bildirgec.org

lavinya76

11 yıl önce üye olmuş, 30 yazı yazmış. 914 yorum yazmış.

YÜZLEŞME

lavinya76 | 08 April 2010 12:58

-Suçlu aramanın anlamı yok, hayat böyle bazen yalnızca tek seçim bırakıyor insana…

-Tek seçim mi? yapma, sen de biliyorsun ki istemediğin hiçbir şeyi hiç kimse yaptıramaz sana!

-İstemiyordum böyle olmasını diyorum, neden anlamıyorsun?

-Peki, sen kendine yalan söylemekten ne zaman vazgeçeceksin?

-Yalan değil, bu sonu ben hazırlamadım. Ya da tek sorumlu ben değilim. O da üstüne düşen hiçbir şeyi yapmadı kurtarmak için bu evliliği. O sadece talep eden taraftı, bense onun isteklerini yerine getirmeye çalışan bir memur…

uzun yolculukları özledim

lavinya76 | 07 April 2010 09:08

Uzun yolculukları özledim. Hiç binmedim ama yataklı bir tren mesela. Yanında sevdiğin biri. Şehirlerden konup göçerken vagonlar, cama düşen manzarayı izlemek isterdim yaslanıp bir omza. En güzeli baba-kız yolculuğu olurdu belki… Issız bir dağ kasabasında mola verdiğinde tren, istasyon önünde hatıra fotoğrafı çektirirdik. Hiç öyle bir resmimiz olmadı babamla…

Alıp başımı gitmek istediğinde canım, aklıma hep otogarlar gelir. Ani bir kararla o an ilk kalkan otobüs nereye giderse oraya gitmek… Issızlığı izlemek otobüs koltuğunda. Yanında oturan yabancıyla dost oluvermek bir anda. Uzattığı sigara böreğine mukabil bisküvi ikram etmek. Hatta adın ne? Yaşın kaç? Sorularına uyduruk yanıtlar vermek ve kendini kendine uydurmak söylediğin yalanlarla. Ama en güzeli annemle olurdu bu otobüs yolculuğunun. Uykuya daldığımda düşen başımı alırdı göğsüne. Hırkasıyla örterdi üstümü. Sokulurdum kokusuna sımsıcak bir battaniye gibi sarardı şefkate acıkan bedenimi…

Yağmur, yağmur…

lavinya76 | 05 April 2010 09:32

Sabah evden çıkarken sütninesinin “rahmet yağacak şemsiyeni al “uyarısına kulak tıkadığı için kızdı biraz kendine.
Soğuk ve kurak bir kıştan ne biriktirmişse gökyüzü şimdi tüm öfkesiyle bardak bardak boşaltıyordu Şermin’in üstüne.
Asılmaktan sapı kopan çantasını kolunun altına sıkıştırmış, çantadan daha sıkışık trafiğin içinde çamur birikintilerine dala çıka korna sesleri arasında başardı karşıya geçmeyi.

Yüzüne vuran yağmur damlalarından mıydı bu ıslak düşünceler yoksa hala ağlıyor muydu?
Yılın modası şeffaf şemsiyeler her köşe başında açılmış, bu yağmurda tüm albenisiyle çağırıyordu onu. Gülümsediğini fark etti. Önce saçak altında minik maveralar yaparken ıslanmamak için şimdi teslim olmuştu yağmura iliklerine kadar. Tıpkı ayrılığa ve hüzne teslim olduğu gibi ve daha öncesinde aşka teslim olduğu gibi… Sırılsıklamdı yine…

ANT İÇERİM

lavinya76 | 02 April 2010 10:54

bu ben değilim:)
bu ben değilim:)

İlkokul günlerini herkes hatırlar. Beyaz yakalıklar, cebinize üçgen biçimde katlanıp konulmuş mendil, özellikle pazartesi gününe mahsus tırnak kontrolleri, istiklal marşı ve saygı duruşu sonra bahçede sıra olurken kolların tren biçiminde öndeki arkadaşın omzuna değecek biçimde uzatmalar… Her gün yeniden iki belik şeklinde örülen saçlar.

Her sabah neye yemin ettiğinizi bilmeden hep bir ağızdan okunan andımıza eşlik etmeler ve aceleci bir koşuşturmayla hapsolduğunuz sınıflar. Beyaz tebeşirin kara tahtada çıkardığı o acayip ve tüylerimi hala diken diken eden o ses. Tahta silme yarışında tavşan sıçrayışları. Çöp kutusu kenarında kurşun kalem açma sevdalıları…

TEBEŞİR KOKUSU

lavinya76 | 01 April 2010 12:57

İlkokul birinci sınıftaydık. İkinci dönemin başıydı ve artık iyiden iyiye okuyup yazmaya başlamıştık. Sıra arkadaşım Muhsin adında sarımtırak bir oğlandı. Hareli yeşil gözleri güldüğünde kısılıyor, gözleri kısıldıkça yüzündeki çiller daha bir dikkatimi çekiyordu. İkimizde çok yaramaz sayılmazdık en azından boş derslerde sınıf başkanının yaramazlık yapanları tahtaya yazdığı isimler arasında olmadık hiç.

Babası bir apartmanın kapıcısıydı. Annesi de zaman zaman babasına yardım ederdi. Apartman bahçesine ektikleri güllerden sık sık öğretmene getirir ve kocaman bir teşekkürü alır gururla otururdu yerine. Bizim apartmanın bahçesinde değil gül ot bile yoktu. Hatta bahçe denebilecek bir alan bile yoktu. Bu yüzden tüm uysallığına rağmen içten içe kızardım ona ve kıskanırdım çiçeklerini.

YILDIZ FALI

lavinya76 | 30 March 2010 10:58

Her sabah yaptığı gibi yine kahvaltıda çayını içerken bir yandan gazeteye göz atıyordu. Günlük yıldız falı bölümüne geldiğinde gözüyle tüm burçları süzerek teraziyi buldu. Yeni bir aşk doğmak üzere diyordu falında. Umutsuzca gülümsedi. Aşkı unutalı uzun zaman olmuştu çünkü. Fallar hep yalan söylerdi zaten.
Duşunu aldı. Saçlarını kuruturken neden olmasın diye düşündü. Belki de bir kez olsun doğru çıkardı bu fal. Ama nerden bulacaktı ki bu yeni aşkı? Kafasını salladı aklından geçen düşünceye kızarak. Ne aşkı ya?

YAYLA ÇORBASI

lavinya76 | 28 March 2010 19:05

Bahar havasına aldanıp bir an evvel kışlıklarımdan kurtulmak istediğimden midir nedir feci şekilde soğuk almışım. İki gündür aç bi aç yatıyorum. Burnum tıkanmış, gözlerim şeşi beş görüyor. Ateşimi ölçüyorum, kendi kendime doktorculuk oynayıp, kendime grip ilaçları veriyorum. Pek faydası yok.

İki gündür boğazımdan tek lokma geçmediğinden canım müthiş derecede çorba çekiyor. Kalkıp yapacak halde değilim. Hiç olmazsa hazır çorba yapayım diye düşünürken telefonum çalıyor. Arayan annem. Kuzucuğum nasılmış, diye soruyor. Sesini duyunca ağlamak geliyor içimden birden ama üzülmesin diye sakin sakin “hastayım anneciğim, üşüttüm biraz” diyorum. Neden arayıp söylemedin, diye sitem ediyor. Sen yat dinlen ben hemen geliyorum, diyor.

mavi gözlü insanları sevmiyorum

lavinya76 | 22 March 2010 12:56

Babacığım;

Sen o sarışın Alman kadının peşine takılıp gideli tam 8 yıl geçti. Artık saçma sapan hediyeler gönderme diye yazıyorum bu mektubu. Çünkü gönderdiğin elbiselere sığamayacak kadar büyüdüm baba.

Sen son halimi hatırladığından ne kadar büyüdüğümü tahmin edemiyor olabilirsin ama ben sensiz bir zamanı tükettiğimi duvarlara attığım çentiklerden biliyorum. Önceleri eğlenceli gelmişti bir filmde görmüştüm bunu. Ama duvarda tek çizgilik yer kalmadığından beri canım hiçbir yeri çizmek falan istemiyor.

PEMBE PATİKLER

lavinya76 | 19 March 2010 10:41

Vazgeçmeyi bilmiyor musun sen? diye azarlarken beni vazgeç dediğinde nelerden vazgeçmek zorunda kalacağımı bilmiyor gibiydi.

Kırgın gözlerle baktım yüzüne. Sesimin çıktığı kadar bağırmaya başladım. Nefes almaktan vazgeç, su içmekten vazgeç, yaşamaktan vazgeç demekten ne farkı var senin bu söylediğinin?

Artık telefonumun çalmasını beklemeyecektim mesela, ya da arayamayacaktım rehberden yalnızca bakacaktım numarasına. Belki özel numaradan çaldırıp sesini dinleyecektim. Ama merhaba diyemeyecektim normal bir ses tonuyla.

MERHABA!

lavinya76 | 16 March 2010 10:36

Ne zaman hiç bilmediğiniz bir yere ilk kez gidiyor olsanız, ne zaman tanımadığınız bir insan grubunun içine girseniz yabancı hissederseniz kendinizi. Bu biraz da nasıl bir yere kimlerin arasına gittiğinizi bilmemekten kaynaklı bir gerginlik yaratır insanda. Ortamı ve insanları tanımaya çalışırsınız. Bakışlardan, gözlerden, tavırlardan yakınlık duyduklarınız olur.

Bir şehrin kapısından ilk kez girdiğinizde sokaklarına, insanlarına, mimarisine ya da doğal güzelliklerine odaklanırsınız. Ya seversiniz ya sevmezsiniz.