz. Bazen öylesine fısıldıyoruz ki, sadece ne dediğimizi anlamak yada daha iyi duymak için doğruluveriyoruz.. Birden koyverdiğimiz kahkahalar gecenin karanlığında çok güçlü çıkıyor, küçültüyoruz kahkahalarımızı.. Sonra aniden konuşurken sesi titriyor birimizin, anlatanda dinleyende o an aynı duyguyu yaşıyor, gözyaşları akıveriyor kimsenin görmediği karanlığa.. Uyuman lazım diyor işe gideceksin, evet diyorum.. Tam sessizlik uzamışken bambaşka bir konudan bahsediveriyor birimiz, yine kelimeler sarmalıyor her yanımızı..Şu an uykusuzluktan ölüyorum, sadece 1 saat belki uyudum… Ama içim yıkanmış gibi, hafiflediğimi hissediyorum, hala boğazımda bir ağrı var, çok konuşmaktan mı acaba? Çok erken uyuduğum günlere nazaran daha bir dingin daha bir enerjiğim yine de..Seni senden daha iyi anlayan, sanki iç sesin konuşuyormuş gibi aynı pencereden bakıp aynı düşünceleri dile getiren, yada sana daha önce görmediğin açılardan, olayları yorumlayan dostumu dinlemek onunla herşeyi paylaşmak çok iyi geldi bana.. Sabah ben gidiyorum diye seslendim usulca, dur dedi ben bırakacağım seni.. Pijamalarının üstüne geçirdiği paltosuyla arabaya bindik, hala konuşuyorduk…

Oyun

linet | 26 January 2009 14:32

Bezirgan başı oynardık çocukken, sonra körebe, saklambaç, yada 9 taş..

Bugünlerde en çok köşe kapmaca oynuyorum. Görmek istemediklerimle oynadığım bir oyun bu.. Bazen de körebe oluyorum. Gözlerimi kapatıyorum ama kimseyi yakalamak değil niyetim.. Sadece görmemek adına..

Kurtarmaç oynardık ya, ne zamandır kurtarılmayı bekliyorum. Biri elime dokunup beni kurtarsın diye.. Sonrasında vazgeçiyorum beklemekten, oyunu bırakıp eve gitmek en iyisi değil mi? Sıcak sobanın yanındaki divanda kıvrılıp uyamak, sonra susuzluğa uyanmak..

Yakantop da canım acıdığından daha çok çok acıyor şu sıralar, orda topun kızarttığı yanağımdı.. Aldığım canları heba mı etmişim acaba? Yaa hayatta böyle olsaydı ya, yandın çık dediklerinde olmaz benim bir canım daha var diyebilseydim..

Gece…

linet | 24 January 2009 13:04

Yatağıma uzandım sabahın ikisi ve dudaklarımda bir sırıtış ile yatıyorum. Öyle yorgunum ki, bir haftadır bu gece için uğraşıyorum, yaklaşık yüz kişi ile iletişim kurdum, mail, telefon.. Ve sonunda 60 kişi ile bu organizasyonu yapmayı başardım.

İlk maili attığım gün geri dönen kişi sayısı sadece beş idi, ama hiç umutsuzluğa kapılmadım. Onbeş senelik çalışma arkadaşım, dostum, sırdaşım emekli olacaktı. Ona süpriz bir gece düzenlemek istedim. Ve bu hummalı çalışma işte o zaman başladı. Şimdi ise gece bitmiş ve ben uzun zamandır olmadığım kadar mutluyum, hala sırıtıyorum.

Tren

linet | 13 January 2009 10:57

Yılbaşından 1 hafta önce çok sevdiğim arkadaşım Vivi ağaç süsleme partisi yaptığını söyledi, O ne yahu?dedim, geçen yılda çağırdım ya seni dedi, yılbaşı ağacımı süsleyeceğiz, renkli kurabiyeler yapıp, sohbet edeceğiz dedi, ooo dedim senin bir sürü tanımadığım arkadaşın olacak bilirsin rahat edemem, olur mu dedi, senin tanıdıklarında var hadii, kapatma kendini eve, gel.. Peki dedim, ama çok geç saatlere kadar kalamam, tamam dedi zaten akşamüstü beş gibi gelecek herkes.. Kırmızı birşey giymeyi unutma dedi, bir fular, kazak neyse işte kırmızı olsun üstünde.. Allam yarabbicim dedim, nasıl adetler çıkartıyor bunlar..

Pazar günü elimde bir şişe ucuzundan şarap ile ev partisine arzı endam ettim.. Ben gittiğimde herkes masanın başında ellerinde renkli hamurlar yaratıcılıklarını göstermeye uğraşıyor, kurabiye yapıyorlardı. Gerçekten de eski birkaç dost görmek iyi oldu.Ve bir iki de daha önce tanışıp merhabalaştığım insanlar işte..

Cadde

linet | 12 January 2009 12:10

Kitapevinde çektirdiğim fotokopiler ile kasaya gitmeden önce, almak istediğim birkaç kitabı incelemek istedim, sonra vazgeçtim, param yoktu ve bir çılgınlık yapıp kredi kartına biraz daha yüklenirsem iyice çıkmaza girecektim, bir kitap parası bile harcamamalıydım. Kasaya hızla yönelirken şeker dükkanı gibi rengarenk kırtasiye ürünleri de aklımı çelmeye çalıştı ama ben nefsime hakimdim. Hiç değilse kitap bölümüne gidip, koltuğa gömülüp yarım saat kitapları koklasaydım, birkaç satır okusaydım düşüncesi ile beni yoldan çıkartmaya çalışan içimdeki kitap canavarına da suss diyerek kasaya ulaşmayı başardım. Fotokopilerin parasını ödeyip, kendimi bu büyülü yerden dışarı attım.

Puan

linet | 13 December 2008 10:50

İçmişim, yanımda en sevdiğim..

Dinginim…

Günahlarımla, sevaplarımla aldım başımı gidiyorum diyor tv de şarkıcı…

Eşlik ediyorum, ben bu hayattan, aşktan sevdadan diyor..Aldım başımı gidiyorum diyor..Hayır diyorum daha değil, bu hayattan gitmiyorum…

Gülen kara gözlere bakıyorum, mis kokusunu çekiyorum saçlarından içime.. Islık ile şarkıya eşlik ediyor.. Gözlerine bakınca gülen gözbebekleriyle karşılaşıyorum, işte diyorum işte…

Her şey bitti dediği yerden tekrar başlıyor değil mi? Bitmiyor hiç birşey, hep bir umut var..

Huzur

linet | 20 November 2008 12:23

Sabah saatin beşi, yan odadan sinirle kurulmuş cümlelerin sessizce söylenmesine rağmen kinini, nefretini duyabiliyorum, öyle hınçla söyleniyorlar ki huzursuzlanıyorum, kalbim hızlı atmaya başlıyor, geçmişe dönüyorum hiçbirşey değişmemiş sanki. Yattığım yatakta yıllar öncesine dönüyorum, gözlerim sımsıkı kapalı sanki açarsam beni de çekecekler kavganın içine, sesleri çok kısık ama içindeki şiddet yüzüme patlıyor sanki. Yorganı başıma çekiyorum, sesler biraz uzaklaşıyor. Ama tamamen duymamak istiyorum, duvarların arkasından, kapalı kapıdan nasıl oluyorda şiddeti, huzursuzluğu iliklerime kadar hissedebiliyorum kendime şaşırıyorum. Tabi geçmişte şaştığım şeyin ne olduğunu bilmiyordum, kalbim ve midem arasında dolaşan şeyin huzursuzluk nedeniyle olduğunu da bilmiyordum, duyduğum şeyi o yaşlarda herhalde korku, üzüntü gibi sade kelimelerle anlatabilirdim. Uyumak istiyordum, az önce gördüğüm rüyaya devam etmek, ama susmuyorlardı. Tam sustular tamam bitti derken, ağlamaklı bir sesle annemin sesi geliyordu. Kapının sertçe açıldığını duyduğumda yüreğim ağzımdan çıkacakdı.. Sanki beni yatağımdan çıkaracaklar ve söyle bakalım kim haklı kim haksız diyeceklerdi. Ne diyecektim ben, annemin yaşlı gözleri babamın kızgın bakışları arasında ne diyebilirdim? Hiç olmadı böyle birşey ama ben hep o korkuyu duydum..

Yatakta dönüp duruyordum, işe gitmek için kalkmama daha çok vardı, ama bir kere odaya giren huzursuzluk havası tüm oksijenimi tüketmiş, uykumu alıp götürmüştü. Hiç birşey değişmemişti 36 yaşındaydım, hala annesi babası kavga edince yüreği ağzına gelen o küçük kızdan ne farkım vardı? Sadece ne oluyor bunlara hala diyip, cık cıklıyordum, değişen tek şey buydu sanırım..

Sessiz Sokak

linet | 09 November 2008 19:33

Kahve dünyası ismi vermişler bir cafeye ne zaman yanından geçsem o diktikleri kocaman kağıt bardak çok iğreti gelir ve biri bunlara kartondan kahve içmenin hiç cazip olmadığını anlatması gerekir diye düşünürdüm. Ama bu sefer yanından geçerken hep alışkanlık ettiğim üzere her tabelayı okuyan gözlerim bu sefer kahpe dünyası diye okudu tabelayı evet, bu dünya kahpeydi.. Gülerek devam ettim yoluma, eve giden yola saptığımda hep bu yolun ıssızlığını sorgulayan zihnim, ağaçların birbirine selam verircesine eğilen dallarına takıldı kaldı, sessiz dedim çok sessiz bu sokak… Yolun her iki yanında oldukça büyük ağaçlar vardı ve sık aralıklarla dizilmişlerdi, bu yolu seviyordum, hele son zamanlarda eğer süpürülmemişse düşen yaprakları çiğneyerek yürümek çok hoşuma gidiyordu, bazen hafif bir rüzgar ile saçıma düşüveren sararmış yaprak benim o gün için uğurum oluveriyordu.. Sessiz dedim, çok sessiz bu sokak, böylesi ağaçlı sokaklar öyle az ki ve buranın ahalisi bunun tadını neden çıkartmıyor.. Buraya taşındığım günden beri kimseler ortada gözükmüyor, işe gelirken giderken, haftasonu yürüyüşe giderken kimseleri göremiyorum.. Buraya taşınmamın sebebi bu sessizlik ve bu kadar çok ağaç olmasıydı, ağaçları hala çok seviyorum ama bu insanlar nerede?