bildirgec.org

koza 68

11 yıl önce üye olmuş, 140 yazı yazmış. 991 yorum yazmış.

çırıl çıplak,etten kandan bir kadın…

koza 68 | 23 May 2007 15:17

Ergenlikten yeni çıktığım dönemler…O güne kadar yaşadığım en kötü yılbaşı gecesi….
Kız arkadaşım çıkamıyor, planlarımız yatık…evde oturmak kabus…
En kızgın, en asi en şımarık olduğum dönemler…her şey öylesine can sıkıcı öylesine anlamsız ki…
Led zeppeline dinleyip, evdeki tüm kapıları bizimkilerin suratına çarparcasına vurup,kendimi sokağa attım…erenköy’den, kadıköy’e kadar rotasız yürüdüm…reks sineması sokağından bir bira alıp kendimi sinemaya attım…
Film başlamış…ne oynadığı ne olup bittiği umurumda bile değil…yer göstericinin, ışık tuttuğu koltuğa gıcıklık olsun diye oturmadım…zaten sinemada yirmi otuz kişi ,ya var ya yok…biramı içip uyumayı düşünüyorum….
Koltuk gıcırtıları ile uyandığımda antrakt olduğunu anlayıp, fuaye ye çıktım, iki çikolata alıp, masalardan birine oturdum…ikinci yarıda da kestirmeyi düşünüyorum…
…………………..,
Annem yaşlarında, tahmin ettiğim kısa kürk mantolu kadının biri ,usulca karşıma oturup, gazetesini karıştırmaya başlıyor…sayfaları öyle hızlı çeviriyor ki, ne aradığını anlamıyorum…üstelik kadın öyle hızlı hareketler yapıyor ki, bir yandan sigarasını içiyor, bir yandan çantasında bir şeyler arıyor, bir yandan da elindeki cumhuriyet gazetesini hışır hışır çevirip duruyor…gıcık oluyorum kadına…çikolatamı bitirmeye çalışıyorum…

………………………
“ damak ha? Hiç sevmem “ kadın bunu söylerken bütün dikkatiyle beni inceliyor…
………………..
“ biz yiyemiyoruz kilo falan işte”
“isterseniz bi parça alın teyze”
………………….
başındaki bereyi, çıkartıp omuzlarına kadar inen saçlarını ensesinde topluyor…
“senin canın sıkkın di mi?…benim de canım sıkkın biliyo musun?”
dikkatimi çeken şey; kadının beresini çıkarttıktan sonraki görüntüsü ve ses tonu…yaşını bir türlü kestiremiyorum…annemden çok genç olabilir…nasıl hitap edeceğimi şaşırdım…
“evet biraz sıkkın, bira içtim geçmedi”
“çukulata da geçirmez ama!” bunu söylerken öyle şirinki, o dağınık, annem benzeri kadın gitmiş yerine arkadaş olmak için yanıp tutuşan biri var sanki…
“ bak sana bir teklifim var, bende filmi tutmadım gel sana bira ısmarlıyim ne dersin?”
ulan karı bizi keklemeye mi çalışıyor ne ?,annemin arkadaşlarından biri olabilir mi?…
“tamam çıkalım”
o an hiç beklemediğim bişey yapıyor,ben montumun fermuarını çekerken o yakalarıma kendince şekil yapmaya çalışıyor…
“bak böyle daha hoş oldu”
dışarda hava buz gibi, yanımda kürk mantolu bir kadın…of ya ayşenur of ya….
…………………….

İnci ; Pera’da, madam olga’nın bale okulunda eğitmen, saint joseph mezunu,moda’da yalnız yaşıyor…otuziki yaşında imiş…
O’nu oturduğum yerden, izliyorum…orta boylu, omuzlarına dökülen siyah saçları, incecik parmakları ile kürk’lü halinden çok farklı…O’nu sanki bir büyütecin arkasından izliyorum..ilk kez çıplak gördüğüm kadın,aynadan beni kesiyor, gülümsüyor…neler yapmam gerektiğini kestiremiyorum…şimdi de küçücük karnı ve onun ortasına derine gömülmüş göbeği ile karşımda duruyor…
……………………
Bir yıl boyunca hep kışkırtıcı şeyler yaptı…sanki beni yeni açlıklara sürüklemek isteyen hesaplı bir tavır içinde oldu…sırf benim için saçlarını kısa kestirdi…
Beni öylesine ustaca öylesine soğukkanlı idare etti ki on dokuzuma gelinceye kadar o’nu terk etmeyi bir an düşünmedim…
…………………
“ o filmi ikinci kez izledim biliyor musun?” yanında geçirdiğim ilk geceydi bunu söylerken..
“amma saçma” dedim
“kes, saçma falan diil”
“adını bile bilmiyorum filmin ya! “ dedim
“la picine “
“orda ki adamın gençliğine benziyorsun haberin var mı?”
“tamam boşver filmi hadi bi daha” dedim
“hayır canım, kahveden sonra hemen sevişilmez, biraz uyunur ondan sonra tamam mı? “
…………………….
onun yanında kim olduğumu unutup, henüz dünyayı,ufku,dostluğu,aşkı,yeni öğrenen bir çocuk gibi hissedecektim kendimi…Onunla en derin mağaralara kadar girecek ama hiçbir zaman sonuna kadar gidemeyecektim…Beni bırakıp fransaya yerleştiğinde,ondan bana kalan şeyler,Beni kendine çeken,tanımadığım ülkelerde gezdiren ve adı sanı bilinmeyen, zaman ölçüsüne vurulamayan bir “kadın” kalacaktı….
“artık uçma zamanın bebişim” diyebilen bir ” cesur yürek” kadın…

ilk “orospu”yu tanımak!!!…

koza 68 | 22 May 2007 17:35

Yıllar önce İzmir ,efes otelde mesleki bir sempozyuma katılmıştık…Organizasyon komitesi her şeyi öylesine mükemmel düşünmüş, zamanlamayı öylesine iyi ayarlamıştı ki, sıkıcı saatler katılımcılar için eğlenceye dönüşmüştü… toplantılar, fuar dönemine rastladığından , otel sanatçıların akınına uğramıştı…Ben ,şirketi temsilen satış müdürü arkadaşımla katılmıştım…Oda paylaşmak en sevmediğim şeylerden biridir, bitişik odalarda kalıyoruz iş arkadaşımla…
Akşam yemeğinden sonra odalarımıza çekildik, balkondan havuzbaşındaki eğlenceleri seyretmek niyetindeyim…
kapıdan gelen sese koştum…

terkedilmiş kadın…”afet teyze”

koza 68 | 17 May 2007 18:58

İstanbul’a kar yağmadı…Üzüldük, merakla bekledik ama yağmadı….
Çocukluğumuzun karlı günleri artık yaşanmıyor, belki de küresel ısınma bizleri bu doğal güzellikten mahrum etti…
Uzun zamandır, Bağdat caddesinde yalnız başıma yürüme özlemim vardı. Her gün arabayla geçip gittiğim, caddede tek başıma yürümek…eşofmanları çekip, doyasıya yürümek…

Ahh denyo ahh…

koza 68 | 17 May 2007 17:50

Hırtlar hayatımızın her alanına girmiş yahu!
TV’deki genç oryantal haklı olarak jüri üyesine çıkışıyor “ len dangalak,ben oryantal yapıyorum,ne giyinmememi bekliyorsun?”
İzleyenleriniz vardır; ünlülüler sirkinden bahsediyorum.Dansöz Zümre transparan giysilerini eleştiren,muhafazakar ayağına yatan”ben çocuğuma bu proğramı izlettirmem “diyen jüri üyesine böyle çıkışıyor işte…sonunda ne değişiyorsa, eksperimiz çıplak karıdan özür diliyor.
Anlaşmışlar anlaşılan ! uzlaşma kültürü budur işte!!!…

Ama aynı “uzlaşmayı” siyasette göremiyoruz..
Halkımız solda birlik diye yırtınıyor…
Sormazlar mı adama kardeşim,bunlar eskiden bütün değiller miydi?
Oylarının toplamı,%20 seviyelerini aştı mı?
Birbirlerine efelenip hepsi kendi imparatorluklarını kuralı beri toplam oyları ne kadar? % 8
Birlik olsalar ne yazar,dağınık kalsınlar böylesi daha iyi…
Solu ” sol kolu” zanneden hırt takımı, bu partilerin proğramlarında olması gereken; Mülkiyet- üretim –paylaşım gibi,sosyalizmin olmazsa olmaz kuramlarından sayılan değerlere yer verilmiş mi?
Geçiniz, bu da komedya-dellarte’nin bir parçası…

İnatlaşmak ve “egemenlik”…

koza 68 | 09 May 2007 12:40

“Kurulmuş organlar , kendi güçlerinin sahibi değildir, onlar kurucu organdan türemiştir.”
Anayasa profesörü, Carré de Malberg. Böyle diyor…
Malberg, bu çıkarımını şu temel düşünceye dayandırıyor “ Devlet içinde iki çift egemenlik vardır.Biri, tüm diğer iktidarlardan önce olan ve onları kuran birincil egemenlik(kurucu egemenlik) diğeri ise olağan egemenlik …Bu egemenlik ötekinden türer ve ona tabidir…”

Burada kurucu iktidar ile kurulmuş iktidar kavramları ve ayırımı, egemenliğin devredilmezliği kuramına göre açıklanmış ve kaynağını Russo’dan almıştır…

MuM & KıNa…tercihimiz

koza 68 | 03 May 2007 17:27

Şu sorunun yanıtını bileniniz var mı? “ Türkiye’de halkın karakteri mi kurumları etkiliyor, yoksa kurumların karakteri mi halkı etkiliyor…?”
Yanıtı ne olursa olsun , sonuç yumurta-tavuk hikayesine varacaktır…
Türk halkı uzlaşmazdır, uzlaşmayı sevmez…Organize olamaz ya da olmayı sevmez…
Yolunda giden bir şeyler varsa huylanır, ardında mutlaka bir “şer” arar…!
İhtilalcileri avuçları patlayıncaya kadar alkışlar, sonrada zindanlardaki çocuklarına ağlar…!
Türk milleti,çabuk unutur,altının oyulmasından keyif alır…
Yaşadıklarımız,geçmişin bir kopyası sanki…
Geçmişte, C.Başkanı seçemedik diye, militarist bir gölgenin karanlığına hapsolmuştuk…Hala onların yaptığı anayasa yüzünden yolumuzu bulamıyoruz…!
Bu gün ramak kaldı…Belki de ucuz atlattık…!
Tayyip bey hırtlara aldırma dedik, aldırmadı….Göreceksiniz ilk genel seçimde, oyların %30-40 cebinde..!
“Demokrasi mağduru” rolünü oynayacak ve sandıktan birinci parti çıkacak…Buyrun cenaze namazına…!
Başladığımız yere geri mi döneceğiz…?
Muhtıra verilmeseydi ,anayasa mahkemesi “malum” kararını vermeseydi ne olurdu?
MGK toplantılarında şikayetler dile getirilirdi…izlenirdi, suçun tespiti halinde anayasal
kuruluşlar devreye sokularak AKP’nin kapatılması yoluna bile gidilebilirdi…Fırsat kaçtı…
Hırtlar demokrasisi ne yaptı?
Nerde hareket orda bereket politikasını pek sevdiğinden olacak, ortalığı içinden çıkılamaz bir belirsizliğe götürdü…Geçmiş ola !
Şimdi ekonomik kaygılar var…Olacak elbette, hırtlar alıştılar bir gecede Türk milletinin cebindeki parayı çalmaya…Gün onların günü mübarek olsun…!
Biz bu endişeleri dile getirirken, yurt dışından cümle kurmaya çalışan bir sürü yarım akıllı batı imitasyonu yazar Atatürk,çanakkale edebiyatı yapıp, TSK’NIN AMBLEMİNİ gözümüze sokmaya çalıştı, kimi de bizi küçük parmağıyla becereceğini yazdı…!
Yalnız benden, “sorun ne arkadaş? “ diye yanıt bekleyen bir beyefendiye şunu söylemeden geçemem; Sorun şu dostum,”bu sefer ucuz atlattık zararı az oldu ama bazen gerekir” gibilerinden bir düşünce içinde olacaksın, sonra da kalkıp “ben darbe yanlısı falan değilim” diyeceksin…
Yav, azıcık ucundan dokundurtmaktan bişeycikler olmaz diyen bir bakış açısı nasıl demokrat olur biri bana anlatsın…!
Neyse, burada ortaya çıkan acı gerçek ; Devletin çıkarları ile halkın çıkarları çatışma halindedir. Ve bu çatışmadan ne yazık ki halkımız zararlı çıkmaktadır…
Geleceğimiz noktayı hep birlikte göreceğiz…

Belki mum belki kına yakacağız…
Bekleyip görelim ya g…tümüz yanacak ya yüzümüz aydınlanacak…!

Fenerbahçe Türkiye’dir…

koza 68 | 30 April 2007 13:40

Türkiye mutsuz,Türkiye umutsuz…
Fenerbahçe cumhuriyeti de öyle…
Can Dündar’ın “ Türkiye Fenerbahçe, Fenerbahçe Türkiye’dir” tesbiti ne kadar gerçek!…
Bu sütunlardan Fenerbahçe’nin bulunduğu durum ve geleceği ile ilgili Açık mektup yazarak,
Ali Koç için, Fenerbahçe’nin geleceği ve yeni vizyonun çağdaş görünümü demiştik…
Son yaşananlar o umudumuzun da yerle bir olduğunu gösteriyor…
Şampiyonluk vs. umurumda değil. Fenerbahçe’ye küçük hesaplar, sağa sola saldırmalar, başına gelenlerle ilgili seviyesiz saçmalalıklar yakışmıyor…
Şampiyonluğumuzu engelliyorlarmış!…
Kutsal ittifaklar kurulmuş!
Ne olmuşsa olmuş… Hiç birinin önemi yok. Fenerbahçe “Türkiye” olduğunu unutmadan hedeflerinin peşinden koşacak…Bir kendisi bir de diğerleri olduğunu unutmayacak.
Fenerbahçe olmadan “ötekilerin” hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığını bilerek hareket edecek…
Ötekiler tarafından gıpta ile izlendiğini bilecek…
Yaralarını kendisi saracak…
Bağışlayıcı olacak…

ha hasan ha, kel hasan!..

koza 68 | 25 April 2007 17:42

Tombala çekildi ve Abdullah Gül çıktı…
Bunca kıyamet neden koptu?…
Siyaset yapmayı demagoji sanan, solcu hırtlar muratlarına erdiler mi?…
Olmaz!…
Bu da olmaz kardeşim yeni bir miting yapalım!!!…
14 nisan kesmedi anlaşılan…
Şu rezilliğe bakar mısınız?
Netekim 29 nisan’da İstanbul Çğlayan da Abdullah Gül’ü istemezük mitingi yapılacakmış…
Bir başka aday çıkarsa onu da istemezük mitingi…miting…miting…
Gül’ün adaylığı açıklandığında halka uzatılan mikrofona bir vatandaş şöyle dedi,” Ha Hasan ha kel Hasan ne değişti?”

Top,başbakan,darbe anayasası…

koza 68 | 18 April 2007 11:52

Türkiye mitingini yaptı.Yabancı basın organlarındaNew-york times şimdi iki türkiye var diye manşet atmış!!!…
Tam da onların istediği gibi bir Türkiye bölünmüş, sürekli kan kaybeden bir Türkiye görüntüsü…
AKP liler meydanlardaki kalabalığı gördükten sonra “ Peki biz bunun beş katını buraya toplarsak o zaman ne olacak”
Tanrı korusun!
Bu Türkiye’nin intiharıdır…
Akl-ı selim galip gelmeli…Bu oyun bitmeli, çünkü bu ülkenin kaldırabileceği bir yük değil bu!…
O gün meydanlarda toplanan kalabalık ve medya da şunu kabul etmek durumundalar; AKP siyasi bir hareketi başlattı.Seçimleri kazandı ve cumhurbaşkanını seçebilecek çoğunluğa ulaştı…
Halkımız , düşüncelerini meydanlara toplanarak açıkladı…
Top şimdi Başbakan da…
Bu miting, sadece laik devletin kounmasına ilişkin bir gösteri değildir…Türk halkı korkularının siyaseten karşılık bulamamasından dolayı da kaygılarını dile getirmiştir…Mitingin sosyolojisi budur, meseleyi tek bir insana yapılan uyarı olarak algılamak, hırtlık’tan başka bir şey değildir…

Paul Simon&Art Garfunkel

koza 68 | 17 April 2007 16:17

…60 ve 70’lere damgasını vuran Simon & Garfunkel gurubunun üyeleri; Paul Simon ve Art Garfunkel…

Folk-rock tarzı soundları ile tanınan gurup,film müzikleri ile de tanındı;Türkiye’de “aşk mevsimi” adıyla gösterilen ve baş rolünü Dustin Hofman’ın oynadığı “Graduate” adlı filmin dillerden düşmeyen şarkısı ” Sound of Silence”… 1970 yılında ayrılmaya karar veren ikili ,hayranlarının yoğun isteklerine karşılık olarak New-York’ta 400.000 müzikseverin izlediği meşhur Central-Park konserini verdi…