bildirgec.org

kahramancayirli

11 yıl önce üye olmuş, 386 yazı yazmış. 3343 yorum yazmış.

iş hayatı için dokuz tüyo

kahramancayirli | 08 October 2009 17:21

bir. herkes onaylanmak istiyor. iyisi, kötüsü, çalışkanı, tembeli. velhasıl herkes. kimseyi hele ki yöneticilerinizi sakın eleştirmeyin. bilakis “a bugün ne güzel görünüyorsunuz, bu saçlar size çok yakıştı,…”
iki. az dedikodu yapmaya çalışın, ben de mesela herkesin arkasından çok konuşan biriyim ama çok samimiyim, herkes her lafı amirlerine yetiştiriyor.
üç. mütemadiyen çok işiniz varmış gibi davranın, ağırdan alın, her işe atlamayın “ben biliyorum” havalarına girip, çünkü sonra o işler hep size kalır.
dört. temel meselelere dair renk vermeyin.
beş. yöneticilerinizle konuşurken lafı bildiğiniz konulara çekin, zayıf olduğunuz mevzulardan uzak durun. ya da kıvırın. dürüst olmak nerede işe yarıyor ki.
altı. ne olursa olsun eve iş götürmeyin. bir kere götürürseniz hep götürürsünüz. malum, tavizin sonu yok.
yedi. iş arkadaşlarınızla aranızı hiç olmazsa nötr seviyede tutun. “benim bununla ne işim olur ki” dediğiniz adama çok muhtaç olacağınız günler de geliyor. maalesef.
sekiz. sevmediğiniz işte çalışmayın tamam kriz, iş yok vs ama sevmediği işte çalışan insanın sağlığı gidiyor hafiften, belli etmeden.
dokuz. samimi bir şekilde konuşarak yağ yapın.

taş parçaları için küçük, masum bir teşekkür

kahramancayirli | 06 October 2009 16:22

taş parçaları için küçük, masum bir teşekkür

sevgili Birhan Keskin,

Taş parçalarınızla uyudum uyandım çok. Kim Bağışlayacak Beni ve Ba’daki şiirlerinize elbette hayrandım, hayranım ama Y’ol içindeki Taş Parçaları, fena yer etti içime. O dizeleri koynumda tuttum, ceplerime doldurdum, öyle gezindim deniz şehirlerinde. Su’ya baktım, taş parçalarını okudum, okudum su oldum. Gündüz oldu gece oldu, pek hareket etmedim. Çok derinlerimde yer ettiler hakikaten. Durup durup yeniden okudum. İnsanlara, dağa, ovaya, göğe baktıkça daha da kıymetini bilir oldum. Hiç bilmediğim bir kentte bomboş bir oda beklerken içi doldurulsun diye; ilk hayâlim yayınevinizden kitabınız ve posterlerinizi istemek. Tavanım ve dört duvarım da taş parçalarıyla d’olacak. Nefesim, sözüm yettiğince başkalarına anlatıp kendi elimle hediye edeceğim şiir kitaplarınızı, tabii ay’ın karanlık yüzünde biraz da kıskanarak. İnsan şairini, şiirini bölüşmek istemeyebiliyor bazen.

Age of Empires

kahramancayirli | 04 October 2009 15:58

thealmightyguru.com adresinden alınmıştır.
thealmightyguru.com adresinden alınmıştır.

Ortaokul birinci sınıfta olmalıyım. Çocukluk arkadaşım Cumhur gelmiş, bize oturmaya, bende bir bilgisayar oyununun demosu (tanıtımı) var efsane Level (bilgisayar oyunu dergisi)’ın verdiği. O zamana dek uzak durmuşum gerçek zamanlı strateji oyunlarından. Neyse o gün Cumhur bana bir gösteriyor, oyunun işleyişini, nasıl oynanacağını, o gün bu gün işte. Oyunun yeni sürümleri, ek paketleri derken 10 yılı geçti sanırım müptela oldum çıktım.

Ahmet Erhan

kahramancayirli | 03 October 2009 12:10

3bp.blogspot.com adresinden alınmıştır.
3bp.blogspot.com adresinden alınmıştır.

Ahmet Erhan

Kahraman Çayırlı

İlk şiirlerini dergilerde yayımlamaya başlamasının üzerinden otuz iki sene geçmiş, Ahmet Erhan’ın… Bol ödüllü bir şiir özgeçmişi var, üstelik: Alacakaranlıktaki Ülke ile 1981, Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü, Deniz, Unutma Adını ile 1992, Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü, Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi ile 1996, Cemal Süreya ve Halil Kocagöz Şiir Ödülleri’ni, Kaybolmuş Bir Köpek İlânı ile 2004, Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü ve Şehirdeki Bir Yılkı Atı ile de 2005, Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü kazanır, şair. Tüm eserleri için 2006 yılında Dyonisos Onur Ödülü’ne layık görüldüğünün de altını çizmekte fayda var.

Birhan Keskin

kahramancayirli | 01 October 2009 16:31

Birhan Keskin
Kahraman Çayırlı

radikal.com.tr adresinden alınmıştır.
radikal.com.tr adresinden alınmıştır.

Sert ve güzel. Akıcı ve galip. Aşkı en üryan haliyle tarif edebilen. Duruşu olan şiirler, bunlar. Yaşıyorlar, somutlar. Çığlık yüklüler, okundukları yere rüzgâr taşıyorlar. Susan hem. Hem de sustukça bağıran. Sığmayan, taşan aynı zamanda…Birhan Keskin şiirlerini bir bütün olarak anlama çabası, denemesi, bu. Ne kadar başarabileceğiz, bakalım.

Keskin’in susma yolculuğu

dila hanım

kahramancayirli | 30 September 2009 10:58

resimsec.net adresinden alınmıştır.
resimsec.net adresinden alınmıştır.

Bir film, edebiyat uyarlamasıysa olumlu bir önyargı ile başlarım filmi izlemeye. Çünkü edebiyat eserindeki dramatik kurgu fazla çaba gösterilmese de senaryoya, filme yansır, ayağı yere basan, derinlikli olan karakterleri olur genelde filmin. Kötü edebiyat uyarlamaları da var elbet, hepsi aynı kalibrede değil.

resimyagmuru.com adresinden alınmıştır.
resimyagmuru.com adresinden alınmıştır.

Dila Hanım, ta üniversitedeyken kolay kolay film beğenmeyen bir arkadaşımın önerdiği bir filmdi, kısmet geçen hafta sonu ancak izleyebildim. İyi ki izlemişim. Uzun zamandır güzel bir aşk hikayesi izlememiştim ekranda, iyi geldi.

Daktiloya çekilmiş şiirler : Nilgün Marmara

kahramancayirli | 29 September 2009 12:38

Daktiloya çekilmiş şiirler

Kahraman Çayırlı

turkish-lit.boun.edu.tr adresinden alınmıştır.
turkish-lit.boun.edu.tr adresinden alınmıştır.

Zor, kaya gibi şiirler yazmış Nilgün Marmara 13 Ekim 1987’de aramızdan ayrılmadan önce. İlk basımı 1988 yılında Şiir Atı Yayınları tarafından yapılan “Daktiloya Çekilmiş Şiirler”i okuduğum diğer şiir kitaplarından farklı bir yere koymam bu yüzden. Okudum sakince, okudum okudum ve kitabın 97. sayfasına geldiğimde fark ettim ki bu bir ölüm kitabı; ölümler, ölmeler, cesetler kitabı. Ölümün bir şiir dosyasını nasıl sardığını, tek bir çağrışımla da olsa şairin kalemine nasıl dolandığını görmek için ayıkladım ölümleri Marmara’nın dizelerinden. Ölüm kokusunu kitabın orta yerinde aldığım için ölüm takibi de 97. sayfadan başlasın istedim:

milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.
milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

Savrulan Beden (s.97) şiiriyle başlıyorum şairin ölümü çağırma tanıklığına. Hemen sıradaki şiir Kuğu Ezgisi’nin daha ilk dizesinde şiirlerini, kuğuların ölüm öncesi ezgilerine benzetiyor ya da öyle tanımlıyor. Şairin “ne zamandır ertelediği her acı (s.99)” çıt çıkarmaya başlıyor artık!Sonra ölümün farklı yüz ve seslerine rastlamaya devam ediyoruz. “Bu bezgin şafakta ölümün kokusu dağılıyor (s.100)”. 101. sayfada da “Anında; hepsi ölüydü” diyor şair. Ölüsüz, ölümsüz sayfayla karşılaşmayacağını hissediyor artık okur.“Kanı ürkek çocuk,bir çift pabuç bırakıyor,Tek bir ölüm için.” diyor 1982 yılının nisan ayında “Çocuk” adlı şiirinde.Sıradaki şiir “Fotofobi” hiçbir ölüm ya da ölüden bahsetmeyince (ki aslında “örtünce karanlığın / sonsuz olanağını” dizeleri çeşitli okumalara açık bana kalırsa) artık şair rota değiştirecek diye düşünüyorum. Ta ki sayfayı çevirip Aile (s.104) şiiriyle karşılaşana kadar. Şiir ölüm sözcüğüyle başlıyor (Ölüm dönmüş eve / …) !Aile şiiri, Ağustos 1982’de yazılmış. Aile’den Nisan 1984’te yazılmış “Cam Kelepçeye Evet” şiirine dek ölü yok, ölüm yok. Ama ismi olmayan s.115’teki şiirin son dizesi “ben ölümünden yad’a…” olunca, bahsetmemiz gerekti. Ve sayfayı çevirince Çıkrık şiirinin son dizesi: “Su, ölene kadar (s.116) ! Sonra bir martı kanatlarında dünyanın cesedini taşıyor (s.118). Hemen peşinden “Sevgili küçük ölüm” diyor 1984 Ekiminde yazdığı Güve şiirinde (s.120).Islak bir kedi kendi ölümünün gölünde, suyun gözünü bulamıyor bu kez (s.123). Hayvan Güldü adlı şiirinde ise şair bakın ne diyor: “Yerde bir kuyruk: ortasındayız, tepside ölüm (s.129) !

Ölü doğmuş fareler pembeliği…