bildirgec.org

infuscoare

11 yıl önce üye olmuş, 86 yazı yazmış. 139 yorum yazmış.

Yalnızız…

infuscoare | 30 October 2002 09:47

Yalnız doğuyoruz, yalnız yaşıyoruz, yalnız ölüyoruz. heh..Hayatımız boyunca birileriyle birşeyler paylaşıyoruz sanıyoruz.

Acılarımız bizim, mutluluklarımız bizim, nefretimiz yine bizim. Birlikte gülüyoruz, birlikte ağlıyoruz ama gözlerimizi kapadığımızda sadece bizim dişimiz ağrımaya devam ediyor ya da sadece bizim kalbimiz heyecanıyla doluyor bir sonraki günün.

Gerçekten paylaşıyor muyuz ? Buna emin miyiz ?

Öğretilmiş paylaşımı yaşıyor olabilir miyiz…

Bir gün batımının,yüksek tepelerin ve ay ışığının, belki de istanbul boğazının kaybolmakta olan güzelliğini bir ekmek parçasını paylaşır gibi paylaşabilir miyiz…

Şuradaki ayın güzelliğine bak demek yeterli mi bunun için.Kırılmış kolumuzun ağrısını geçirir mi elimizi tutan şefkatli eller,hisseder mi onlar da, paylaşır mı sancılarımızı.

O kadar gelişmiş ki duyularımız,o kadar basitleşmis ki iletişimimiz.yalnızız…

Sadece gördüklerimizi konuşur,konuştuklarımızı duyar,dokunduğumuzu hisseder olmuşuz. beynimizi tek tuş otomatına almışız, one touch easy modeli…neye ne tepki vereceğimiz çoktan ayarlanmış, hazır-pişmiş-cafcaflı kutularda satılan yemekler gibi. Düşünmek yok, irdelemek yok. Paketlenmiş servise hazır hale gelmiş eylemler.

Genellenmişiz.Detaylar yok olmuş.

Farkına bile varamadan yapayalnız bir ,çok hücreli organizma , olmuşuz.

Bağımlıyız.Alışkanlıklarımıza,

eşyalarımıza,arkadaşlarımıza,

sevgilimize bağımlıyız. Özgürlüklerimizi vermiş, başkalarınıkini almışız.

Keşke paylaşabilseydik,duyularımız sadece koltuk değneklerimiz,zekamız onların kontrol merkezi olabilseydi.

Çünkü zekamız iki sessizliğin arasında konuşulmayanları duyabilir,iki satırın arasında yazılmayanları okuyabilirdi.

O zaman gerçekten paylaşır,hisseder ve korkularımızdan kurtulurduk. Kaybetme korkusu olmazdı, o zaman bağımlı olamazdık. Çünkü bilirdik kaybetmeyeceğimizi….

sonsuza kadar sürmesini istediğin şey ?

infuscoare | 24 October 2002 08:46

‘siz ona şeytan dersiniz, o meleği tercih eder..’

Bir kaç kişiye sorulmuş bu soru. Pek çoğu zenginlik demiş,bir kaçı şan demiş,biri yaşam, sonuncusu aşk demiş.

Yaşam küçük kız çocuğu,bir elinde ay,bir elinde güneş,gözlerinde denizler,dudaklarında rüzgarlar,kalbinde aşk,kafasında da aşkin cevabı varmış.

Yüzyıllar zor geçmiş, acılar sonsuza kadar,yalnızlık sonsuza kadar,göz yaşları sonsuza kadar. Yaşam sonsuza kadar çünkü.

Sonunda yaşam aşkı bulmuş.Onun saçlarında gümüşler,gözlerinde melekler ve kalbinde yaralar,bereler…Kendi kalbini ona vermiş,onunkini kendi almış ama olmamış. Çünkü `cevabım aşk` diyenin aşkı yaşayacakmış ama bedeni değil.

Goğsündeki yaralı kalbin sahibi ölmüş,küçük kız büyümüş.Güneş kalbinde,ay ve dünya gözlerindeki denizde batmış.Kurtulanlar sadece kaçanlarmış.Aslında bütün elma hikayeleri de yalanmış …

Katıla katıla gülermiş,gülerken ağlatırmış,ağlattıkça daha da gülermiş artık. Artık o kadar güçlüymüş ki, soru soranlar pişman olmuş, tekrar çıkagelmiş.Kafa tutmuş gelenlere, lakin onlar biliyorlarmış nereden başlayacaklarını.Göğüs kafesindeki tutsak kalbin ona ait olmadığını da tabii.

Ne onlarin gücü yetmiş küçük kıza,ne de küçük kızın gücü yetmiş tekliflerini reddetmeye.

Anlaşmışlar sonunda zoraki.Kız ölümsüzlüğünü vermiş onlara, onlar da goğsündeki kalbin sahibini bır geceliğine ona…

L.jargar`dan…

sevgi neymis ?

infuscoare | 18 October 2002 06:55

Sevgiyi yalnızca zihin sessiz olduğunda bilebiliriz ve bu sessizlik hali geliştirilebilen bir şey değildir. Geliştirme zihinsel bir etkinliktir; disiplin zihnin ürünüdür ve disiplin altina alınan boyun eğdirilen, karşi koyan, açıklayan bir zihin sevgiyi bilemez… Sevgi hakkında söylenenleri okuyabilir, dinleyebilirsiniz, ama bu sevgi değildir. Zihinsel şeyleri bir yana koyduğunuzda, zihinsel şeyleri kalbinizden söküp attığınızda sevgi vardır. Böylece ayrılık, uzaklık, zaman, korku olmadan sevginin ne olduğunu öğrenirsiniz, ama bu şans pek çok kişiye gülmez. Sevgi hiyerarşi tanımaz, sadece sevgi vardır. Yalnızca sevmediğiniz zaman birçoğu, biri, bir seçicilik söz konusudur. Sevdiğiniz zaman ne sen, ne de ben vardır. O durumda yalnızca dumanı olmayan ateş vardır…

Ceza…

infuscoare | 12 October 2002 00:59

Parmaklarımı gökyüzünden uzattığımda,sökerdim kalplerini insanların. Damarlarında akan kanlarında rafting yapıp, alyuvarlarıyla dart oynardım. Kalpleri her açılıp kapandığında, kılcal damarlarına beni pompalarlardı onlar. Tüm hücrelerinin çekirdeklerinde birer yumurtam beklerdi,kocaman çiçekler açtırırdım onlara patlayarak. O an fışkırırdım gözlerinden dışarıya, yüzlerini kırmızıya boyayarak. Çekerdim beyinlerinin fişlerini o budala 6 voltluk prizlerinden, kıpkırmızı kabusların dibine batırır, yükseltirdim seslerini, patlatırdım kulaklarındaki kolonları. Binlerce yıl önce kaynayan havuzlarda avlanırdım ben. Gözlerimle şimşekler çakar, sesimden sonra yağmurlar yağar, nefesim ateş kokardı. Binlerce yıl sonra o doğdu.Buz tutmuş aşkından erittiğim buzlar okyanuslar doldurdu. Kan kırmızı saçlarım, sarıya soldu. Gözlerimden fışkıran şimşekler gözyaşı,nefesim sigara kokar oldu.Sarayımın alevleri de gökyüzünde kayboldu… Buzlarin arasındayım şimdi. Buz kesiyor küçük ayaklarımı ki, alevden pençelerdiler. Ölebilseydim ölürdüm. Cezalardan ceza seçtim… Yaşlanacağım şimdi. Üşüyerek geçecek yıllarım taa ki, onun kalbi ısınıp, içinde bıraktığım çiçekler patladığında ve sardığında alevlerim bedenini, dindirmek için susuzluğunu bana koşana kadar…