bildirgec.org

kahramancayirli

11 yıl önce üye olmuş, 386 yazı yazmış. 3343 yorum yazmış.

kıl insanlar

kahramancayirli | 20 August 2009 10:52

adsoftheworld.com adresinden alınmıştır: Yine Dali...
adsoftheworld.com adresinden alınmıştır: Yine Dali…

Böyle adamlar var. Hiçbir şey yapmasınlar, en ufak bir hareket bile, nefes bile almasınlar, gene de uyuz oluyor insan. Kıl adamlar var böyle. Eminim sizin de etrafınızda vardır. Sabah vapurda bu tür insanlara nasıl yaklaşılması gerektiğini düşünüyordum. Onlar yokmuş gibi davranmaya çalışabilirsiniz. Ya da üstüne üstüne gidebilirsiniz.
Kıl kadınlar da var tabii.
Perihan Mağden bir yazısında söz ediyordu, hiç bozuk paraları olmayan insanlar oluyor,.. böyle binbir çeşit nevale (Perihan Mağden’i özlediğimin binyüzseksendokuzuncu belirtisi).
Hayat binbir çeşit insanla dolu, iş güç hayat gailesi derken herkesle arayı en azından ılık tutmakta fayda var. Böyle yazdığıma bakmayın hangi ortamda bulunsam en az % 70’iyle kavga etmiş oluyorum bir süre sonra. Küsmeye, kavga etmeye, hinlik çıkarmaya eğilimli bir bünyem var vesselam.
İnsanların birbirinin arkasından konuşup sonra yüzlerine gülmelerine tahammül edemiyorum. Herkes birbirinin ardından deliler gibi konuşuyor sonra yüz yüze gelince bambaşka. Ne var ne yok anlatıvermek istiyorum, bu tür teşebbüslerim sonucu her yerde kavga çıkıyor elbet. Kimse kötü laf duymak istemiyor, adınız dedikoducuya çıkabiliyor (oysa siz gerçeği söylemeye çalışıyorsunuz), liste uzuyor…
Yol ortasında yavaş yavaş yürüyen insanlar oluyor mesela (sağlık problemleri olanları tenzih ediyoruz), ne yapılmalı çözemedim, öneriniz varsa toplanalım bu büyük insanlık problemini her beraber çözelim isterim…

pis ağustos

kahramancayirli | 18 August 2009 16:13

photosmarval.org adresinden alınmıştır: Tabii ki ve sadece Dali.
photosmarval.org adresinden alınmıştır: Tabii ki ve sadece Dali.

İnsan birçok durum arasında gidip gelebiliyor. Sıkıyorsa işi bırakayım. Cevap: Cesaretim yok. Tayin iste, İstanbul’a git. İzmir’de mi kalacaksın İstanbul’a mı göçeceksin? Cesaret. Yok. Hadi bir hareket edeyim. Yok, masamdan kıpırdayamıyorum işte, biraz içsesler konuşsun değil mi?
Sonra millete akıl ver, sevmediğin işi yapma diye. Ben ne yapıyorum madem. Di mi?
Otur evinde yazını yaz. Öykünü yaz, şiirini yaz, birilerinin seni keşfetmesini bekle. Bir gün ben de sadece yazarak para kazanacağım nasılsa. Ömrüm yeter umarım.
Kendini işten attıracak bir şeyler yap. Ne yapabilirim? Bir düşünelim. Otuz sene düşün. İçsesler savaşsın. Ben bir tatile gidip geleyim yine yeni müzakere ederiz.
Otur not al. Öykün için, diyelim yazacağın büyük, kırmızı romanın için. Bu gidişle kırk seneye bitirirsin, mezarına koyarlar, kuşe kapaklı, kağıtlı. Öbür tarafta okurlarınla buluşursun.
İnsanlara hayallerini anlatırsın. Evrak aralarında roman okumaya çalışır ve tabii ki yakalanırsın, olur olmaz herkesle edebiyat sohbeti yapmaya çalış. Olmaz.
Bir noktada kırılmak gerek. Kırmak gerek. Nerede ve hangi parayla. Para yok.
Kısa zamanda çok para edinebileceğin bir şey düşün. Düşünmem lazım.
Allahtan radyolar, şarkılar, görüntüler, benzetmeler var. Hafifletiyor. Neyse ki.
Bu pis ağustos bitsin artık. Güz gelsin iş bitsin.

izmir-istanbul VII

kahramancayirli | 14 August 2009 12:31

Çanakkale’de uyandığım zaman iki sözcük vardı aklımda: Troia ve Assos. İkisinin hayaliyle apar topar çıktık Çanakkale’den.
Eski taşlar, yerleşkeler, kalıntılar ilgi alanınız dahilindeyse, Troia’da çok mutlu olursunuz, öneririm. Kocaman at, fotoğraflar çektiriyor insanlar,…

troiavakfi.com adresinden alınmıştır.
troiavakfi.com adresinden alınmıştır.

Troia’da fazla kalmadık, bünye deniz istiyordu çünkü, Assos için acele ettik. Ezine’yi geçtik bol peynirli, Ayvacık’ta durduk biraz. Parkta oynadık, çocuklu bir teyze garip garip baktı, hatta kocası geldi sonra. Kaydırağın plastik girişine sığmadım, salıncağa sığdım neyse ki. Ayvacık’ı tuhaf bir biçimde Muğla’nın Kavaklıdere ilçesine benzettim sanırım (6-9 yaş arası burada yaşadım), Ayvacık’ı kendime müthiş yakın hissettim, Ayvacık’tan gitmek istemedim. Kan çekti sanki.

kovulduğum işler 1

kahramancayirli | 14 August 2009 10:38

Marmaristeyim, 15 yaşındayım, tek hayalim iyi bir radyo programcısı olmak, lise birinci sınıftayım, ders, ÖSS umurumda değil (siz derslerinizi iyi çalışın, gençlere kötü örnek olmayayım, derslerinizi iyi çalışmazsanız kötü yollara düşersiniz).

euronet.nl adresinden alınmıştır: Salvador Dali.
euronet.nl adresinden alınmıştır: Salvador Dali.

Şimdiki mahcubiyetim, sessizliğim, insanlardan kaçarlığım yok o zaman. Girişkenim, heyecanlıyım, hayaller büyük. Tansaş’ın karşısında Park Fm vardı (bilmiyorum hala var mı, Marmaris’te oturan hafifçilerden yardım isteyebiliriz), gittim oturdum, ben dedim burada çalışmak istiyorum. Bir kağıt dolduruyorum, bütün geri zekalılığımla diyelim, “alacağım paranın tutarı önemli değil” kutucuğunu işaretliyorum, kimsenin zorlaması olmadan, bravo yani bana, alkışlarınızı bekliyorum.
Velhasıl başlıyorum orada, sabah 8-akşam 5; ne kadar ayak işi varsa yapıyorum, para yok. İki buçuk ay sonunda tek kazancım 10 TL oluyor (2001 yazı).

kirli ağustos

kahramancayirli | 12 August 2009 16:53

Ağustos, kirli bir ay. Daha yarılanmadı bile üstelik.
Tatil dediğiniz muazzam bir şey. Ağustosun ortasında da aralık ayının sonunda da. Geçen yıl, iznim aralık ayına rastlamıştı. Bir haftasını Antalya’da beş yıldızlı bir otelde geçirmeye karar vermiştik arkadaşımla. Sancılı süreç: Telefonlar, rezervasyon numaraları, havaleler, biletler, faturalar …

Görünüşünden etkilenerek Queen Elizabeth’te karar kılmıştık. Güzel cümlelerle andığım yedi gün kaldı geriye …

belki bir ünlü görürüz.

kahramancayirli | 12 August 2009 14:21

resimupload.com adresinden alınmıştır.
resimupload.com adresinden alınmıştır.

Çocukluğum Marmaris’te geçti. Bir gün balkonda otururken, aşağıdaki berberin önüne Temel geldi, oturdu, sohbet ediyorlar. Mahallenin Muhtarları’nın Temel’i. Sonra birçok sinema filminde de gördük ki iyi bir oyuncu nitelemesini hak eden Erkan Can, o. Sivil hayatta ilk kez bir ünlüyle karşılaşmam böyledir.

satilikmarkalar.com adresinden alınmıştır.
satilikmarkalar.com adresinden alınmıştır.

Sonra yine Marmaris’te Marina’nın oralarda gezerken Cem Karaca’yı görmüştük annemle, yanında bir bayan vardı…

izmir-istanbul VI

kahramancayirli | 11 August 2009 14:01

Bütün bu yolculuklar süresince birkaç fotoğrafımız var sadece. Çünkü fotoğraf makinemiz yok ve eskisi gibi fotoğraf çekilmek hoşuma gitmiyor, eskiden vesile arardım. Sadece cep telefonuyla çektiğimiz birkaç hatıra var, ilçe girişlerinde metal levhalar oluyor ya, ilçenin ismi ve altında nüfus yazıyor, kimi ilçelerde bu tip fotoğraflar çekmiştik, cep telefonu ve güneş ışınlarının mükemmel karışımı zaten onlar da …
İstanbul’da şehirlerarası yola çıkana dek resmen ömrümüz bitti. Avcılar’ıydı, Çekmeceler’iydi derken zaten Kumburgaz, Selimpaşa ve akabinde Silivri’ye ulaştık, tabii yine gece olmuştu bile. Hedefimiz gece Çanakkale’ye ulaşabilmekti. Molalar vere vere gidiyorduk, belimiz tutuluyor, yol iki şeride düşüyor – sözde şehirlerarası yol-, motor ısınıyor – sözde sıfır motor- vs. vs …
Tekirdağ’ı arkadaşım çok beğendi, ben o kadar sevemedim; ama tertipli, düzenli, denizli kent sonuçta … Tekirdağ çıkışında gözlerim yuvalarından fırladı, sanıyorum ki Çanakkale – 90 km falan yazacak, 198 km’yi görünce afallıyor insan. Sözde gece orada olmayı planlamışız, 198 km’yi gördüğümüzde de saat sabaha karşı 4 zaten.
Tekirdağ çıkışında bir benzin istasyonunda dinlendik, kablosuz internetin keyfiyle Çanakkale’ye doğru yolu kısaltma çalışmaları yapıyorum haritadan. Şarköy’e doğru deniz kenarından daha kısa bir yol olduğunu keşfettim ve ikna ettim arkadaşımı “işte 80 km kâra geçeceğiz, hem deniz kenarı manzarası,..” aklına girdim.
Şehirlerarası yoldan çıkıp bir kamyonun zor sığacağı delik deşik bir yoldan Barbaros’a indik, Barbaros’tan Şarköy yönüne doğru devam ediyoruz, yol güzelleşti, Karayolları’nın tabelalarını görünce tamam dedim, müthiş bir iş yaptım süper bir yola girdik. Kumbağ sahil kasabasının çıkışında yol stabilizeye çevirince dank edip dönmeliydik şehirlerarası yola geri ama ben ne yaptım “yok yok gidelim, yol müthiş kısalacak, hem bu kadar yol geri mi dönülür” bir milyon laf. Kumbağ’dan sonra 8 km kadar feci bir yol bekliyor sizi, altınızdaki araca güvenmiyorsanız, gecenin bir körüyse, benim gibi her an ormandan bir şey çıkacakmış endişeleriyle doluysanız, bu yoldan uzak durun. Gün ışıyınca manzaranın olağanüstü olduğu ortaya çıktı, dağın tepesindeyiz, yoldan 2 santim dışarı çıksak, denizin dibine yuvarlanacağız ama belki de bir daha öyle güzel manzaralar görmem hayatımda. İnsanda güzel niteleme sıfatları tükeniyor bazen, güzel, hoş, müthiş, olağanüstü, .. yetersiz kalıyor. Gidin görün. (Siz Şarköy – Eriklice – Mürefte – Hoşköy güzergahından gelin) Uçmakdere köyünün mükemmelliğini, tabiatın ne noktalara varacağını görün.

izmir-istanbul V

kahramancayirli | 10 August 2009 14:17

İstanbul’dan Edirne’ye günübirlik gidip dönmenin çok kolay olacağını tahmin ediyorduk. Öyle olmadı.
Sıcak hava ve çok hız, motora yaramıyor.

edirne.bel.tr adresinden alınmıştır.
edirne.bel.tr adresinden alınmıştır.

İstanbul – Edirne otoyolu sürüş için çok iyi ama yol üzerinde sadece bir tane benzin istasyonu var.
Edirne deyince önce Selimiye Camii, tabii. Yıllar öncesinden inşa edilen böylesine görkemli bir yapı ayakta, bizim yaptığımız küçücük apartmanlar, otuz yıl zor dayanıyor.
Bütün gün odak noktası Edirne olunca, sürekli şehrin içinde turladık, bir şehir böyle tanınabilir herhalde. Her yerde tava ciğerleri, badem ezmeleri …
Edirne’den Yunanistan sınırına dek geldik. Toprağın sınırlarla bölüşülmesi ne ilginç aslında. Biraz ilerisi Yunanistan, biraz berisi Türkiye. Köylerde iki dilli tabelalar hep, Rumca ve Türkçe..Yunan sınırına çok yakın bir köyde patatesli mantı yiyoruz, ağaçlar altında, çok keyifli. Koskoca, yemyeşil, derin Meriç kıyısında çay içtik, hava karardı, daha İstanbul’a dönülecekti.
Sözde aklımız başımıza gelmişti, uzun kollu sweatshirtler, kalın eşofmanlar, artık asla üşümeyeceğimizi planlıyorduk; ama o da ne, Edirne’den 10 km çıkabildik ki donmak üzereyiz. Trakya’da tepe, dağ yok fazla, bu yüzden deli gibi rüzgar esiyordu ve motorun sıcaktan / soğuktan koruyan hiçbir şeyi yok, malum.
Üşümemek için yavaş gittik, ikide bir mola verdik, otoyoldan Tekirdağ-Çorlu kavşağında çıktık; Çorlu’da bir çorba içecek yer arıyoruz, gecenin 4’ü. Sonunda kapanmak üzere olan köhne bir yerde kokoreç yedik. Çorlu’dan direkt İstanbul’a yönelen yolu bulamadım, köpekler kovaladı derken, 36 km’lik Çorlu-Tekirdağ karayoluna girdik. Tek bir yerleşim yeri yok, gecenin körü, dar bir yol, sadece kocaman kamyonlar geçiyor. Ürkünç tabii.
Marmaraereğlisi, Silivri, derken İstanbul’a yaklaşıyoruz, saat 7ye geliyor sabah oluyor yavaş yavaş.

izmir-istanbul IV

kahramancayirli | 08 August 2009 11:15

kilyos.org adresinden alınmıştır.
kilyos.org adresinden alınmıştır.

Çıkan kısmın özeti: Motorla İzmir’den çıkılmış, üç günlük denizli, güneşli, dağlı, yeşilli yolculuğun ardından İstanbul’a varılmıştı. İnsanın hayat boyu yapabileceği en güzel yolculuklardan biri. Deniz kenarı güzergahı takip edilerek köy köy ve tabii koy koy gezmek, nefis.
İstanbul’un güzelliği ayrı elbet. Ama ben on gün zarfında bol bol kocaman alışveriş merkezlerini gezdim, sınırsız menülerden, pizzalardan, kolalardan, hamburgerlerden tükettim. Siz yemeyin, zayıf kalın. Ben bol bol kilo aldım.

izmir-istanbul III

kahramancayirli | 06 August 2009 16:07

lapseki.bel.tr adresinden alınmıştır: eski lapseki
lapseki.bel.tr adresinden alınmıştır: eski lapseki

Pazartesi sabahı Çanakkale’de uyanmıştım en son.
Otelin güzelim kahvaltısının peşine, Lapseki’ye doğru çıktık yeniden. Bir yanda Çanakkale Boğazı, sular, karşı taraf; öbür yanda rengarenk tarlalar, en keyifli yollardan biri oldu bana Çanakkale-Lapseki arası.
Lapseki’den de Biga’ya doğru. Şimdi Marmara Denizi’nin kıyılarını görüyorduk artık, suyun rengi, karakteri değişmişti, daha hırçın daha koyu daha soğuk. Güreci’deki dev gibi dalgaları görünce, hemen burada da denize girdik. Denize girmek dediğim dalgalarla boğuşuyorsun pür. Yerden yere çarpıyor, tabii başka bir keyif bu da.